İspanya’dan en son Risale-i Nur haberleri

İspanya’dan en son Risale-i Nur haberleri

İspanya’daki Kur’an ve iman hizmetlerinden ilginç notlar...

Risale Haber-Haber Merkezi

İspanya’daki Kur’an ve iman hizmetleri devam ediyor. Geçtiğimiz günlerde İspanya’ya giden Mehmet Yüceli, karşılaştığı hizmet haberlerini kısa notlarla bildirdi.

Esselamu aleykum ve Rahmatullah
Nurlar yine İspanya’da ve Allah’ın izni sizlerin dualarıyla yakında İspanya’da dersanemizi açıyoruz. Yine yüklenebildiğimiz kadar Risale-i Nur getirdik.  İlk önce ilginç sayılabilecek bir tevafuk ile başlayayım. Her seferinde olduğu gibi Allah’ın yardımıyla bu sefer de Müslüman bir kardeşimizin Madrid’teki boş olan evini açması bir nimet oldu. Verdiği adrese geldim ve sitenin kapısında “Residencia Mezquita” yazıyordu. Yani “Malikane Cami.” Bu sitede kalanlar Müslüman mı acaba dedim ama alakası yoktu.

1-Elhamdulillah, her gelişimde yeni ve önemli gelişmeler oluyor. Yazın tanıştığımız ve Said Nursi Derneğini kurmuş, Risale-i Nur aşığı İspanyol bir Avukat ve Mısırlı bir İmam ve seneler önce üniversitede görevli ve 7. Şua’yı İspanyolca olarak burada basan Faslı bir öğretim görevlisinin işaret ettiği üzere “Risale-i Nur’lar bir an evvel tercüme edilmeli ve buraya gelmeli” diyen bu kişilerle irtibatı kuvvetlendirmek, Risale-i Nurların burada neşri için ortak çalışmalar üzerine kendileriyle görüşmede bulunmak belli başlı ziyaret sebeplerimiz. Yapılabilecek bir panel, konferans üzerinde planlar üzerine konuşuldu. İspanya’daki neredeyse tüm guruplarla ilişkileri olduğundan özellikle avukat olan zat önem teşkil ediyor.

2-15 kusur senedir kurulan irtibatlar meyvelerini yavaş yavaş, güzel ve bereketli bir şekilde vermeye başladı. Her zaman yanlarına uğramaya çalışıp kitaplardan birkaç tane bırakıp, hal ve hatırlarını sorduğum Suriyeli hakimiyetinde bulunan külliye yetkililerine geçtiğimiz Haziranda tekrar uğrayıp bu sefer ızdırari bir şekilde Risale-i Nur derslerinin başlatılmasını istediğimde sanki bekliyorlarmış gibi “tamam, Cuma günleri toplamda 99 kişi olan ve her seferinde 30–40 kişi gelen 4 sene önce Müslüman olmuş bir gurubumuz var. Gel onlara Risale oku” deyince rüyada zannettim kendimi. Ve hemen o Cuma derslere başladık ve burada olduğum zamanlar her Cuma ders yapılıyor. Ve gurubun müderrisi Doktor Aiman her zaman tekrarla: “Ne zaman istersen burada ders okuyabilirsin, her zaman başımızın üstünde yerin var” diyor. Ve derslerin o insanların hoşuna gittiğini, istifade ettiklerini hem kendilerinden hem de başka kanallardan duymak bence bir hizmetin olduğu kanaatini uyandırıyor.

Geçen hafta Perşembe İspanya’ya geldim ve ertesi gün Cuma dersini yaptık ve Doktor Aiman hastanede görevli olduğu için gelmemişti. Kendisini selamlamak için Cumartesi ders yaptığı kütüphaneye gittim ve Cumartesi günleri gelen gurup içinde ders okumamı istedi. Ve yeni guruba hemen bir ders okudum. Pazar günleri gelen ayrı bir gurup olduğunu ve istersem o guruba da ders okuyabileceğimizi söyledi. Aynı bir gül dalında yan yana tomurcukların pat, pat diye açması gibi elhamdülillah. Ve o arada bir ders okumuştuk, sonradan bir kişi geldi ve benim giderayak olduğumu görünce “Gidiyor musunuz, biz sizi gördük ve ders dinlemeye geldik” demesi aslında manidar. Evet, Madrid’te Suriyelilerin külliyesinde ders günü Cuma akşamı, Cumartesi ve Pazar gündüz olmak üzere 3 güne çıktı.

