Cezmi HUYUT
Kahkahayla gülenler
Kötü hasletler, bid’alara müsamaha, sünnete muhalif davranışlar, istikametten sapıp yanlış gidişatlar, insan-ı kâmil olmamıza ve manen terakkimize ve hizmet-i Kur’aniyemize engeldir.
Şahsi kusurlar hizmete zarar vermediği müddetçe ehemmiyetsizdir. O noktadan, kardeşlerin kusurlarını setr ile tenkit kapısını açmayarak, -fena tesir etmeyecekse- güzellikle, nasihatle düzeltmeye çalışılmalıdır.
Amma kusuratlar, hizmet-i Kuraniyeye zarar vermeye başlamışsa o zaman yapıcı bir şekilde ortaya koyup (boynunda görülen akrep misali) kardeşimizin manevi hayatını öldürecek ve hizmet-i Nuriyeyi inkitaa uğratacak bu kusuratın izalesine çalışılmalıdır.
Zira burada şahsın hukukundan ziyade Hakkın hatırı, hukuku ön plana çıkmaktadır. “Hakkın hatırı âlidir hiçbir hatıra feda edilemez” bir kaide-i Kur’aniyedir.
Malum olduğu üzere halisen-muhlisen çalışanlara fütur ve aşağıda sayacağımız bazı hatalar yüzünden, hizmete zarar geldiği zaman buna sebebiyet verenlere şefkat tokatları gelmiştir.
Bu tokatlar niye yazılmıştır? Üstadın ifadesiyle, “ta ki bu hizmeti Kudsiyede bulunanlar, ciddiyetlerinde, hizmetlerinde sebat etsinler”.
Ders alınıp hatalara bir daha düşülmemesi ve en önemlisi Kur’an davasının zarar görmemesidir. Şimdi şefkat tokadına neden olan hatalara kısaca “şefkat tokatları” risalesinden bir hülasa ile bakalım. Şöyle ki;
a)Hizmette halisen çalışanlara çeşitli sebeplerle fütur gevşeklik geldiği zaman.
b)…“neme lazım “ deyip, hususi, bilhassa nefse, dünyaya ait işlerle meşguliyette bulunulduğu zaman.
c)Saadet-i dünyanın, insanı fazlasıyla meşgul ettirip ehemmiyetli hizmetlerini arka plana attığı zaman.
d)Nurun düsturlarını yanlış tevilat ile hatalı içtihat edildiği zaman.
e)Hizmet-i Nuriyeyi, havf damarıyla, basit ve sudan bahanelerle terk ettiği zaman.
f)Derdi maişet bahanesiyle ve acilen yapılması lazım gelen hizmeti, fedakârlıkta cimri davranıp zarara uğrattığı zaman.
g)”Ben eskiyim ben bunu daha iyi bilirim, ders almaya ihtiyacım yoktur” deyip yanlış düşünerek hizmetin gidişatını sekteye uğratıp, kardeşlerinin şevkini kırıp, atıl hale getirildiği zaman.
h)İktisat ve kanaat, ihlâs, uhuvvet, meşveret ve sair hakaika riayet edilmeyip, onlara uymayıp uhuvvetin zedelenmesine ve hizmetlerde soğukluğa sebebiyet verildiği zaman.
e)Amir olan şahsı maneviden süzülen fikirlere muhalefet edildiği zaman.
ı)Sünnet-i Seniyyeye ittiba ve bid’alardan içtinap mesleği olan Nur’un izzetli ve vakurane mesleğinden taviz verildiği zaman.
i)Ehl-i dünyaya, onların zararını def maksadıyla veya dünyevi bir menfaat nedeniyle hoş görüldüğü ve onlarla dostluk kurulduğu zaman
k)Zarar zannıyla, şeaire ve Sünnet-i Seniyyeye muhalefet,
l)ihtiyatsızlık ve tedbirde ve esbaba müracaatta muhalefet edildiği ve muktezayı hale uygun davranılmadığı zaman.
İşte o zaman “Şefkat tokatları” gelir ve 10. Lem’a gibi bir risalenin yazılmasını netice verir. Üstadın zamanında bu böyle olduğu gibi şimdide öyledir.
Hizmet-i Kur’aniye’de, beşeriyet muktezası olarak hatalar neticesinde tokatlar geldiği ve bu hususta ehemmiyetli bir Risale olan, Onuncu Lem’a Risalesinin yazılması bana bu makaleyi yazmama cesaret verdi.
Yukarıda kısmen yazılan ve Nur’un düsturlarına bilerek bilmeyerek uymamanın neticesinde, hizmet’i Kur’aniyeye zarar vermekten, “dostların hataları hizmetimizde bir nevi zulüm hükmüne geçtiği için” (10.lem’a) şefkatli ve şiddetli tokat gelir.
Bunun garip bir numunesini bu günlerde duyduğum üç boşanma hadisesiyle gördüm.
Bir zaman, bir kıyı şehrinde bulunduğum sıralarda, manasız bir ihtilaf yüzünden tevakkufa uğrayan hizmetler yüzünden fevkalade müteessirdim.
Sefahatin ve zındıkanın galebe çaldığı bir bölgede, ehl-i imanın ihtilaflı vaziyetinden kalbim ağlarken, derslerde bu halime muhalif olarak bir kısım kardeşlerin, ısrarla ihtilafı desteklemelerine ve alkışlamalarına, olur olmaz şeylere bid’akarane kahkaha ile gülmelerine ve haftada birkaç geceki sohbetlerde bu halin ısrarla devamına bir türlü anlam veremezdim.
Birkaç kez münasip ve samimi bir şekilde bu kardeşleri ciddi olmaya davetle, “ciddiyetsizliğin menfi bir haslet olarak hizmetlerin ve güzel ahlakın tahribinde kötü neticeleri olacağını,”
“İhtilaftan ziyade ittifaka kuvvet verip kim olursa olsun hizmetimize gelmek isteyeni kucaklamamız gerektiğini, Nurun bir esasının şefkat olduğunu, kimseye ayrıcalık yapamayacağımız” yönünde ikaz etmeme rağmen, demek tam ihlâsı kazanamadığımdan, onlara ikazımda neticesiz kalmış ve manasız hareketle itham edilmeme de neden olmuştu.
Daha sonra, Nur’un Hakikatlerine istikamet dairesinde daha iyi hizmet verebileceğim bir yere yerleşeyim düşüncesi ve niyeti ile tebdili mekân ederek Manisa’ya yerleşmiştim.
Çok değil birkaç yıl sonra, hizmette samimi, ama gidişatta müstakim davranmadıklarını gördüğüm bu şahısların, çok sevdikleri eşlerinden, akrabalarından ayrıldıklarını, içten içe üzüldüklerini müteessirane öğrendim.
Durduk yerdeki ve bence geçerli bir nedeni bulunmayan boşanma hadislerindeki fevkalade şiddetli tokadın, yukarıda bir nebze bahsettiğim işlenen kusurlara binaen geldiğine şüphem kalmadı.
Cenab-ı Hak, halis, muvaffakiyetli ve istikametli hizmetlerimize mani yanlış gitmeklerden, Sünnet’i Seniyyeye muhalefetten, çirkin hasletlerden muhafaza etsin.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.