Japon gençleri intihara götüren endişeye Risale-i Nur izahı
Japonya Eğitim Bakanlığı’nın yaptığı açıklamaya göre, genç yaşta hayatlarına son verenlerin sayısı artışa geçti
Japonya'da ilkokul, ortaokul ve liselerde bu yılın mart ayına kadar en az 250 çocuğun intihar ettiği açıklandı. Bu sayı,1986 yılında yaşanan 268 intihar vakasından sonra en yüksek artış oldu.
Japonya Eğitim Bakanlığı’nın yaptığı açıklamaya göre, genç yaşta hayatlarına son verenlerin sayısı artışa geçti.
Konuyla ilgili açıklamalarda bulunan Eğitim Bakanlığı yetkilisi Noriaki Kitazaki, "Öğrencilerin intihar sayısı oldukça yüksek seviyede ve endişe verici olan bu durumun ele alınması gerekiyor" dedi.
Gelecek endişesi nedeniyle intihar edenler
Kitazaki, ayrıca intihar sayısındaki artışın altında yatan nedenleri belirlemenin oldukça zor olduğunu da söyledi.
Araştırmaya göre, bu yıl içinde 250 çocuktan 33'ü gelecekleri hakkında endişe duydukları için intihar etti. 31'i aile sorunları ve geri kalan 10'u da saldırıya uğradığı için intihar etti.
Diğer 140 kişinin neden intihar ettiği bilinmiyor.
Yeni nesil depresyon: Hikikomori
Diğer yandan Japonya’da son yıllarda görülen 'hikikomori' adlı depresyon özellikle genç yetişkinleri etkiliyor.
Kendini kısaca toplumdan izole etmek olarak tanımlanan bu rahatsızlık Japonya’da resmi rakamlara göre 2010 yılında 30-31 yaş aralığında 700 bin kişide görüldü.
13-14 yaşlarında başlayan hikikomori’de ergenlikte olan çocuklar için çok tehlikeli bir hal alıyor. Kişi kendini eve hapsediyor ve günlerce dışarı çıkmıyor.
İlk olarak 1990’lı yıllarda meydana çıkan hikikomori, henüz tıp literatüründe bir hastalık olarak yer almıyor ve önerilen bir tedavi yöntemi bulunmuyor. dha
RİSALE-İ NUR'DAN...
Endişe-i istikbal her ferdin en mühim meselesidir
Madem insan yalnız cesetten ibaret değil; cesedi beslemek için kalb, dil, akıl, dimağ koparılıp o cesede yedirilmez. Onlar imhâ edilmez; onlar da idare ister. Ve madem kabir kapısı kapanmıyor. Ve madem kabrin öbür tarafındaki endişe-i istikbal her ferdin en mühim meselesidir. Elbette milletin itaat ve hürmetine istinad eden vazifeler, yalnız milletin hayat-ı dünyeviyesine ait içtimaî ve siyasî ve askerî vazifelere münhasır değildir. (Yirmi İkinci Lem'a)
Ey endişe-i istikbal ile çabalayan biçareler!
Ey hayat-ı dünyeviyenin zevkine müptelâ ve endişe-i istikbal ile istikbalini ve hayatını temin için çabalayan biçareler! Dünyanın lezzetini, zevkini, saadetini, rahatını isterseniz, meşru dairedeki keyfe iktifa ediniz. O keyfinize kâfidir. Haricinde ve gayr-ı meşru dairedeki bir lezzetin içinde bin elem olduğunu, sabık beyanatta elbette anladınız. Eğer mazi, yani geçmiş zamanın hadisatını sinema ile halihazırda gösterdikleri gibi, istikbaldeki ahval dahi, meselâ elli sene sonraki halleri bir sinema ile gösterilseydi, ehl-i sefahet şimdiki güldüklerine yüz binlerce nefrin ve nefret edip ağlayacaktılar.
Dünya ve âhirette ebedî ve daimî süruru isteyen, iman dairesindeki terbiye-i Muhammediyeyi (a.s.m.) kendine rehber etmek gerektir. (On Üçüncü Söz)
Endişe-i istikbal hissi herkeste var, şiddetli bir surette endişe ettiği vakit bakar ki
Evet, dünyaya ait işler, kırılmaya mahkûm şişeler hükmündedir. Bâki umur-u uhreviye ise, gayet sağlam elmaslar kıymetindedir.
İnsanın fıtratındaki şiddetli merak ve hararetli muhabbet ve dehşetli hırs ve inatlı talep ve hâkezâ şedit hissiyatlar, umur-u uhreviyeyi kazanmak için verilmiştir.
O hissiyatı şiddetli bir surette fâni umur-u dünyeviyeye tevcih etmek, fâni ve kırılacak şişelere bâki elmas fiyatlarını vermek demektir.
Şu münasebetle bir nokta hatıra gelmiş; söyleyeceğim. Şöyle ki:
Aşk, şiddetli bir muhabbettir. Fâni mahbuplara müteveccih olduğu vakit, ya o aşk kendi sahibini daimî bir azap ve elemde bırakır. Veyahut o mecazî mahbup, o şiddetli muhabbetin fiyatına değmediği için, bâki bir mahbubu arattırır; aşk-ı mecazî, aşk-ı hakikîye inkılâp eder.
İşte, insanda binlerle hissiyat var. Herbirisinin, aşk gibi, iki mertebesi var: biri mecazî, biri hakikî. Meselâ, endişe-i istikbal hissi herkeste var. Şiddetli bir surette endişe ettiği vakit bakar ki, o endişe ettiği istikbale yetişmek için elinde senet yok. Hem rızık cihetinde bir taahhüt altında ve kısa olan bir istikbal, o şiddetli endişeye değmiyor. Ondan yüzünü çevirip, kabirden sonra hakikî ve uzun ve gafiller hakkında taahhüt altına alınmamış bir istikbale teveccüh eder. (Dokuzuncu Mektup)
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.