3-Bu gelişimde planımı mümkün olduğu nispette diğer şehir gezmelerine, yeni kişilere, guruplara, camilere ulaşmaya ve eski irtibatları tazelendirmeye ayırdım. Geçtiğimiz Pazar Madrit’ten yola çıktım. Geçen gelişimde (Eylül 2012) bir davetle katıldığım İspanya İmamları’nın toplantısında tanıdığım belli başlı gurupların İmamları ve başkanlarını ziyaret etmek öncelikli hedefimdi. İlk ziyaretim Madrit’e 3 saat mesafedeki Burgos şehrine vardım. haberleştiğimiz ilk kişilerden Burgos cemaatinin eski başkanı Muhammed Chograni ile buluştuk. Evine götürdü, sohbet ettik, Burgos ve İspanya’daki İslami gelişmeler ve sıkıntılardan bahsetti. Tanışmamızı istediği Enes isminde aslında mühendis olan ama Tercümanlık yapan bir zatı da davet etmiş. O geldi. Önce aparetif, hemen arkasından hanımının hazırladığı meşhur Fas yemeği maklube tarzı Kuskus yedik. Vakit geldi ve camiye gittik. Amacımız orada bir ders okumaktı ama biz vardığımızda cemaat dağılıyordu. Tekrar eve döndük, çaylarımızı içtik. O günlerde bir mevzu olmasından dolayı yazıcıdan çıktısını aldığım 12. Mektubu ders olarak Enes’e okuttuk. Hayran kaldılar. Diğerleri işe gideceğinden Cami İmamı Moritanya’lı Talha bana eşlik etti ve bir otel bulduk.

Ertesi sabah 2,5 saat mesafedeki Soria şehrine gittim. Yine cemaatin eski başkanı olan ama onunla mutlaka tanışmamı isteyen birinin tavsiyesi üzerine Senagalli Zakaria ile buluştuk. Sağ olsunlar nereye gittimse otogardan gelip aldılar. Zakaria beni ilk önce Camiye götürüp yeni başkan Ahmad ile tanıştırdı. Üstad’tan bahsettik, kitaplarımızdan İspanyolca ve biraz da Arapça verdim. Çok hoşnut oldular. Zakariya beni evine götürdü. “Kendi evin gibi rahat ol” dedi ve kardeşiyle tanıştık, sohbet ettik. Tabii ki sohbetlerimiz her zaman benim İspanya’da bulunuşum ve bu gezimin sebebi üzerine oluyordu. Konu içinde yine 12. Mektup meselesi geçince Zakaria’nın da ilgisini çekti ve kendisine mail atmamı istedi. Hemen orada gönderdim ve okuyunca: “Ben bunu Cuma hutbesinin konusu yapacağım, inşaalah” dedi. Heyecanla diğer kitapları incelemeye başladı.

Eve ilk vardığımızda önce kıyma kavurmalı bir kahvaltı yaptık. Öğlen namazına camiye gittik. İspanya’daki Araplar namazlarını camide kılmaya özen gösteriyorlar. Ve namaz bitince Zakariya ayağa kalkıp cemaate beni tanıtıp, ne amaçla orada olduğumu söyledi. Herkes gelip tokalaştı, hoşgeldin dedi. Tekrar eve döndük. Ve öğlen Senegal usulu maklube yapmışlar, ailesiyle birlikte yedik. Otobüsümün saati gelmişti ve meyve yiyemeyeceğimi söyleyince hanımı “al çantana koy sonra yersin” diye ısrar etti. Ve kendisi işe gideceğinden dolayı öğlen namazında imamlık yapan kardeşi otogara bıraktı. Bu sefer yolculuk 1.5 saatlik mesafedeki Logronyo idi.

