İstanbul'un Ayasofya kalbi durdu, kan kusuyor

İstanbul'un Ayasofya kalbi durdu, kan kusuyor

Kaplan, "İstanbul'un kalbi, Ayasofya; ruhu Süleymaniye; canı da Sultanahmet'tir" dedi

Risale Haber-Haber Merkezi

Yusuf Kaplan, "İstanbul'un kalbi, Ayasofya; ruhu Süleymaniye; canı da Sultanahmet'tir" dedi. Yeni Şafak'taki yazısında, şehirin insanın, insanın da şehrin aynası olduğunu belirten Kaplan, Ayasofya'nın bir gün çilesini dolduracağını söyledi.

Kaplan'ın yazısı şöyle:

İstanbul'un rüyasını kalbime gömdüm; kalbimde büyütüyorum

İnsan, âlemin ruhudur. Şehirse, büyük âlemle küçük âlem'in -yani insan'ın- buluşma noktası. O yüzden şehir, insanın aynasıdır; insan da şehrin: Birbirinden ilham alır ve umut devşirir ikisi de; medeniyetin ufuk haritalarını her dâim yenilerler böylelikle, birbirlerine bakarak ve birbirlerine akarak.

İnsan şehirle konuşabildiği zaman, şehir şehrâyin yerine döner. Bir mevlevî gibi döner de döner ve Rabbine şükreder.

İnsan şehirle konuştukça, şehir yerinde duramaz; zevkten dört köşe olur ve insana bütün meyvelerini sunar cömertçe.

İSTANBUL'UN KALBİ, RUHU VE CANI NEREDE, NE ALEMDE?

Her şehrin bir kalbi, bir ruhu ve bir de canı vardır elbette ki. İstanbul'un kalbi, Ayasofya; ruhu Süleymaniye; canı da Sultanahmet'tir.

İstanbul'un 'Ayasofya kalbi' durdu; İstanbul kan kusuyor o yüzden.

İstanbul'un 'Süleymaniye ruhu' durdu; İstanbul kan ağlıyor o yüzden.

İstanbul'un 'Sultanahmet canı' ve nefesi durdu; İstanbul can çekişiyor o yüzden.

İSTANBUL'UN ŞİARI, ŞUURU VE ŞİİRİ

İstanbul: Mekke ve Medine'nin toplamı. İstanbul'un Mekke'si, Ayasofya; Medine'si Süleymaniye; meyvesi de Sultanahmet.

Hakikat şiarı, İstanbul'da, Ayasofya'yla hayat buldu; hakikat şuuru, Süleymaniye'yle hayat oldu; hakikat şiiri, Sultanahmet'le meyveye durdu, herkese ve her şeye ruh üfleyen aziz ve asil bir hayat sundu.

İSTANBUL: MEKKE'NİN VE MEDİNE'NİN KORUYUCU MELEĞİ

İstanbul, medeniyetimizin gökkubesiydi: Mekke ve Medine'de özetlenen medeniyetimizin koruyucu meleği.

Şam'ın, Kahire'nin, Saraybosna'nın, Üsküp'ün, Kudüs'ün, Herat'ın, Basra'nın, Halep'in, Yemen'in, Kırım'ın, Bağdat'ın koruyup kollayıcı gönül payitahtı.

Bursevî Hazretleri, İstanbul'un, Rabbimizin 'Câmi' ism-i şerifinin sembolü olduğunu söylüyor: İstanbul, bütün yolların kendine çıktığı, bütün yönlerin kendisine yöneldiği, bütün umutların kendisinde toplandığı, hakikat medeniyetinin hem kurucu, hem de koruyucu merkez üssü/ydü. İstanbul düştüğünde, gökkubbemizin çökmesi de mukadderdi o yüzden.

İSTANBUL GİTTİ, ŞİİR BİTTİ

İstanbul, mekke'sini yitirdiği zaman kalbi durdu; medine'sini yitirdiği zaman ruhu çekildi; o yüzden meyve veremez oldu; o yüzden hakikat şiirinin şarkısını besteleyemez oldu.

İstanbul düştüğü için hayallerimiz suya düştü.

İstanbul düştüğü için iddialarımızı yitirdik.

İstanbul düştüğü için rüya göremez olduk. Kaç kuşak, İstanbul rüyası görmeden yaşıyor!

İstanbul düştüğü için hayatımız soldu; nefesimiz dondu; tarih durdu ve hakikat yolculuğumuz son buldu.

İşte o yüzden İstanbul'un gökkubbesi çöktü ve o yüzden İstanbul, rüya göremez oldu.

İstanbul gitti. Şiir bitti.

Belki de şiir bitince, İstanbul da çekti gitti.

İSTANBUL OLMADAN ASLA!

Oysa İstanbul olmadan, İstanbul asil ruhuna yeniden kavuşmadan, İstanbul toparlanmadan ve ayağa kalkmadan kendimize gelebileceğimizi düşünmeyelim bile.

Ama biz kendimize gelemediğimiz sürece, İstanbul'un kendine gelemeyeceğini de iyi bilelim. Biz olmadığımız için, biz burada olamadığımız için İstanbul yok.

İstanbul, 'fatih'ini arıyor: İstanbul'u yeniden diriltecek, İstanbul'u yeniden gül bahçesine, lâle bahçesine, bir şehrayine çevirecek 'fâtih'ini arıyor İstanbul.

Evet İstanbul, can çekişiyor: Ölümlerden ölüm beğeniyor her geçen gün.

Ama İstanbul, ölmeyecek. Atlılar, İstanbul'u kurtarmaya gelecek; koşu bittikten sonra da koşmasını bilen atlılar.

İstanbul'un diriltici bir soluğa, hayat bahşedici bir ses'e ihtiyacı var: İsrafil'in kalk borusu gibi diriltici, silkeleyici, ruh üfleyici, derinlerden, ta derinlerden, ötelerden, ötelerin ötesinden gelecek, yeniden diriliş muştusunu getirecek ve İstanbul'u yeniden kendine getirerek ayağa kaldıracak gür bir sese.

ÇİLESİNİ DOLDURUYOR İSTANBUL

İstanbul yeniden gelecek, yeniden dirilecek.

Bir gün Eyüp çilesi çeken Ayasofya çilesini dolduracak.

Süleymaniye, uzun süren derviş zikrini tamamlayacak.

Sultanahmet, Ayasofya'nın çilesine daha fazla dayanamayacak, Süleymaniye'nin zikriyle vecde gelerek hakikat şarkısının şiirini besteleyecek.

Rabbimiz, Ayasofya'nın çilesine ve Süleymaniye'nin zikrine elbet bir gün karşılık verecek ve Sultanahmet'in hüznü bayram şölenine dönüşecek.

Ayasofya ayakta olduğu sürece, Süleymaniye Ayasofya'ya baktığı sürece, Sultanahmet'in gül çeşmesi bir gün gürül gürül akacak ve hepimizi yeniden hakikat suyuyla sulayacak.

Şu ân İstanbul, zifiri karanlıkta çilesini dolduruyor: Karanlık bitecek, sabah olacak ve güneş yeniden İstanbul'un ufkundan doğacak.

O günü görüyor gibiyim: Çünkü İstanbul'un rüyasını görüyorum: Kalbi Mekke atan, ruhu Medine şarkısı çalan İstanbul'un rüyasını kalbime gömdüm; kalbimde büyütüyorum.