Abdulkadir MENEK
İstanbul’da, Bediüzzaman’ın izinde
İstanbul, Osmanlı İmparatorluğu’na dört yüz yetmiş yıl başkent olarak hizmet etmiş ve bütün dünyada çok haklı şöhrete sahip bir dünya şehridir. Sahip olduğu eşsiz güzellikleri, coğrafik ve stratejik konumuyla tarih boyunca her zaman bütün dünyanın dikkatini çekmiştir. Her millet böyle bir şehre sahip olmanın hasreti içinde olmuştur. İki kıtanın birleştiği bir coğrafyada, kültürlerin ve medeniyetlerin bir kavşak noktası olarak zengin bir birikime, tarihi ve kültürel bir mirasa sahiptir.
Ahir zaman hadiseleri içinde, İstanbul’un önemli bir yeri olduğu rivayetlerin tevilinden anlaşılmaktadır. Hilafetin en son merkezi olması nedeniyle birçok âlim, bu konuya özellikle dikkat çekmiştir. Mukaddes Emanetlerin bekçiliğini yapması da, büyük bir şerefin işaretidir.
Bediüzzaman Said Nursi’nin hayatında da İstanbul’un çok ayrı bir yeri ve önemi vardır. Seksen iki yıllık uzun ve bereketli ömrünün farklı dönemlerinde yedi sefer İstanbul’a giden ve burada toplam olarak dokuz yıldan fazla bir süre ile yaşayan Bediüzzaman, bu dünya güzeli şehirde ölümsüz ve kalıcı izler bırakmıştır.
1907 yılının sonlarında ilk kez geldiği İstanbul’da çok büyük badireler atlatmış ve fırtınalı bir hayat yaşamıştır. Eski Said’in en hareketli ve en mücadeleci yaşantısı İstanbul’da geçmiştir. Osmanlı Devleti’nin büyük bir değişim ve dönüşüm yaşadığı bu yıllarda, geçiş döneminin selametle ve hasarsız bir şekilde atlatılması için büyük gayret göstermiş ve müteaddit kere yetkilileri ikaz etmiştir. Bu sırada yanlış anlaşılma ve bazı yetkililerin O’ndan kurtulmak istemeleri sonucu yolu hapishane ve tımarhaneden geçmiş, fakat kendi ifadesiyle bu her ‘’iki mekteb-i musibetten’’ de diplomasını başarılı bir şekilde almıştır.
Van’da din ve fen ilimlerinin birlikte okutulacağı, çağdaş bir Üniversite anlamını taşıyan bir Medresetüzzehra’nın kurulması için İstanbul’a giden Bediüzzaman, bu büyük maksadının peşini asla bırakmamıştır. Hayatının sonuna kadar Arapça, Türkçe ve Kürtçe dilleri ile eğitim yapacak, birlik ve beraberliği temin etmede büyük bir görev üstlenecek bu projenin takipçisi olmuştur. Bugün gelinen noktada bu önemli projeye olan ihtiyaç, bunca değişim içinde kendini daha belirgin bir şekilde göstermeye devan etmektedir.
1911 yılının Haziran ayında İstanbul’a ikinci seyahatini gerçekleştiren Said Nursi Hazretleri, Kürt vilayetlerini temsilen Sultan Reşad’ın Rumeli gezisine katılmış, Selanik ve Üsküp’te çok büyük bir alaka ve muhabbet ile karşılanmıştır.
Rusya’da iki buçuk sene süren esaretten firar ile İstanbul’a geldiği 1918 yılında, kendini bambaşka bir mücadele ve gayretin içinde bulmuştur. İstanbul’un İngilizler tarafından işgal edilmesine şiddetle karşı çıkmış ve yazdığı Hutuvat-ı Sitte eserini bastırarak bedava dağıtmış, halkın arasında kuvvetli bir ümidin ve direniş ruhunun uyanmasına vesile olmuştur.
Bu arada ‘’Ordu-yu Hümayun’un’’ adayı olarak en yüksek dini istişare kurulu olan Dar-ül Hikmet-il İslamiye’ye üye olarak seçilmiş ve bu kurum çatısı altında çok önemli çalışmalar yapmıştır. Şeyhülislam’ın ‘’Kuva-yı Milliye’’ hareketini isyan olarak niteleyen fetvasına karşı çıkmış ve mukabil bir fetva yayınlayarak Anadolu hareketinin ‘’cihad’’ olduğunu ifade etmiştir.