Yukarıda bahsi geçen birkaç ay önceki imamlar toplantısında tanıştığımız ve El Ezher’de okumuş Doktorasını yapmış, üstadı, Risale-i Nur’ları tanıyan ve çok hoşuna giden Dr. Alaa Said ile buluştuk. Henüz kitapları çıkarmamıştım ve sohbet ediyorduk. Mısır’daki evinde Külliyata sahip olduğunu ama İspanya’da Madrid’te hediye ettiğim küçük kitaplardan başka büyük kitaba sahip olmadığını söyleyince kendisine İşaratul İcaz hediye ettiğimde çok sevindi, teşekkür etti. Kendilerine dünyanın bir çok yerlerinde uygulanan Türkiye modelinden bahsettim. Arapların neredeyse hafız gibi ayetleri bildiğini fakat ilmi yönüyle ilgili araştırma, okuma yapılmadığı ve bu nedenle İslamiyet’in olması gerektiği gibi yaşanmadığı ve gayri Müslimlere örnek olunamadığı konularını konuştuk. Türkiye’de gelen yeni nesilin Risale-i Nur metoduyla, aklın, kalbin, ruhun ve çeşitli letaiflerin birlikte hareket etmesiyle İslamiyet’in güzel bir şekilde anlaşıldığını, yaşandığını ve geliştiğini anlatmaya çalıştım. İbni Sina gibi bir şahsın Haşir meselesinin akıl yoluyla çözülemeyeceğini söylemesine karşılık Bediüzzaman Said Nursi hazretleri bunu ahiretin sokaklarında gezdirircesine izah ettiğini dikkatle dinleyerek, cemaatlerinde Risale-i Nur’ları devreye sokacaklarını söylediler.

Oradan bir saat uzaklıktaki enteresan kişiliğe sahip İspanyol vatandaşı ve İslamiyet’i 10 sene araştırdıktan sonra kabul eden 8 senedir Müslüman Dermatolog Dr. Luis Salas ile meşhur caddelerde boğaların insanlar arkasında koşuşturduğu şehir Pamplona’ya vardım. Luis bir kaza geçirmiş ve değnekleriyle otogara karşılamaya geldi. Ben nereye gideceksek, otogardan ayrılmadan önce dönüş biletimi alayım yarın için dedim. “Ne yarını, olur mu? En az birkaç gün kal sonra ne zaman istersen gidersin” deyince bilet işini bıraktım ve önce ailesinin yaşadığı dairesine götürdü. 5 tane simsiyah 1,5 yaşından 13 yaşına kadar çocukları var. Eşi Senegal’li.  Çocuklar biri hariç yatmıştı. Yemek yedik ve yakındaki bir dağ evine götürdü. Tripleks ve büyük olan dağ evinde önce kuzine tarzı sobayı ve aynı zamanda kat kaloriferini yaktı. Sonra oturduk, sohbete daldık. İspanyollar çok konuşur. Çok bilirler. Ve bizim Luis de Kur’an’dan aldığı bazı ayetleri alarak anladığı kadarıyla kitap haline getirmiş ve şu sıralarda da basımdaymış. “Sen hadis ilmi aldın mı?” diye sorduğumda, “hayır” yanıtını verdi. “Ee nasıl Kur’an ayetlerini anlayacaksın, kaldı ki daha bir çok ilim var bunu yapmak için?” deyince, “doğru söylüyorsun, birisi daha aynı şeyi söyledi” dedi. Ama o yinede yaptığı ile öğünecek, nede olsa İspanyol.

Konuştukça arada sırada 23. Sözden ve Meyve Risalesinden dersler okuduk. Kendisine Madrid’te bıraktığım Risaleleri okuyup okumadığını sordum. İşlerinin çokluğundan dolayı kendisinin okuyamadığını ama eşinin hepsini okuduğunu ve çok beğendiğini söyledi. O gece 2,5’a kadar saatin farkında olmayarak gerek ders okuduk gerek sohbet ettik. Ertesi günü, eve gittik, kahvaltı yaptık, camiye gittik, imamla tanıştık ve kitaplarımızdan verdim. Hoşuna gitti. Tekrar ziyaretine gideceğimi söyleyerek ayrıldık eve gittik ve yine 2 kişilik yemek masası hazırdı. Eşini de ısrarla çağırdı ama eşi çocuklarla yiyeceğini söyledi. Eşi çok sempatik ve 5 çocukla evi çekip çeviren çalışkan ve çok şükreden birisiydi. Daha sonra bir ara dağ evine gittik. Sohbet ettik, Risale okuduk. Akşam eve gelip yemek yedik ve tekrar yatmaya dağ evine gittik.

