İslamın Yüksek Siyaseti
İslam ülkeleri kendi içinde aile/şahıs/rejim/kabile/etnik oligarşinin ya da batının rahat vermediği kargaşanın içinden çıkamıyorlar
...
Eğer tearüf/bilişmek ve tevhid-i efkar/fikir birliği sağlanacak zemin hazırlanırsa, o zaman İslam’ın yüksek siyaseti/siyaset-i aliye-i İslamiye ortaya çıkar.
İslam Konferansı Örgütü’nün (İKÖ) bu manaya hizmet eden adımları, son zamanlardaki açılımları maalesef yeterli değil. İslam dünyasındaki dağınıklık düne göre iyi, ancak yaşanan süre/süreçler bazında incelendiğinde tatmin edici olmaktan uzak.
Neden?
Çünkü Bediüzzaman’ın ortaya koyduğu İslam’ın Yüksek Siyaseti henüz oluşmadı. Her biri kendi içinde ayrı bir aile/şahıs/rejim/kabile/etnik oligarşinin ya da batının rahat yüzü vermediği bir kargaşanın içinden çıkamıyorlar. Bir çırpınış var, ancak kendine gelecek noktada değil. Gelişmeler çağın hızıyla paralel gitmiyor. Mazlum milletlerin ağırlıklı olduğu İslam coğrafyasında, halkın gündemi medeni dünyayla baş edecek seviyede değil.
Tam bu noktada, en başta ne yapılmalı?
Ne tür adımlar atılmalı?
Bediüzzaman’a göre İslamın yüksek siyaseti ortaya konulmalı.
Bu yüksek siyaset neyi kapsar?
Bütün Müslümanları ve İslam’ı alakadar eden gündemler, buna dayalı liderlik ve stratejiler belirlemek, politikalar geliştirmek, İslam dünyasının insan kaynaklarını bir araya toplamak, beyin gücünü ortak bir enerjiye dönüştürmek, İslam’ın yüksek siyasetine bir çerçeve çıkarabilir mi?
İsmail Berk'in yazısı için TIKLAYINIZ