Kanada’daki festivallerde Risale-i Nur tanıtıldı
Elhamdülillah Risale-i Nurlar her tarafta intişar ediyor ve dünyanın her yerinde rağbet görüyor. Kanada da bunlardan birisi.
Esselamu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berekatuhü
Aziz ve muhterem ağabeyler ve kardeşler,
Evvela binler selam ile, herbir sözü “eczahane-i kudsiye-i Kur’âniye’den birer reçete” olan Risale-i Nurların daha çok insanlara ulaştırılması, muhtaç ve hasta gönüllerin şifa bulması konusunda katkılarınıza teşekkür eder dualarınızı istirham ederiz.
Elhamdülillah Risale-i Nurlar her tarafta intişar ediyor ve dünyanın her yerinde rağbet görüyor. Kanada da bunlardan birisi.
Geçtiğimiz günlerde Kanada’nın başkenti Ottawa’da binlerce insanın ziyaret ettiği iki festival gerçekleştirildi; 28 Temmuz 2014 te Eid (Bayram) Festivali ve 2 Ağustos’ta “Muslim Summer Festival.” Her ikisine de katılanların sayısı binlerler ifade edilebilir elhamdülillah.
Önce Bayram Festivalinden söz edelim. Tekbir, tesbih, tahmid ve salavatlardan sonra Bayram Namazı kılındı.
Bayram namazından sonra akşam saatlerine kadar, Bayram Festivali yapıldı. Biz, daha önceden ayarladığımız köşede, poster, kitap, broşür ve dergilerle Risale-i Nurları muhtaçlara ulaştırmaya çalıştık.
Ziyaretçilere, 19. Söz den Üçüncü Reşha, 33. Sözden Onuncu pencere, bazı vecizeler ve Risale-i Nurlar ve Üstad Bediüzzaman Said Nursi hakkında detaylı bilgi alabilecekleri web adreslerinin yer aldığı broşürler verildi. Bu vesile ile, kitap, dergi, broşür şeklinde katkı sağlayan kardeşlere tekrar teşekkür ederiz. Allah ebeden razı olsun.
Ziyaretçilerin bir kısmı Risale-i Nurları hiç duymamış, duyan çok az bir kısmının ise üstünkörü bir bilgiye sahip olduğunu görünce, tanıtıcı faaliyetlerin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha anlamış olduk.
“Vicdanın ziyası ulûm-u diniyedir. Aklın nuru, fünun-u medeniyedir. İkisinin imtizacıyla hakikat tecellî eder. O iki cenah ile talebenin himmeti pervaz eder. İftirak ettikleri vakit, birincisinde taassup, ikincisinde hile, şüphe tevellüd eder” şeklinde vecizeler vasıtasıyla Risale-i Nur, kalp ve akılı birlikte muhatap almakta ve kelam sıfatından gelen Kur’an ile kudret sıfatından gelen kâinat kitabını birlikte mütalaa etmeyi öğretmektedir şeklinde mesajlar gönüllerde yer buldu.
Ziyaretçilerin bazılarına, hazırladığımız broşürde de yer alan 10. Pencere; “Şu kâinattaki mevcudatın birbirine teâvünü, tecavübü, tesanüdü gösterir ki, umum mahlûkat birtek Mürebbînin terbiyesindedirler, birtek Müdebbirin idaresindedirler, birtek Mutasarrıfın taht-ı tasarrufundadırlar, birtek Seyyidin hizmetkârlarıdırlar...” manaları anlatıldı.
Bazılarına da Bediüzzaman Hazretlerinin ittihad-ı islamın önemini anlatan “Bizim üç düşmanımız var; Cehalet, Fakirlik ve İhtilaf. Bu üç düşmanla Marifet, Sanat ve İttifak silahı ile mücadele edeceğiz” ifadesi ile Hutbe-i Şamiyeden özet bilgi ve daha başka vecize veya bolümler okunup ayaküstü de olsa kısa dersler yapıldı.