Luis yapmak istediklerini yapamamaktan dertliydi. Dini öğrenmek için kendini tam veremiyordu ve bu onun için önemliydi. Ama işinin yoğunluğu, yazmaya ve basmaya çalıştığı kitap ve 5 çocuk. Ama esas dertlendiği diğer meselede çocuklardan birisi konuşma özürlüydü. Ona göre çok yaramaz, kırıyor, döküyor, eline geçirdiği her şeyi bozuyordu. Kaderin nasıl adalet ettiğini keşfedemiyordu. Hastalar Risalesini aldık ve ben 9. Deva’ya geldiğimde kendisine verdim, o devam etti birazda. “Evet, benim bu kitaplara zaman ayırmam lazım, belki de emekliliğimi istememin zamanı geldi” dedi. Her nereyi okuduksa “Evet çok doğru, aynen öyle” demekten kendini alamıyordu. Ve, 2 gün orada kaldıktan sonra Luis’in “Birkaç gün daha kal, sohbete ihtiyacım var” demesine rağmen yolum uzundu ve müsaadesini isteyip yola devam ettim!

İstikamet Zaragoza oldu. 2,5 saat sonra Zaragoza’da Cezayir’li Nouh kardeşimle buluştuk. Otogardan Camiye götürdü. Güzel bir tevafuk yaşadık. Zaragoza’da 11 cami var ve bu gittiğimiz caminin adı Risale. Yine Cezayirli olan İmam Abdüsselam ile tanıştık. Risalelere çok sevindi. Üstadı duymuş ama okumamış. En kısa zamanda okuyacağını söyledi. Daha sonra Faslı bir kardeşin de katılmasıyla bir restorana yemeğe götürdüler. Risaleleri ilgiyle dinlediler. Çok hoş sohbet geçirdik. Ve 4,5 saat sonra Barcelona’ya gittim. Allah razı olsun, 94 senesinden Türkiye’de tanıştığımız ve polis olan Guillem isimli dostum ben gidene kadar otel ayarlamasını yaptı. Valizlerle otel araştırmak zor oluyor. Akşam yemeği yedik, İslamiyet’e yakınlığını, hazır olunca mutlaka Müslüman olacağını, diğer dinlerde karanlıklar olduğunu hep dile getirir. İnşaalah özellikle eşinin etkisinden kurtulurda Müslüman olur.

Ertesi günü her zaman bizlere destek olan, Risaleleri insanlara ulaştırmada yardımcı olan Barcelona İslam Konseyi Organizatörü Camal’e uğradım. Barcelona hatta İspanya’da en büyük gurupların başında olan Şeyh Hasan geldi biz sohbet ederken. Tarık Bin Ziyat camisinin imamı. 93 senesinde tanışmıştık. Kendisini ve sanırım 95-96 senelerinde Arapça Risale vermek istediğimde ve Kur’an Tefsiri deyince şöyle yanıt vermişti: “La ilahe illallah”ın nesini tefsir edeceğiz ki? Kur’an’ın tefsire ihtiyacı yok” diye kestirip atmıştı. Çokta soğuk bir yapısı var. Ve bu sefer Camal’in de olmasını fırsat bilip: “Şıh Hasan, sana Risaleleri 16–17 sene önce bahsettiğimde böyle böyle demiştin. Fakat bugün dünyada ellinin üstünde dilde çoğu ülkede okunuyor, alimler öneminden bahsediyor. Şimdiki fikrin nedir, bıraksam okur musun?” diye sorunca ilk önce şaşırdı ve ne diyeceğini toparlayamadı. Camal da diğer taraftan ona bastırınca, “Mehmet açık açık söyledi. Sen de açık açık konuş” dedi. Çünkü Camal Üstadın müceddidliğini biliyor ve Şıh Hasan’ın bu durumunu benimsemiyordu. Bu sefer şıh Hasan: “Okuruz, ama benim İspanyolca bilgim o kadar iyi değil” diye tabiri caizse gevelemeye başladı.

