Mustafa ÖZCAN
IŞİD’in kimya yasağı
El Kuds el Arabi gazetesinde yayınlandığı gibi, Türk basınında da muhtasar bir haber yayınlandı. Bu habere göre, Rakka ve Deyr ez Zur’u ele geçiren IŞİD veya nevzuhur ismiyle İslam Devleti adlı sürrealist akım Rakka’daki okullarda felsefe ile birlikte kimya derslerini de yasaklamış. Tabii ki İbni Teymiye’nin hazır görüşlerine dayanarak! Kimya ve ilmu’n nücüm veya ilmi heyet gibi konularda İbni Teymiye’nin bazı fikirlerini okumuştum ama derinlemesine tetkik edememiştim. Bu vesile ile Mecmuu Fetavası’nın ilgili bölümünü mükerreren okudum. Öncesinde, El Usul el Fikriyye Lilmenahic es Selefiyye inde Şeyhü’l-islam İbni Teymiye adlı kitapta bu hususla ilgili sadra şifa bir şey bulamamıştım. Sadece kısa değiniler ve temaslar vardı. İbni Teymiye’nin kelam anlayışı konusunda hatırı sayılır bazı çalışmalar gözden geçirmiştim. Onun ilmin dalları ve mertebeleri konusunda bazı farklı değerlendirmeleri olduğu da biliniyor. Kelamda olduğu gibi bu konuda da kendisine has görüş ve düşünceler taşıyor. Eş şeyh Halit Abdurrahman el Ak’ın hazırlamış olduğu ‘Selefi Yöntemde Fikri Temeller’ adlı eserde bu konuyla alakalı mufassal bir tetkik yoktu. İnsan yaşadığı çağın çocuğudur.
Zaman insanın zindanlarından birisidir. Dolayısıyla bilgisi zamanın bilgisi ve algısıyla sınırlıdır. İbni Teymiye için de tersini söylemek zor. Dönemindeki algılar üzerine ilimler üzerinde yargılamalarda bulunmuştur. Bu tartışmaya açık yargılarından birisi kimya ilmine dair olanıdır. IŞİD denilen sürrealist akım da bunu kopyalamıştır. Acaba onun fikirlerinden ilhamla mı bu yasağı uygulamaya koydu yoksa kendi arzusu mu belirleyici oldu? İbni Teymiye’nin fetvalarını okuduğunuzda, kimya ilmini tahsil etmenin ve kitaplarını satmanın haram olduğuna dair açık hükümler göreceksiniz. İbni Teymiye’nin çalışmalarını teksif ettiği belli başlı üç dört grup var. Bunlardan birisi kelamcılar ve mantıkçılardır. İkinci kademede ve seviyede reddiyelerini tahsis ettiği grup ise sufilerdir. Üçüncü olarak ilgilendiği diğer bir alan ise kelami fırkalardır. Özellikle de Şia ve Cehmiye bundan aslan payını alır. Kelamcıları bir nevi Cehmiye sınıfına sokar. Ona göre sıfatları tatil etmişlerdir. Sufilerin ise bidata battıklarını düşünür. Bununla birlikte istisna ettikleri Cüneyd, Geylani gibi zevat da vardır. Müteşerri olmayan felsefi tasavvufa karşıdır.
Gazali felsefeye karşı çıkmakla birlikte felsefeye pencere açmıştır. Ya da felsefenin bütün kollarını reddetmemiştir. Felsefe ile tefekkürün kaynaştığı bir alan vardır. Felsefe sistematik düşüncedir ve Gazali bu düşüncede Allah ve mead konusunda filozofların vahyi göz ardı etmelerine karşı çıkar. Zira vahiy olmadan alem-i gayba yol bulunamaz. Oradan haber akıl ile değil ihbar iledir. Akli kıyaslamalarla fasit daireye düşülür. Akıl bu alanda veri sağlamaz mevcut veriler üzerinden yola çıkarak kıyaslamalar yapar. Bu ise alem-i gaybı alem-i şahadete indirgemek veya mevcut algıya hapsetmek olur. Bundan dolayı alem-i şahadetle alem-i gaybı karşılaştırarak karıştırmışlardır. Burada iki varta vardır. Bunlardan birisi, alem-i gaybı reddederek alem-i şahadeti tek gerçek olarak tanımak ve onun ötesini reddetmektir. İkinci varta ise alem-i gaybı alem-i şahadet mertebesi ve algıları içine hapsetmektir. Bunu filozoflar yaptığı gibi bazen kelamcılar da yöntemleri gereği yaparlar. İbni Teymiye bu saydığımız zümrelere haklı haksız sürekli olarak sataşmıştır. Bazen maksadı aştığı yerler olmaktadır. Muhakkak, kaygılarının haklı olduğu yönler de vardır.
