Kâfirler topluluğundan başkası, Allah’ın rahmetinden ümîdini kesmez

Kâfirler topluluğundan başkası, Allah’ın rahmetinden ümîdini kesmez

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), Yusuf Suresi 87-98. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:

87 . “Ey oğullarım! (Haydi) gidin de, Yûsuf’la kardeşinden bir haber araştırın; hem Allah’ın rahmetinden ümid kesmeyin! Çünki kâfirler topluluğundan başkası, Allah’ın rahmetinden ümîd(ini) kesmez.”(1)

88 . Bunun üzerine (kardeşleri tekrar Mısır’a gelip Yûsuf’un) huzûruna girdiklerinde dediler ki: “Ey azîz! Bize ve âilemize zarûret (kıtlık ve açlık) dokundu ve pek ehemmiyetsiz bir sermâye ile geldik; (sen) yine de bize ölçeği tam olarak ver ve bize (ayrıca) bağışta bulun! (Bize fazladan erzak ver ve kardeşimiz Bünyâmin’i bize lûtfet!) Muhakkak ki Allah, sadaka verenleri mükâfâtlandırır.”

89 . (Yûsuf) dedi ki: “Siz câhil kimseler iken Yûsuf’a ve kardeşine neler yaptığınızı bildiniz mi?”

90 . (Onlar:) “Yoksa sen, gerçekten sen, Yûsuf musun?” dediler. (O da:) “(Evet) ben Yûsuf’um, bu da kardeşim! Şübhesiz ki Allah bize lütufta bulundu. Doğrusu şu ki, kim (Allah’dan) sakınır ve sabrederse, artık şübhesiz Allah, iyilik edenlerin mükâfâtını zâyi‘ etmez” dedi.

91 . (Kardeşleri:) “Allah’a yemîn olsun, muhakkak ki Allah, seni bize üstün kıldı; hâlbuki şübhesiz (biz) elbette hatâ eden kimseler olmuştuk” dediler.

92 . (Yûsuf) dedi ki: “Bu gün (benim tarafımdan) size bir kınama (bir başa kakma) yok! Allah sizi affetsin! Çünki O, merhamet edenlerin en merhametlisidir.”

93 . “Benim bu gömleğimi götürün de onu babamın yüzüne koyun, (tâ gözleri) görür hâle gelsin. Ve bütün âilenizle birlikte bana gelin!”

94 . Böylece kervan (Mısır’dan) ayrılınca, babaları: “Doğrusu ben, gerçekten Yûsuf’un kokusunu duyuyorum. Eğer bana bunaklık isnâd etmeseydiniz (beni tasdîkederdiniz.)”(2) dedi.

95 . (Onlar:) “Allah’a yemîn olsun ki, şübhesiz, sen hâlâ eski yanlışlığındasın” dediler.

96 . Nihâyet müjdeci gelip onu (o gömleği Ya‘kūbun) yüzüne koyunca, hemen (gözleri) görür hâle geri geldi. “Size, ‘Bilemeyeceğiniz şeyleri Allah tarafından şübhesiz ki ben biliyorum’ demedim mi?” dedi.

97 . (Oğulları:) “Ey babamız! Bizim için (Allahdan) günahlarımıza mağfiret dile; biz gerçekten hatâ eden kimseler idik” dediler.

98 . (Ya‘kūb:) “Sizin için Rabbimden, daha sonra (seher vakti) mağfiret dileyeceğim. Şübhesiz ki Gafûr (çok bağışlayan), Rahîm (çok merhamet eden) ancak O’dur” dedi.

1- “Ye’s (ümidsizlik) en dehşetli bir hastalıktır ki, âlem-i İslâm’ın kalbine girmiş. İşte o ye’sdir ki bizi öldürmüş gibi, garbda (batıda) bir-iki milyonluk küçük bir devlet, şarkta (doğuda) yirmi milyon Müslümanları kendine hizmetkâr ve vatanlarını müstemleke (sömürge) hükmüne getirmiş. Hem o ye’sdir ki yüksek ahlâkımızı öldürmüş. Menfaat-i umûmiyeyi (toplumun menfaatini) bırakıp, menfaat-i şahsiyeye (şahsî menfaate) nazarımızı hasrettirmiş. Hem o ye’sdir ki kuvve-i ma‘neviyemizi (ma‘nevî gücümüzü) kırmış. Az bir kuvvetle îmandan gelen kuvve-i ma‘neviyeyi şarktan garba kadar istîlâ ettiği hâlde, o kuvve-i ma‘neviye-i hârika, me’yûsiyetle (ümidsiz olmakla) kırıldığı için, zâlim ecnebîler (yabancılar) dört yüz seneden beri üç yüz milyon Müslümanı kendilerine esîr etmiş. (...)

Ye’s, ümmetlerin, milletlerin seretân (kanser) denilen en dehşetli bir hastalığıdır. Ve kemâlâta (ilerlemeye) mâni‘ ve اَناَ عِنْدَ حُسْنِ ظَنِّ عَبْد۪ي ب۪ي [Ben, kulumun bana olan güzel zannı üzereyim] hakîkatine muhâliftir; korkak, aşağı ve âcizlerin şe’nidir (işidir), bahâneleridir. Şehâmet-i İslâmiyenin şe’ni (İslâmî kahramanlığın işi) değildir.” (Mektûbât, Hutbe-i Şâmiye, 413)

2- “Hazret-i Ya‘kūb (AS)’dan sorulmuş ki: ‘Ne için Mısır’dan gelen gömleğinin kokusunu işittin de, yakınında bulunan Ken‘an kuyusundaki Yûsuf’u görmedin?’ Cevâben demiş ki: ‘Bizim hâlimiz şimşekler gibidir; bazen görünür, bazen saklanır. Bazı vakit olur ki, en yüksek mevki‘de oturup, her tarafı görüyoruz gibi oluruz. Bazı vakitte de ayağımızın üstünü göremiyoruz.’ ” (Mektûbât, 15. Mektûb, 41)