Japon General, Deccal'i Said Nursi'ye sordu
Japon Başkumandanı Mareşal Nogi Maresuke bir heyetle birlikte İstanbul’a gelmişti. İslâm dinini tetkik etmiş olan bu General Bediüzzaman Said Nursi ile...
Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri ile Japon Başkumandanı Mareşal Nogi Maresuke arasındaki soru cevap iletişimi 5. Şua’nın yazılmasına vesile olur. Abdülkadir Badıllı ağabey, Mufassal Tarihçe-i Hayat adlı eserinde konunun ayrıntılarını şöyle anlatıyor:
BEDİÜZZAMAN HAZRETLERİ’NİN ŞÖHRETİ AFAKI KAPLADIĞI GÜNLER İDİ
Japon Başkumandanı Mareşal Nogi Maresuke bir heyetle birlikte İstanbul’a gelmiş. İslâm dinini tetkik etmiş olan bu kumandan, zihnindeki bazı istifhamları gidermek amacıyla, İslâm hilâfetinin payitahtı İstanbul’un büyük ulemasından çeşitli sualler sormuştu. O sıra Bediüzzaman Said‑i Kürdî Hazretleri’nin sit ve şöhreti de afakı kapladığı günler idi. İstanbul uleması, altından kalkamadıkları çetin ve muğdil sualleri gelip Bediüzzaman’a sormuşlar. Ona sorulan bu suallerin ekserisi müteşabih olan bazı hadis‑i şeriflerin hakikatlerine dairdir.
Bu hadiseyi, Bediüzzaman bilâhare Denizli ve Afyon mahkeme müdafaatında bir münasebetle şöyle anlatır:
“...Hürriyet’ten evvel İstanbul’a geldim. O zaman Japonya’nın başkumandanı İslâm ulemasından dinî bazı sualler sormuştu. Onları İstanbul hocaları benden sordular. Hem çok şeyleri o münasebetle sordular.
Ezcümle: Bir hadiste “Âhirzamanın dehşetli bir şahsı sabah kalkar, alnında (Haza kâfir) cümlesi yazılmış bulunur” hadisi vardır diye benden sual ettiler.
Dedim: “Bir acaib şahıs bu milletin başına geçer ve sabah kalkar, başına şapkayı giyer ve giydirir.
Bu cevabtan bunu sordular: “Acaba o zaman onu giyen kâfir olmaz mı?”
Dedim: “şapka başa gelecek, secdeye gitme diyecek, fakat baştaki hakikî îmân, şapkayı da secdeye getirecek, Müslüman edecek.. İnşaallah!
Sonra dediler: Aynı şahıs bir su içecek, onun eli delinecek. Bu hadise ile “Süfyan” olduğu bilinecek?
Ben de cevaben dedim: Bir darb‑ı mesel var ki: “Çok israflı adama eli deliktir. Yani elinde mal durmuyor, akıyor, zayi’ olur” deniliyor. İşte o dehşetli adam bir su olan rakıya mübtela ve onunla hasta olacak ve kendisi hadsiz israfa girecek, başkalarını da alıştıracak.
Sonra birisi sordu ki: “O Süfyan öldüğü zaman, İstanbul’da Dikilitaş’ta bütün dünyaya bağıracak ve işittirecek ki, filan adam öldü.
Ben o vakit dedim: “Telgrafla haber verilecek. Fakat bir zaman sonra radyo çıkmış işittim. Eski cevabım tam değilmiş bildim. Dar‑ül Hikmet’te iken: “şeytan gibi radyo ile dünyaya işittirecek, dedim.
Sonra Sedd‑i Zülkarneyn ve Ye’cüc ve Me’cüc ve Dabbet‑ül Arz ve Deccal ve nüzûl‑ü İsa (A.S.) hakkında sualler sorulmuştu. Ben de cevab vermiştim. Hatta eski risalelerimde onlar kısmen yazılıdırlar.”