Çantadan Arapça İhlas ve büyük kitaplardan Muvazenet’i çıkardım kendisine İhlas ve Uhuvvet’i uzattım ve “Bir incele bakalım” dedim. Zaten o sırada İspanyolcalara göz gezdiriyordu. Sonra da İhlas’ı okumaya başladı. Bir ara Camal dışarı çıkınca 17 sene önceki sözünü tekrarladı. Ben yine de okumasını söyleyince, “dursun, okuruz” dedi. Camal’e 30–40 kadar, ofisine gelen gidenlere vermek üzere kitap bıraktım ve 30 kilometre uzaklıktaki Mataró kasabasına gittim. Seneler önce Üstadı duyunca heyecanlanan bir imam vardı, onu görürüm, biraz kitap bırakırım dedim. Bu ziyaretlerimin neticesinde aslında aşinalığı oluşturup zamanla çeşitli noktalarda ders başlatma zemini oluşturmak. Ve trenin azizliği nedeniyle ikindi vaktini kaçırdım. Bu da o bölgede açılmış siyahilerin camisi olduğunu duymama ve oraya gitmeme vesile olmuş oldu. Cemaatin sekreteri Al Emin ile tanıştık. Kitaplardan bahsettim. Temkinli olduklarını, her kitabı cemaatine, çocuklara iletmediklerini söyledi. Daha önce dolaştığım Dr. Alaa Said gibi kişilerin isimlerini verince biraz rahatladı, okuyacaklarını uygun görürlerse istifade etmek istediklerini söyledi. Arapça web sayfasından diğer kitapları da okuyabileceğini söyleyip sadece bir takım kitap bıraktım ve Faslı kardeşlerin camisine akşam namazında buluşmaya gittim.

Namazdan sonra Kur’an’ı Ticani tarikatı tarzında okuyarak zikir yaptılar. İçlerinde bir İspanyol vardı ve belli ki Ticani aşısını o yapmış oraya. Çünkü Granada  Ticanilerinden olduğunu öğrendim. Ama Granada’kiler de her zaman bize Risaleler konusunda destek olmuşlardır. Bir keresinde (ilk tanıştığımda) Risaleleri ve Üstadı haftalık konferans programında anlatmam için bayağı ısrar etmişlerdi ve ben Faris Kaya ağabeyin de tavsiyesiyle nazlanmıştım, tercümelerin daha olmadığını falan söyledimdi ve Mümin isimli İtalyan bir kardeşle oturup 3 günde şimdiki kısa Tarihçe-i Hayatı orada tercüme yapmıştık. Sene 2003. 2007’de de caminin yıl dönümü programında yine Üstadı ve Risale-i Nurları anlatmayı programlarına almışlardı. Ben rastgele gittiğim halde beni de programa dahil etmişlerdi. Evet, namazdan sonra kim olduğumu, nereden gelip nereye gittiğimi sordular. Açıklayınca o İspanyol kardeş kendisinde Risalelerden olduğunu seneler önce Granada’daki İslam Kültür Merkezi’nin müdürü Abdülhasib’in kendisine verdiğini söyledi. Bu şekilde dolaşarak kitaplardan takdim ettiğimi söyleyince espirili bir şekilde “e bize de ver o zaman” deyip ellerini açtı. Ve çantadan 20 kusur kadar da onlara kitaplarımızdan verdim. İmama ise her yerde yaptığım gibi büyük kitaplardan verdim. Sponsorluğu kime kaldı bilmiyorum ama İstanbul’dan 10 kusur kadar büyük boyda Arapça kitap almıştım.

Orada da güzel bir sohbet oldu ve geç olmadan trene binip Barcelona’ya geri döndüm. O gün otel garsonu Hintli Tevfik’le tanıştık, risalelerden bahsettim ve kitaplarımızdan takdim ettim. Sohbeti bırakıp kitapları incelemeye başladı ve bir türlü bırakamadı ve iletişim adreslerimizi aldık. Ertesi sabah erkenden Valencia yoluna koyuldum. 4.5 saat sonra vardım ve Valencia İslam Kültür Merkezine gittim. İmam ve Müezzinle tanıştım. Mısırlı imam Muhammed Ali Muhammed ile epey bir sohbet yaptık. Ona da bir İşaratul İcaz verdim. Çok samimi bir kişiliği vardı. Risaleleri ve Üstadı duymuş. Onun da evinde varmış. Kitaplardan 20 kadar bıraktım ve Cuma namazı için hazırlığa geçtik. Cuma’dan sonra daha büyük bir caminin varlığından bahsettiler ve oraya gittim. Oradaki cemaatle tanıştık. İmam Abdul Raheem ile sohbet ettik. Türkiye’deki gelişmeleri takip ettiklerini, memnun olduklarını belittiler. İmam oradakilere M. Kemal’in Üstadı meclise davetini ve Üstadın meclis konuşmasını anlattı. Dinleyenlerin çok acayiplerine gitti. Kitaplara sevindiler. Bir dahaki gelişimde daha çok getireceğimi söyledim.

