İsmail BERK
Riya hisleri-2: Tasannu’kârane/ Yapmacık Hareketler
Emanet bildiğimiz doğuştan gelen özelliklerimiz doğallığı yansıtır. Yaşamımızda bunun en belirgin olduğu ve birebir örtüşen dönem ise çocukluk dönemidir. Yaş aldıkça duygu ve akıl eksenlerinde doğallığı zorlayan davranış ve ortamlara maruz kalırız. Bu açıdan eğitim, değerler ve terbiye süreci ahlaki normlarla geliştirilerek, tutum belirlemesi istenir.
İrade, doğru düşünme ve davranışlar ile güçlenir. Hayır diyebilme, yanlışı onaylamama, fıtratını bozacak davranış ve diyaloglardan uzak durma gibi hem bilişsel hem de davranışsal gelişimlerle doğru olanı yapabilme çabasına girer.
Fıtratına uygun yaşama, çocukluktan itibaren insana yapılan kesintisiz eğitim ve terbiye ile devam eder, zamanla da gelişerek pekişir.
Bu insani yatırım ihmal edildiği ve doğru uygulanmadığı oranda insan fıtratında sapmalar meydana gelir. Doğal olanı azalır. Bilinçli ve iradeli tutum ve ahlaki zemin zaafa uğrar. Sonuçta doğallık değer kaybına uğradıkça, sunilik/yapmacık hareketler bu kaybın yerine geçer.
Doğallık, doğruluk, yetenek ve emek ile elde edilen insani ve sosyoekonomik sermaye; sahte ve gerçek olmayan yanlışlarla ikame edilemez.
Yani hak edilen ile haksız kazanç arasındaki fark, doğal ve yapmacık davranışlar arasında oluşan yansımalar ile ortaya çıkar.
Konumuz olan sunilik, sanal bir gösteri ve içi doldurulmayan bir tutunma ve aldatma çabasıdır.
Gerçek, yalanla takas edilemez. Yapmacık hareketler, takas girişimi ve hak ihlaline giren, beraberinde zincirleme hatalar ve eksikliklerle dolu bir bozgun düzenine döner.
Organik olan ne kadar sağlıklı ve doğalsa, hormonal olan da o kadar yanıltıcı suni ve zararlıdır.
Bilgimizin yetmediği, aklımızın ermediği konuları ya oturup kuralları yöntemleri ve derinliğiyle öğreneceğiz, böylece içerik oluşturacağız. Ya da bu nitelikte olan uzmanlardan sağlam bilgi ve tecrübe alarak doğru bir aktarım yapacağız.
Bu iki seçenek ne kadar doğal ve organik bir gelişim ve inkişaf yolunu açarsa, insan da o kadar fıtratının özelliklerine dayalı olarak meraklarını doğru yapılandırır. Ve tersi ise inorganik, yani organik olmayan, suni teneffüs gibi veya bir yaşam ünitesine bağlıymış gibi gerçeklerden ve doğru tabiattan, halktan, ahlaktan kopmuş, yapay ve temelsiz bir yaşamdır. Bu temelsiz yaşam, rüzgâra bırakılmış bir yaprak gibi, dalından özünden koptuğu için oradan oraya savrulan bir belirsizliğe esir düşer.
Yapmacık olan şey, belirsizliği hileyle, yanlışı yalanla, doğruyu yok sayarak ve bitmez tükenmez tanımsız gerekçelerle rol çalmaya, blöf yapmaya ve inandırıcı olmak için kurnazlıkla kandırmaya çalışır.
Fıtratını yaşamayanların sonunda yeni fıtratı bir yaşam biçimine dönüşür. Ve zekâsı kadar kurnazlığın ve aldatmanın doğru araç ve yöntemleri farklı versiyonlarda değerleri de istismar eder. Dönülmez zaafların haz veren, yanlışı besleyen kapalı devre alışkanlıklarının yanıltıcı simülasyonları ile kafa karıştırdığı kadar uyanıklığı ile aldatan bir "başarı fenomeni" olur.
Stres, mutsuzluk, uyumsuzluk, çatışma, kolay kazanç, emeksiz gelir, ehliyetsizlik vs. birçok fıtrat bozumu sonuçlar, suni nefes ile mekanik bir robotlaşma reflekslerini tetikler.
Kafasına göre kuralsız ve tanımsız her menfaati kapmanın ve elinden geldiğince bunun mücadelesine girmenin yollarını arar, alışkanlıklar edinir ve tuzaklar kurar. Sahte anıtlarla ortamı gösteri alanına çevirir ve taraftar peşine düşerek gücünü örgütleştirir. Böylece insanlık anıtına zarar verir.
Yapmacık olanın böylesi sürükleyici ve ardı sıra yanlışı yanlışla düzeltme çabası insanlık ailesi ile arasını açar. Kapanamaz bir açı ile ondan uzaklaştıkça, sonunda farkında olmadan yanlışlarını temellendirecek anlayış, felsefe veya sapkın düşüncelerin oyuncağı olur.