ARALARINDA HAYLİ ZAMAN MEKTUPLAŞMA DEVAM ETTİ
Bediüzzaman Hazretleri bu acib te’villerle ma’nalandırdığı ve istikbale rasihane nüfuz eden cevabları o zaman Japon başkumandanına verilir. Başkumandan bunun üzerine Bediüzzaman’ı görmeyi ve onunla görüşmeyi arzu eder ve görüşürler. Bu vesile ile Bediüzzaman ve Japon başkumandanı arasında bir dostluk ve ahbablık peyda olur. Bir rivayete göre aralarında hayli zaman muhabere ve mektublaşma devam etmiş. Hatta Birinci Cihan Harbi’nde Rus istilâsına uğrayan bazı Müslüman Türkler Bediüzzaman’ın vasıtasıyla Japonya’ya giderler ve Japon Baş kumandanı onları Tokyo’da yerleştirir. Mesken ve iş sahibi yaptırır.
JAPON BAŞKUMANDANI BENİM AHBABIMDIR BENDEN ONA SELÂM SÖYLE
Japon başkumandanı ile Bediüzzaman hazretlerinin ahbablığı hakkında, 1951 senesinde asker olarak Kore’ye yollanan Bediüzzaman’ın talebesi ve hizmetkârı Bayram Yüksel Bey şöyle anlatır:
“Kore’ye gitmek üzere ve gideceğim zaman, gelip Üstâdım Bediüzzaman Said‑i Nursi ile vedalaştım. Bana bir cevşen verdi. “Yedi kat muşambaya sar ve bunu yanında taşı. Hiç korkma! Biz inayet‑i Rabbaniye altındayız. Korku hissettiğin zaman beni hatırla. İnkar‑ı Uluhiyete karşı Kore’ye gitmek lazım... Japon başkumandanı benim ahbabımdır. Benden ona selâm söyle” dedi ve beş altı aded risalelerden vererek “bunları başkumandana ver” demişlerdi.
MAALESEF VEFAT ETTİ
Bayram Yüksel Ağabey, bu hadisenin neticesini şöyle bağlıyor:
“Kore’ye gittik, çok tehlikeli cephelerde harbler yaptık. Bir müddet sonra bizim tabur olduğu gibi Tokyo’ya uğradı. Ben kumandanlarımıza çıktım: ”Ben Üstâdım Bediüzzaman’ın kitablarını getirdim. Japon başkumandanına vermem, herhalde kumandana teslim etmem lâzım...” dedim. Kumandanlar hiç itiraz etmediler. “Git, fakat yanına iki kişi daha al” dediler.
Ben de dindar bir çavuşla bir eri yanıma aldım. Risaleleri alarak bir taksiye atladık. Türklerin bulunduğu yere gittik. Zâten adres almıştım. Türklerin Camiine vardık. Müezzini bulduk. Müezzin de bizi evine götürdü, yemek yedirdi. Ben Üstâdımızın selâmını tebliğ ettim. Bu kitapları da Üstâdımız Bediüzzaman Hazretleri Japon başkumandanına gönderdi. O, Üstâdımızın ahbabı imiş, birbirleriyle muhabere ediyorlarmış... İstanbul’da görüşmüşler ve saire” dedim.
Onlar çok sevindiler ve “Zâten bizi buraya getiren, bize bu câmiyi yaptıran başkumandandır. Fakat maalesef vefat etti” dediler. Biz Bediüzzaman’ı çoktan tanırız. Üstâd müstesna insandır, biz ta Rusya’da iken onu seviyor ve takdir ediyorduk, ilaahir!..”
CEVAPLAR 5. ŞUA OLDU
Bediüzzaman Hazretleri, Japon başkumandanının sormuş olduğu suallerin cevaplarını bilâhare tekmil ettirerek, 1938 yıllarında Kastamonu’da tebyiz ettirip “Beşinci şua” ismi altında bir risale yaptı ve bu eserde yine bir münasebetle ahbabı olan Japon başkumandanından bir misal vererek şöyle bahseder: “Bir vakit Rusya’yı mağlub eden Japon baş kumandanının sureti (resmi karikatürü) bir ayağı bahr‑i muhitte, diğer ayağı purt‑artör kal’asında olarak gösterildiği gibi…” diye kaydeder.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.