İşte bu 'gardrop Atatürkçülüğü'

İşte bu 'gardrop Atatürkçülüğü'

Sabah yazarı Engin Ardıç'tan esprili bir yazı

Engin Ardıç'ın yazısı:

Matruş medeniyet

Türkiye Cumhuriyeti'ni Türk milleti kurmadı. Türk milleti "adına hareket eden" askerler kurdular. Bazı sivil bürokratlar da onlara destek oldular.
Askerler kurdukları ve "batılılaşma" hamlesini yürütenler onlar oldukları, cumhuriyetin "normlarını" onlar saptadıkları için de, cumhuriyette "asker erdemleri" geçerli standart oldu.
Bunların arasında "emre itaat" olduğu gibi, "saç ve sakal tıraşı" da önemli bir yer tutar.

Asker, ister nefer olsun ister mareşal, kısa saçlı ve sinekkaydı tıraşlı olmak zorundadır! Sakal ve bıyık yasaktır.
Sivil de böyle olmak zorunda bırakılmış, bu ülkede "matruşluk" erdem sayılmıştır. Sakal, gericiliğin simgesi olmuştur.

Oysa, örneğin Amerikan İç Savaşı'nda geçen filmlere bakarsanız, koskoca generallerin uzun saçlı ve kimilerinin göbeklerine kadar da sakallı olduklarını göreceksiniz!... Ünlü ve efsanevi süvari komutanı J.E.B. Stuart bugün ülkemize gelip herhangi bir orduevimizde çay içmeye kalksa, kapıdan sokulmazdı!

Asker moda tanımaz. Bizde asker modası "otuzlu yıllarda" dondurulmuştur. Tövbe, bir tek "palaskanın çapraz omuz askısı" kalkmıştır o zamandan beri.
Ama 1959 yılının bir Türk subayıyla 2009 yılının bir Türk subayı arasında, üniforma ve saç sakal açısından belirgin bir fark yoktur.

Fakat sivil modayı izler. İzlemek zorundadır, direnirse gülünç olur. Günümüzde yelken yaka ceket, fındık düğüm kravat ve geniş kenarlı fötr şapkayla gezene, yani 1946 modasına göre giyinmeye kalkana manyak derler.
Günümüzde şapka giyilmiyor, çünkü modası yok, hepimiz karşı devrimci, gerici mi oluyoruz?
Kel kafalılar da "en ilerici" mi sayılacaklar bu hesaba göre?
Oysa günümüzde sinekkaydı tıraş değil, tam tersine "üç günlük pis sakal" modası var... Saçlarını gene günün modasına göre kısacık kestiren, ama incecik sakal bırakan gençlerimiz, ilerici midirler, gerici mi?
1963 yılında, ismi şimdi lazım değil, darbeci albay Talat Aydemir taraftarı bir kadın gazeteci vardı... Aydemir'e bağlanmasının en önemli nedeni neydi, biliyor musunuz? "Her gün tıraş oluyormuş, mis gibi limon kolonyası kokuyormuş, ayakkabıları da pırıl pırıl boyalı ve cilalıymış"...
Bakın bu "gardrop Atatürkçülüğü", bu "şekilci yüzeysellik", bu "karikatür ilericiliği" bizi nerelere götürüyor:

Hükümette bazı bakanlar değişti ya, yeni Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız sakallı...
Geçen akşam Odalar ve Borsalar Birliği'nin bir kokteyli varmış, orada yakaladıkları yeni bakana, bazı muhabirler, "sakalınızı kesmeyi düşünüyor musunuz" diye sormuşlar.
Öyle ya, çağdaş adam sakalsız olur. Hele bir bakan...
Örneğin bendeniz keçi sakallı olduğuma göre "yarı çağdaş" sayılırım, yarın sabah aklıma eser de kesersem tam çağdaşlığa geçiş yapacağım...
Bakan bu soru üzerine gülmüş, "gündemde sakal yok, enerji var" demiş.

Sabah