Yani evrensel bozguncu yapıların sinsi ve yanıltıcı tuzaklarına alet olur. Görünürde ve başta böylesi kurguları bilemez. Hatta bu şekilde kime hizmet ettiğinin, diğer ifadeyle yaptıkları ve sonuçlarının hangi tür akım ve eğilimlere destek olduğunu anlamaz. Her ne kadar anlamamış olsa da zamanla içine düştüğü çamurun "temiz kısmı"ndan yararlanma(!) yorumculuğuna girişir. Bu yorumculuğuyla hakikati öldüren sapma tevillerin menfaat oyununa öyle bir alışır ki, sürüklendiği batağın ve içine düştüğü yıkımın artık bir savunucusudur. Kırıntı bir hakperestlik ve doğruluk kalmışsa onu da "ama, ancak, zaten" ile başlayan bir mazeret sığınağında yanlışı meşrulaştırma çabasına girer. Ve bu da doğruyu sorgulama ve başkasının yanlışları üzerinden tartışmaya ve sorgulamaya başka cephe açma, suç mahallinden konuyu uzaklaştırma şeytaniliğine kadar gider.
Temelsiz ve insani olmayan yapaylığın bu şeytani planlarının takım çantasındaki bozgun araçları; bilim, imaj, iletişim, medya, görsellik, ortam, kurumlar, kutsallar, nemalandırılmış organik olmayan mizaç ve karakterle bir bütün halinde organize olmuştur.
Tarihin tekerrür aralığında insanlık dışı olan bu cephe, bu yüzyılda çürük binaya cephe giydirip, yıkımını ve cinayetini bile tasarımla güzelleştirme estetiği (!) içinde olmaktadır.
Niyet ve amaç iyi olsa da hedefe giden araçlarda meşruiyet zeminini kaybettikçe, yapay, sahte, liyakatsiz ve telafisi mümkün olmayan maddi ve manevi kayıplar çağın ızdırabı olarak adeta bir felaketler bulutu gibi yeryüzünü sarar.
Herkesin yaşadığı örnekler galerisi ve acılar silsilesi fazlasıyla hafızalarda mevcuttur. Ayrıca örnek vermeye gerek var mı?
Önce panoramik bu okuma ve farkındalığı kendimizle yüzleşerek, fıtrat yolculuğumuza doğal ve samimi bir şekilde çıkmaya mahkumuz.
Buyurun Bismillah, sahte gemileri, kartondan kuleleri yakalım, yapay zekânın insanlık dışı araçsallaştırılmasına fırsat vermeyelim, vicdani bir sorgulama ile doğrulanamayan gerekçelerden kurtulalım.
Buraya kadar tanımladığımız bu insanlığı tahrip eden düşünce, davranış ve tutumlar birer sıfat olarak insan hanesinde yaşıyorsa, o hanede yapılan iyilikler veya dini hayatın bunlarla beraber yaşatılması, ahlaken daha korkunç bir çürümedir.
Basit ifadeyle, yapay ve sahte olanın özellikle kutsallar kılıfına büründürülmesi ve toplumun bu aşamada hala etkili olan hassasiyetlerin istismarı ise iman ve İslam coğrafyamız için insanlığa zarar veren en büyük helaket ve felakettir.
"Ey helaket ve felaket asrının adamı!" olarak yüzyılın nurani insanlık meclisinde, sözün devamı kusurunu bilmek, hatayı doğruyla telafi, yanlıştan vazgeçme, yapaylıktan şiddetle çekilme ve vicdanın mağarasından kalbin kabrine giden yolda yeniden yeniye inşa ile hakiki bir şekilde patika da olsa yolunda olmak ve olabildiğince yürümektir.
Yazının sonuna gelirken biraz toparlarsak, -hızlı bir uçak inişi olduysa da konu uzun ve zihni melekemiz bu kadar dedi- vicdani buluşmalar, hakikati büyütür. Vicdani buluşmalarda kimsenin kimliğine, dinine, kültürüne ve ülkesine bakılmaz. İnsanlık paydasında, insaniyet zeminine duyarlı davetkar üslup ve şefkat prensipler olur.
Aksi halde hakikati istismar da bir yapaylık ve yapmacık güç gösterisidir.
Rahman'ın kulları rahmet mevsimi ile nurani iklimde, merhametle yeryüzü insanlığı için bir masum ve mağdur bile varsa ona ikinci bir sıfat takmadan ve kategorize etmeden anlamalı, anlaşmalı ve kalpten kalbe yol bulmalı.
Bu ağır, zor, yorucu ve uzun yolculuk temel görevimiz.
Sadece sonuç odaklılık yapaylığın ilkesiz tuzağıdır.
Süreç ve ilke odaklılık doğal bir tebessüm, sarıcı bir şefkat ve kuşatıcı bir merhamettir.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.