O gece 8.5 saatlik bir yolculukla Almeria şehrine vardım. Almeria’ya geliş sebebim bir kişi içindi. Yusuf Ali Al Endülüsi. Enteresan bir insan. Her ne kadar telefonunu bana Arjantin’deki kardeşler verdiyse de ben kendisini 7–8 sene önce Granada’nın meşhur Orgiva köyünden iyi tanıyorum. Bir ara beraber kalmıştık. Biraz deli doludur ama 30’unda samimi bir genç. Türkçe’yi 2–3 aydır öğrenmeye çalışıyormuş ve bayağı da sökmüş. Gelenin ben olduğunu öğrenince çok sevindi. Otogardan gelip aldı ve ilk önce bir Fas kafeteryasına gittik bir Harira (çorba) içtik. Sonra çalıştığı dönerci dükkanına gittik. Türk patronlarıyla tanıştık. Aşağı kata indik ve Yusuf Ali ile biraz sohbet ettik, Türkçesini geliştirmek için bol bol Türkçe Risale okumasını tavsiye ettim. Yanımda olan 4 tane küçük Türkçe kitabı kendisine bıraktım. Ve hemen orada kendisini Türkçe Risale okurken dinlememi istedi. Entonasyolar hariç güzel okudu. Ama Azarbaycan ve Rusya’daki kardeşlerimizden örnekler vererek yaza kadar durmadan Türkçe Risale okumasını tekrar tekrar tavsiye ettim. Yazın Türkiye’ye gelmesini ve dersanede kalmasını önerdim. Tamam dedi. Türkçeyi iyice öğrenince ve Risaleleri birkaç kere okuyunca hemen Türkçe’den İspanyolca’ya direk tercümeye başlamamız gerektiğini söyledim. Sevinerek “ok” dedi. Hayalinde bir Türk ile evlenmek var. “2 – 3 sene evlilik yok, önce tercüme, sonra evlilik” deyince güldü ve “tamam, tamam” dedi. 7–8 sene önce tanıdığım İspanyol asıllı ve kendini o zaman Yusuf İslam diye adlandıran bu kardeşimiz ile şimdiki Yusuf Ali arasında zamanla İslami epey bir gelişme olmuş. İnşaallah İstanbul’a, yaz programlarına katılırsa Risaleleri okursa, tercüme noktasında büyük faydası olabilir.

İki saat sonra Granada’ya geçtim. Granada’da aslında bir gün kalmam gerekirdi ama Pazara denk gelmesi nedeniyle kişileri bulmak zor olacağından, 5 saat kalıp, birkaç arkadaşı görüp ve camiyi namaz vesilesiyle de ziyaret edip yolda esnaflarla sohbet ettik. O arada Faslı bir esnafın dükkanında 4 İspanyol genç müşteri de varken Risalelerden bahsettik ve gençlerin ilgisini çekti ve birisine 23. Söz hediye ettim. Çok memnun oldu. Esnaf kardeş meşgul olduğu için daha sonra uğrayacağımı söyleyip ayrıldım ve birkaç adım sonra “dur bir de Tabiat Risalesi vereyim, bu İspanyol’larda ateislik gittikçe yaygınlaşıyor” dedim ve döndüm. “Size bir de bu kitabı vereyim” dedim ve mahiyetinde biraz bahsettim. Bu sefer diğerleri “ama biz de isteriz” dediler ve birer tane de onlara verdim. Hiç belli olmaz. Bir keresinde Selçuk Meryem Ana’da birisine İngilizce Tabiat Risalesi vermiştim. Aradan bir sene geçtiğinde o kişiden bir mail gelmişti ve diyordu ki: “Ben ateist biriydim ve Tanrı inancım hiç yoktu. Ama o verdiğin kitaptan sonra düşünmeye başladım. Sanırım Tanrı var”… İnşaalah bunlara da etki eder… Amin.