Meseleyi kimya konusuna getirebiliriz. Kimyaya asrındaki algı üzerine yaklaşmıştır. Onu bir nevi sahtecilik, kandırmaca, sihirbazlık veya simya olarak telakki etmiştir. Bu tasavvuru üzerine de hükmünü bina etmiş ve haram ilimlerden saymıştır. Sözgelimi cam imalatını kimyevi işlem olarak saymamıştır. Günümüzde medeniyetin en temel maddesi çelik imalatı konusunda ne düşünürdü bilemiyoruz. İbni Teymiye daha ziyade bitki ve madenlerin altına dönüştürülmesine kimya demekte ve bunu sahtecilik olarak vasıflandırmaktadır. Evliyaların kerametle gümüşü altına dönüştürebileceklerini ama bunun kimyevi bir işlem olmadığını da ifade eder. Evliyanın elinde bakırın veya gümüşün altına dönüştürülmesi ona göre Asayı Musa hükmündedir. Kimyacıların yaptığı işlem üzerinden gümüşün altına çevrilmesi ise Firavun’un sihirbazlarının işi ve asalarıdır. İbni Teymiye’ye göre, elementlerin özelliklerini diğerine aktararak üçüncü bir element meydana getirmek Allah’a özenmek veya kafa tutmaktır. Ya da eşyanın asil vasıflarını bozmak doğru değildir. Allah’ı taklit etmek ancak fıtri alanda olabilir. Kimyevi işlemlerle ve terkiplerle üçüncü cinsler üretmek ise Allah’ı taklit etmek değil ona özenmekti. Yaratıcılık taslamaktır. Bu anlamda, ‘ mahluk mamül ve mamül mahluk olmaz’ demektedir. Buna göre kulun kudreti sadece imalatla sınırlıdır. Onun imalatı hiçbir zaman bir şeyi yoktan var edemez. Yani mamül mahluk ve mahluk da mamül olmaz.
IŞİD veya İslam Devleti adlı sürrealist yapı İbni Teymiye’nin mantığı ve kimyayı yasaklamasını esas alarak Rakka’daki okullara kimya yasağı koymuştur. Bu yönde kimyayı anlamadığı gibi tam olarak İbni Teymiye’yi de anladığı da söylenemez. IŞİD’ciler kimya ile birlikte felsefeyi de yasaklamışlardır. Halbuki İbni Teymiye katıksız felsefeye, hedefini reddeden ama yöntemde araçlarını benimseyen kelamdan daha yakındır. Sosyolojik manada yakın düşmanlar daha keskin düşmanlardır. Gazali’nin Kitabu’s Saade ( Kimyau’s Saade) kitabını ve Cevahiru’l Kur’an adlı kitabını kaçınılması gereken kitaplar arasında saymıştır. Ona göre Gazali filozofların tutarsızlığını ortaya koysa da kendisinden felsefi sözler sadır olmaktadır. Bunlar felsefi sözler olmaktan ziyade afak ve enfüsün gözlem ve tarassuduna dayanan ve onlardan elde edilmiş ve süzülmüş tefekkür demetleridir. İbni Teymiye kimyadan anladığı kadarıyla kimyaya karşıdır. İbni Teymiye İmam-ı A’zam’ın en gözde talebesi olan İmam Yusuf’un kimya eğitimini faizden daha ağır bir haram olarak telakki ettiğini ifade etmiştir. İmam Yusuf’dan şöyle bir kelam sadır olmuş veya nakledilmiştir: Kimya ile zengin olmak isteyen züğürt düşer ve iflas eder. Kelam ile dinini öğrenmek isteyen ise zındık olur. Garip hadisin peşinde koşan ise yalan söyler. Bu ifade doğrudur ama sadece karine ifade eder. İbni Teymiye kimyayı sahtekarlık olarak nitelendirmekte ve bir nevi definecilikle eş değer tutmaktadır. Hatta definecilikten daha tehlikeli ve boş saydığı bir gerçektir. Definecilik bir gerçeğe tekabül etmektedir. Halbuki kimya hiçbir gerçeğe tekabül etmez. Kimyevi ürünlerin belirsizliğe ve kandırmaya dayanan bir alış veriş türü olduğunu söyleyerek bu çeşit ticari işlemin haram olduğuna dair fetva vermiştir. Kimya ile alakalı olarak İmam Şafii ve İmam Malik’ten de İmam Ebu Yusuf’u teyit eden bir benzer görüş aktarılmıştır.