İstanbul’u işgal eden İngilizler, ülkelerinden gemilerle alkollü içkiler getirerek İstanbul halkına ve özellikle gençlere bedava olarak dağıtmış ve böylece bu menhus illetin Müslümanlar arasında yayılması için çok özel ve sinsi bir gayretin içine girmişlerdir. Bu dehşetli planı akim bırakmak için aralarında Bediüzzaman Hazretlerinin de bulunduğu bir grup din ve ilim adamı tarafından ‘’Yeşilay’’ Cemiyeti kurulmuş ve böylece bu kötü alışkanlığa karşı mücadele edilmiştir.
Bediüzzaman Hazretlerinin yolu, vatan topraklarına sürgüne gönderildiği günlerde de İstanbul’dan geçmiş ve 1926 yılının Nisan ayında getirildiği bu şehirde yirmi gün kadar kaldıktan sonra gemi ile İzmir ve Antalya’ya gönderilmiş, buradan da Burdur’a gönderilerek yirmi beş yıl kadar sürecek sürgün hayatı başlamıştır.
1952 yılında Gençlik Rehberi mahkemesi için yirmi altı yıl aradan sonra yeniden İstanbul’a giden Bediüzzaman, 1953 yılında yeniden bir mahkeme için bu şehre gelmiş ve kısa süreler ile burada ikamet etmiştir. 1959 yılının son gününde veda mahiyetinde bir ziyaret ile İstanbul’a giden Bediüzzaman, burada dostları ve talebeleri ile görüştükten sonra, bir gece kaldığı İstanbul’da ayrılarak Ankara’ya doğru hareket etmiştir.
Said Nursi’nin, İstanbul’un fethinin ve ‘’İslambol’’ olmasının bir sembolü olarak kabul edilen Ayasofya’nın yeniden cami olması için gösterdiği gayret ve bu konuya verdiği önem, dikkat çeken konulardan biridir. 1950 yılından itibaren demokratik düzenin işlemeye başlaması ile birlikte, hükümet erkânıyla hemen hemen bütün münasebetlerinde, bu konuya işaret etmekte ve Ayasofya’nın yeniden mukaddes vazifesine döndürülmesini tavsiye etmektedir.
Başbakan Adnan Menderes’e gönderdiği bir mektupta bu konu ile ilgili talebini şöyle ifade etmektedir: ‘’Ezan-ı Muhammedînin (a.s.m.) neşriyle Demokratlar on derece kuvvet bulduğu gibi; Ayasofya’yı, beş yüz sene devam eden vaziyet-i kudsiyesine çevirmek ve halen İslâmda çok hüsn-ü tesir yapan ve bu vatan ahalisine âlem-i İslâmın hüsn-ü teveccühünü kazandıran, yirmi sekiz sene mahkemelerin muzır cihetini bulamadıkları ve beş mahkeme de beraatine karar verdikleri Risale-i Nur’un resmen serbestîsini dindar Demokratlar ilân etmeli ve bu yaraya bir nevi merhem vurmalıdırlar.(1)
Bu konu bugün de aynı önemini korumakta ve Ayasofya yeniden cami olarak hizmet edeceği günlerin hasretini yaşamaktadır. Hamiyetperver yöneticilerin bu konuya el atmasını ve bu hasreti dindirmelerini bekliyoruz. Bunu başaracak yöneticilerin, bu vesile ile büyük bir şeref ve manevi kıymet kazanacaklarını da özellikle ifade etmek istiyoruz.
Eski Said’in yeni Said’e dönüşüm sürecini ve sancılarını burada yaşadığı, çok kalıcı ve derin izler bıraktığı İstanbul, Avrupa ve Asya’nın birleştiği bir noktada bulunması hasebiyle de, manevi bir köprü vazifesi göreceği günleri beklemektedir.
Bediüzzaman’ın İstanbul Hayatı ile ilgili çalışmalar, artık yeni bir mecraya girmeye hazırlanıyor. Risale Akademi, AKAV ve Fatih Belediyesi’nin beraberce organize ettiği ‘’Adım Adım Said Nursi- İstanbul Günleri 1’’ Paneli 17 Mart Pazar günü İstanbul-Fatih Ali Emiri Kültür Merkezi’inde saat 13.30’da icra edilecektir. Bu konudaki çalışma ve faaliyetler, inşallah bundan sonra artan bir hızla devam edecektir. Bu konu ile ilgili daha birçok çalışma yapılmalı, ‘’Bediüzzaman ve İstanbul’’ münasebetleri daha çok konuşulmalıdır.
İstanbul’un yeniden ve manen fethinin yolu, Risale-i Nur’daki manaların, hilafetin son merkezi olan bu şehirdeki fütuhatı ile yakından alakadar olduğu, göz ardı edilmemelidir.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.