İnsanlar neden yalnız kal(a)maz?

Azize Çiğdem Eroğlu'nun yazısı

İnsanlık tarihine baktığımızda, kabileler halinde başlayan birlikte yaşam; zamanla yerini modern toplumsal hayata bırakmıştır. Bu hayatın olumlu yönleri kadar olumsuz yanları da vardır. Konu başlığımızdan yola çıkarak yalnızlık duygusu üzerindeki etkilerinden bahsetmek istiyorum.

Neden mi? Hayat, özellikle büyük şehirlerde hızlı bir şekilde akıp giderken; çoğu zaman verilen selamı alma konusunda maalesef pek duyarlı olduğumuz söylenemez. Koşuşturma içindeyken, etrafımızda olup bitenlerin farkında olmuyoruz. 

Yalnızlık ile yalnızlık duygusu, farklı anlamlar ifade etmektedir. Çünkü bazı durumlarda yalnız kalmak istediğimiz olmuştur. Yalnızlık duygusu ise, farklı durumların ortaya çıkmasına sebep olmaktadır.

Yalnız kalma isteği bizlere kendimizi iyi hissettirecek geçici süredir. Yorucu bir iş gününün ardından, kalabalık bir ortamın stresinden uzaklaşmak gibi sebeplerden dolayı yalnız kalmaya ihtiyaç duyduğumuz anlar vardır. Bu anların, çoğu zaman bizlerin dinlenmesi için gerekli olduğunu kabul etmeyen olmaz, diye düşünüyorum. Buna bir ev hanımının, annenin, genç, yaşlı herkesin ihtiyacı vardır.

Hayatın koşuşturması arasında bir çay, kahve eşliğinde sessizce bir köşede (muhtemelen evimizde) kitap okumanın, gözümüzü kapatıp güzel şeylerin hayalini kurmanın keyfi, yalnız olma isteğinin önemli bir sebebidir. Bu örnekleri çoğaltmamız mümkün. Herkesin yalnız kalma isteği, farklıdır.

Gelelim kendini yalnız hissetme duygusuna. Asıl yıpratıcı olan budur. Sosyal bir varlık olarak yaratılan insan, yaşayabilmek için, başkalarının yardımına muhtaç durumdadır. Sofrasına gelen ekmeğin, sebze ve meyvenin, giydiği kıyafetlerin, ayakkabının vs. gibi ihtiyaçlarının giderilmesi için, bir çok kişinin emeği gereklidir.

Fakat ihtiyaç duyduğumuz şeyler; sadece maddi şeylerle sınırlı değildir. Gözümüzle görmediğimiz, onların da beslenmesi gerektiğini, eksikliğinde anladığımız duygularımız var elbette. Akıl, ruh gibi ‘’manevi duygular‘ ’olarak nitelendirdiğimiz bu duygularımızın da sağlıklı olması demek, yaşam kalitemizin artması demektir. Kaliteli bir yaşamın temeli hem beden hem de ruh sağlığımızın yerinde olmasına bağlıdır. Kundaktaki bebek ilgi istediği gibi; yaşlı insanlarda bu ilgiye muhtaçlardır.

Saksıda yetişen bir çiçeğin gelişmesi için su ne kadar önemli ise; ilgi ve sevgi de o nispette değerlidir. Çiçeği sularken veya daha sonrasında sevgi sözcükleri eşliğinde yapraklarını okşamak, sevgi dili ile konuşmak onlara çok iyi gelmektedir. Buna birçok kez şahit olmuşumdur. Onların iyi olmasıyla, ben de çok mutlu oluyorum.

Tıpkı bunun gibi; Hayatı paylaştığımız sokak hayvanları başta olmak üzere, tüm canlılara göstermek durumunda olduğumuz sevgiyi, şefkati, merhameti ‘’insan‘’ denilen, varlığa gösteremezsek, gerçek mana da insanlığımızın gereğini yerine getirmemiş oluruz. 

Rabbimiz, biz insanları, yeryüzünün halifesi olarak yaratmış ve kendine muhatap kabul etmiştir. Hal böyleyken, içinde yaşadığımız toplumda birbirimizi görmezden gelerek yaşamak, doğru değildir. Güler yüzle süsleyeceğimiz bir merhaba ile hayatlarına küçücük de olsa dokunduğumuz insanların mutluluğuna vesile olmak, inanın bize de iyi gelecektir. Yeter ki içten bir merhaba diyelim, selam verelim, gülümsemeyi,  unutmadan!

Hangi yaşta olursak olalım bu ilgiye, insan olarak çok daha fazla muhtacız. Bu ilginin aile fertleri arasında başlayıp; topluma yayılması gerekir. Mutlu aile, mutlu toplum demektir.

Yalnızlık duygusunu yaşadığımız bazı durumlar vardır.

Çeşitli sebeplerden dolayı çocuk yuvasına bırakılmış çocuklar, huzur evinde, bakım merkezlerinde kalmak zorunda olan yaşlılarımız, kalabalıklar içinde yalnızlık duygusunu en üst seviyede yaşayanların başında gelmektedirler. Çocukları ve torunları ile geçirecekleri anların mutluluğunu, en konforlu huzur evinin vereceğini düşünmek doğru olmaz. Çocuklar da hakeza.

Yalnızlık duygusunun sebep olduğu durumlardan biri de sağlık sorunlarıdır. Bu duygunun sebep olduğu stresten dolayı, vücudun bağışıklık sistemi de ciddi oranda zarar görmektedir. Strese bağlı hormon dengesinin bozulması ile birçok hastalık ortaya çıkmaktadır. 

Bu duyguyu anlatırken sevmek ve sevilmek ihtiyacımdan bahsetmeden olmaz! Sevdiğimiz kadar sevilmek de isteriz. Bu duygular anne, baba ve çocuklar arasında önemli olduğu gibi; eşler, arkadaşlar, dostlar, akrabalar arasında da gereklidir. Mecazi aşklar için de geçerlidir.

Sevdiğimiz kadar sevildiğimizin de farkında olmak, müthiş bir duygu. Birbirimizin hayatlarına sevgimizle ufacık da olsa dokunduğumuz anlar, bizleri hayata bağlayan şeylerin başında gelmektedir.

Birinin varlığı ile hayatımıza kattığı güzellikler neticesinde "iyi ki varsın, iyi ki hayatımdasın’’ gibi sözlerle ve davranışlarla duygularımızı ifade etmek, hepimize çok iyi gelecektir.

Karşılık bulmadığımız sevgiler, bizlerin yalnızlık duygusunu en üst seviyede yaşamamıza sebep olabilir. Bu duyguyu derinden hem de çok derinden hissederiz. 

Ne demişti Hz. Mevlana? ‘’Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilir.’’

Ülkemizin önemli değerlerinden Kemal Sayar da şu sözleri ile konuyu özetlemiş aslında: ‘’Dünya birbirini arayan ruhlarla dolu. İki satır konuşabileceğimiz, gülüşün ve hüznün kıvrımlarında birlikte kaybolacağımız sahici insana susamış durumundayız.’’

Ve ben de her zaman yaptığım bir dua ile sözlerimi bitirmek istiyorum. ‘’Rabbim, bizleri her daim iyilerle karşılaştır ve bizlere iyilikler nasip eyle.’’ 

Tüm içtenliğimle amin, diyorum…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.