İbni Teymiye o dönemde kimyanın tarifinden yola çıkarak bu ilmin tahsilini ve icrasını tahrim etmektedir. Bu usulcülerin teşhisine uygundur. Onlar bir şey hakkında hüküm o şey hakkındaki tasavvurla alakalıdır ve tasavvura bağlıdır derler. İbni Teymiye o dönemdeki algıya uygun olarak kimyayı bir nevi sihir ve sahtekarlık olarak görmüştür. Bir çeşit imalat görse de bu imalatın Allah’ın yaratmak/tahlik fiiline özenmek ve öykünmek olduğunu ifade ederek karşı çıkmıştır. Elbette asırdan asra ilmin tanımları değişmekte ve ilimler yeni şekil ve kalıplara bürünmektedir. İçkiye yapılan ilave maddelerle terkibini bozarak onu sirke haline getirmekte olduğu gibi ilimler de yeni muhtevalar kazanarak tanım ve kalıp değiştirirler. Sözgelimi, matematik fıkhın tamamlayıcı ünite ve araçlarından birisidir. Hem miras ilmi hem de inşaat işçilerinin ve benzeri alandaki işçilerin metre işi iş yapmaları halinde hak edişin tayini için matematiğe başvurulur. Bu en basit işlevidir. ‘Bundan dolayı usulcüler de ‘vacibi tamamlayan şey de vaciptir’ diyerekten matematiği tamamlayıcı bilimler arasında saymışlardır. Matematik şer’i bir ilim olmasa bile İslami bir ilimdir. Potansiyel olarak İslami bir ilimdir. Bernard Russel gibi bazı filozofların onu Allah’ın yerine koyarak sonsuzluk hissini tatmin etmek istemeleri gerçeği değiştirmez. Bu nedenle İbni Teymiye’nin ‘hiçbir Peygamber kimyayı talim etmemiştir’ ifadesini yasağına zemin yapması yanlıştır. Bazılarıyla polemiklerinde kimilerinin kimya ilminin Hazreti Musa ve hatta Karun’dan menkul olduğunu iddia etmelerine İbni Teymiye şiddetle karşı çıkar.
Kimyanın tarifi ve tanımı değiştiğinde fetva da ona göre değişecektir. Bu nedenle kimya tahsili konusunda algı ve muhtevanın farklı olduğu İbni Teymiye’nin yaşadığı dönem üzerinden yola çıkarak bugünkü kimyayı yasaklamak isabetsizdir ve geçerli olamaz. İlimlerin tanımı asırdan asra değişiyor hükmü de öyle. İlmi heyet putperest Yunan döneminde farklı sonraki dönemlerde farklıdır. Akli ilimlerden tecrübi ilimler katına çıkmıştır. Deneysel ilimler kötüye kullanılmadığı müddetçe beşerin hayrınadır ve öğrenilmesinde ve öğretilmesinde bir beis yoktur. İlimlerin tahsili aynı zamanda amaca göre de değişir. El hükmü ale’ş şey’i fer’un min tasavvuruhidir/ Bir şey hakkında hüküm vermek o şeyle ilgili tasavvura mütevakkıf ve mebnidir. Lakin buna IŞİD ve benzerlerinin aklı erer mi? İlimlerin muhtevası İslami anlayışa göre yeniden gözden geçirildiğinde ilimler İslamileştirilmiş olur. Gazali mantığı en azından şer’i olmasa bile muhakemenin anahtarı, nötr ve teknik ilimlerden birisi saymıştır. İsmail Raci Faruki’nin projesi de sosyal ilimlerin İslamileştirilmesi yönünde idi. Fenni ilimler zaten İslamidir. Bu ilimlerin, gelişmesine vesile olduğu bazı ürünlerin şer’i durumu ise tartışmalı olabilir. Atomun parçalanmasının nükleer silahların yapılmasına vesile olması gibi. Seddi zerai bunun için vazedilmiştir. Yani harama giden yol da kapalı tutulmalı ve haram addedilmelidir. Fazilete hizmet eden araçlar da fazilete haizdir. Harama hizmet eden yollar da aynı şekilde bizatihi olmasa bile hükmen haram kabul edilir. Bunların ölçüsü de gelişmelere ve maslahat-ı racihaya bağlı olarak değişebilir.