4-Beş saatlik bir yolculukla tekrar Madrid. Kuzeyde karlı, doğuda mutedil, güneyde yağışlı günleri geride bırakıp Madrid’e vardım ve İspanya’ya 10 gün önce ilk geldiğim günlerde Madrit’in Torres de Alameda  beldesini ziyaret etmiş, doktora çalışması için İspanya’da olan İslamic Relif isimli Cemaatin başkanı olan S. Muhammed Ahmed Taleb ile görüşmeye gitmiştim. Onu da İmamlar toplantısında tanımıştım. Çok efendi, nazik birisi. Moritanyalı bu İmam ile Risale-i Nurlar ile ilgili epey bir sohbet yaptık. Risale derslerinin öneminden bahsettim. İranlı Rektör Şirazi’nin İran’daki sempozyumda bahsettiği gibi Said Nursi’nin mezhep ve milletler üstü bir anlayışta olduğunu, Türkiye’nin içinde bulunduğu zor dönemde halkı, özellikle gençleri Kur’an-ı Kerim ile buluşturduğunu, barıştırdığını ve Hutbe-i Şamiye’de belirtilen 6 hastalık ve çarelerini bahsettim. İlgi ile dinledi ve istersem, hafta içinde gelip cemaatle sohbet edebileceğimi bahsetti. Ve gezi dönüşü dün kendisine mail atıp döndüğümü ve ders için gelmek istediğimi söyledim. Ne zaman istersem gelebileceğimi cevapladı. Çok sevindim.

Bende bugün Salı 22 Ocak’ta yanıma kitaplar alıp Torre de Alameda’ya yola çıktım. Madrid merkezden 50 dakika. Şehir içi ulaşım 45 dakika! Akşam namazı ile yatsı arası cemaatin camide hazır olacağını söylemişti. Akşam namazından 15 dakika kadar önce camiye vardım ve Muhammed Ahmed Taleb karşıladı. Cemaat yavaş yavaş gelmeye başladı. Akşam namazını kıldık ve bir derslik gibi yerde derse geçtik. İlk önce Türkiye’nin kısaca 1920’li yıllarını sonra 23 ve 25’ten sonrasından bahsederek Üstadın hayatından bölümler alarak sohbete giriş yaptık. 15–20 kişi kadardılar ve imam hariç hepsi Faslı idi. Genelde anlıyorlardı ama Moritanyalı imam M.A.Taleb yine de arada bir Arapça tercüme yapıyordu. Mirza efendinin ineklerinin ağzını bağlama hikayesinden, Gladston’dan Nikoleviç’e kadar meseleleri hayranlıkla dinlediler. Yüzlerindeki ifadeler çok ilginçti. Sonra da 2 çeşit tefsir olduğunu ve bu asırın bir Kur’an dersi olan Risalelerin öneminden bahsederek teberrüken 23. Söz, 3. Nokta’yı okuduk. Çok memnun oldular. Kendilerine birer kitap verdim, arkadaşlarına ve İspanyol komşularına vermek üzere daha da istediler. Ve Türkiye’ye gidip geldikten sonra haftalık mutat olarak derslere devam edeceğimizi söyledim. Son otobüsü kaçırmamak üzere mutlu bir şekilde ayrıldım. 

5-İnşaallah dersanemiz de olduğu zaman yine Madrid içinde irtibatlı olduğumuz örneğin Raul isminde bir kardeşimizle 3 ay önce tanışmıştık ve gelmeden önce de onunla irtibat kurup arkadaş gurubuyla tanıştık. Onlarla bir ders günü koymamız büyük olası. Ve daha Hamid gibiler Risalelere tüm enerjileriyle sarılacak büyük yetenekler. Yine Madrid’te Pablo (Halid) Doktor Aiman’ın “bu gence sahip çıkın, 100 kişiye bedeldir” dediği gibi yapılacak çok iş var ve aciliyet var. Mecburi bir dönüş sebebiyle Türkiye’ye 26 Ocak’ta dönüp inşallah Mart İstanbul okuma programının hemen arkasından uzun süreliğine tekrar dönüş yapacağım. Madrid’te 4 ders gününü inşallah birkaç yere daha koyup 7 güne çıkaracağız.

Dualarınızla, esselamualeykum, aciz kardeşiniz Mehmet Yüceli.