İbni Teymiye selef içinde bu ilimlerle iştigal eden kimsenin bulunmadığını ve doğrudan bir emir ve tavsiyenin de olmadığına dikkat çekmektedir. Halbuki bütün ilimler nüve, çekirdek ve potansiyel olarak Kur’an ve Sünnete racidir ya da kitab-ı meşhut olan tabiatta saklıdır. Kitab-ı makru olan Kur’an gibi kitab-ı meşhut olan kainat kitabı da insana gönderilmiş, onun emrine verilmiş ve musahhar kılınmıştır. Hadis ilmi dahi bile böyledir. Hazreti Peygamber döneminde hadis ilmi diye bir şey var mıydı? Elbette yoktu. Sonradan dallandı budaklandı. İbni Teymiye’nin anlayışıyla yola çıkacak olan birisi pekala hadis ilmini de reddedebilir. Bilim, hem şer’i ilimlerle hem de teknik ilimlerle istismar edilebilir. Bunlara karşı müteyakkız olmak ve tedbirler almak yerindedir. Vaktinde İbni Teymiye de bu kaygılarla yola çıkmıştır. Paylaşmıştır. Elbette bilim adına haddi aşanlar ve eşyayı teshir etmenin ötesinde canlı yaratma sevdasına düşen aklı evvellere rastlanmaktadır. Bu ise ahlaki ve beşeri olmayan bir alana girmedir. İbni Teymiye kimyayı kendi alanında Allah ile yarış veya ilahlık taslamak olarak değerlendirmektedir. Halbuki, Allah eşyanın şifresini insana lütfetmiştir ve bu sayede kimyanın aktif kullanılmasıyla bazı hastalıkların tedavisine yol bulunmaktadır. Tıp ve kimya şafi isminin tecelli ve mazharlarından birisidir. İbni Teymiye’nin kaygıları giderildiğinde kimya pekala İslami bir ilim dalı olabilir.
Kimya meselesine bir de kelam tortuları bulaşmıştır. Şiiler Cafer-i Sadık’ın talebesi olduğu gerekçesiyle Cabir Bin Hayyan’ı İbni Teymiye’nin meçhul bir adam gibi tasvir etmesine alınmışlardır. Bu alınganlık yerinde değildir. İbni Teymiye bu hususta bazı tartışmalı sufileri de anmıştır. İbni Seb’in Hallac ve Sührüverdi (al maktul) bunlardan bazılarıdır. Buna mukabil Kindi gibi filozofları kimyaya muhalefetlerinden dolayı övmüştür. Kimyanın ilk kuramcılarından birisinin Halid Bin zeyd Bin Muaviye olduğunu bunun da önder ve muteber şahsiyetlerden olmadığını ifade etmiştir.
İbni Teymiye Muhammed Zekeriya Razi gibi hem tabib ve hem de filozof olan bazı kimselerin bu ilme meylettiklerini ve taraftar olduklarını ifade etmiştir. Bu zat zındıklıkla itham edilmiştir. Daha ziyade felsefeciler ve batini ilimlerle uğraşanlar kimya ile iştigal etmişlerdir. Kendi mesleğinde adeta Ortodoks yani kuralcı olan İbni Haldun da İbni Teymiye gibi kimya ilmini bir nevi saçmalık ve sihirbazlık olarak tanımlamıştır. Şiiler bu meselede İbni Haldun ile İbni Teymiye’yi ayın kefeye koyarlar. Zira onlara göre İbni Teymiye nasibi (Şii düşmanı) olduğu gibi İbni Haldun da Mehdi konusunda bazı şüpheler irat etmiştir! Bu durumda onlara göre tencere yuvarlanmış kapağını bulmuştur.
Keza Farabi, İbni Sina, Kindi Ebu’l Berakat Bağdadi gibi filozoflar da kimyayı bir nevi şarlatanlık olarak bakmışlardır. Yani kimya meselesi oldukça karışıktır. Bununla birlikte, IŞİD’in kafası nettir. Nedeni de, bu kafanın akrep ve yelkovanlarının ortaçağda durmuş ve kalmış olmasıdır. Skolastik ötesinde bir zihniyeti temsil ediyorlar. Kimyaya simya veya astronomiye astroloji muamelesi yapmak haksızlık olur vesselam. Ata et vermek olur. İlimlerin muhtevası değiştikçe tanımı da değişir; tanımı değiştikçe hükmü de değişir. Kimya yasağı koymaları dünü de bugünü de anlamadıklarını ve yönetmeye ehil olmadıklarını ortaya koyuyor. İbni Teymiye’de kalmak günümüzü ve hayatı ortaçağın algılarıyla okumaktır. Gerçek anlamda IŞİD skolastik bir zihniyeti temsil ediyor. Bunda sürrealizm de var. Simyaya karşı olmalarına rağmen simyacılık da var. Hilafet ilan etmeleri sürrealizm kadar çağdaş simyagerliktir. Belki de onlar adına birileri bize sihir ve simya yapıyor.
Bununla birlikte İbni Teymiye’nin Fetvalarında kimya ile ilgili yazdıklarında o günün şatlarında bir terslik gözükmüyor (http://library.islamweb.net/ newlibrary/display_book.php?bk_ no=22&ID=2502&idfrom=3937&idto=3990&bookid=22&startno=10 ). En doğrusunu Allah bilir.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.