Bazılarına daha önce de risalelerden bahsedilmiş ve 23. Söz, 33. Söz, Hutbe-i Şamiye veya Tabiat Risalesi gibi küçük kitapçıklardan verilmişti. Festival sırasında samimane tanıtım gayretleri ile diğer kitapları da görmelerinin bakış ve düşüncelerine tesir ettiğini söylemek mümkün. Mesela, geçen sene yapılan bir konferansta yaptığı konuşmadan sonra hediye ettiğimiz 23. Sözü, Mısırlı bir profesör festivalde de görünce daha çok ilgilendi. İstanbul’daki ve Ezher’deki sempozyum görüntüleri ile külliyattan diğer büyük kitapları da inceledi. Ottawa’da çok insanın saygı duyduğu, birçok İslami kitapların yazarı olan ve hutbeler veren bu profesör kitapların yayın listesini alarak arkadaşlarına da tanıtma sözü verdi. Bu şekilde çok misaller sıralanabilir.
"Evet, ümitvar olunuz. Şu istikbal inkılâbı içinde, en yüksek gür sada İslâmın sadası olacaktır!" müjdesini hatırlayarak sözlerimizi tamamlıyoruz.
“Muslim Summer Festival”
Bu Festivalde de poster, kitap, broşür ve dergilerle Risale-i Nurlar tanıtıldı. Tunus, Cezayir, Pakistan, Mısır, Fas, Lübnan, Yemen, Somali ve Bosna gibi ülkelerden ayrıca Müslüman olan veya henüz olmayan Kanadalı insanlardan ziyaretçilerimiz oldu.
Risale-i Nur; bu asrın insanlarına Kur’an dersi veriyor, Kur’an’ın dört temel maksadı olan Tevhid Nübüvvet, Haşir, adalet ve ibadeti ikna edici bir şekilde anlatan kalp, ruh, akıl ve sair latifeleri doyuran hissedar eden bir tefsirdir; Kur’an hazinesinin anahtarları hükmündedir, gibi ifadelerle tanıttıktan sonra, bazı ziyaretçiler telefon ve e-posta adreslerini vererek sohbetlerimize gelmek istediler.
"İlk defa gayesi ve manası çok mühim olan bir faaliyet görüyorum. Bazıları kendi ürünlerini satmak için tanıtım yapıyor, bazıları insanların öncelikli ihtiyacı olmayan konu ve kitaplardan bahsediyor. Ama siz bana çok farklı geldiniz. Siz marifetullahdan bahsediyorsunuz. Ve bunun için insanları bu kitaplarla buluşmaya çağırıyorsunuz.” diyerek ekledi “Sizin yeriniz, sohbetiniz var mı? Varsa eğer ben de gelmek isterim”.
Festivalden bir hafta sonra derse geldiğinde ise, bir tevafuk oldu. Bize Türkiye’den hamiyetli bir kardeşimizin gönderdiği ve o gün ulaşan pakette Küçük Sözlerin Arapçası vardı. Bu Lübnanlı misafir Arapçasından okuyarak ilk günden sahiplenip bize okudu. Bedevi Arap çöllerinde seyahat eden biri mütevazi diğeri mağrur iki adamın halini anlatan yeri okuduktan sonra, “İşte, ey mağrur nefsim, sen o seyyahsın. Şu dünya ise bir çöldür. Aczin, fakrın hadsizdir. Düşmanın, hâcâtın nihayetsizdir. Madem öyledir; şu sahrânın Mâlik-i Ebedî ve Hâkim-i Ezelîsinin ismini al. Ta bütün kâinatın dilenciliğinden ve her hâdisâtın karşısında titremeden kurtulasın.” cümlelerini okudu. Burada biraz durakladı, elini kalbine götürdü biraz düşündü duygulu bir şekilde “derin!.. derin!.. çok derin ifadeler bunlar” dedi. "Bunlar camilerimizde vaaz olarak verilse ne kadar güzel olur" diye de ekledi. Kendisine o gün elimize geçen Arapça Küçük Sözler ve Hutbe-i Şamiye’yi hediye ettik. Cevşen, tevafuklu Kur’an ve Arapça Risaleleri ilk fırsatta alacağını söyledi. Her hafta derse geldiğinde o Arapçasından, diğer kardeşler İngilizce ve Türkçeden ilgili yeri okuyarak mütalaa ettiğimiz dersler çok orijinal oluyor ve bize de şevk veriyor, elhamdülillah.
1993 yılından beri Kanada’da yaşayan Bosnalı ve burada yeni bir camide imamlık yapan kardeşimize Risale-i Nur’lardan bahsetmeye çalıştık, meğer tanıyormuş. “Bediüzzaman en beğendiğim İslam alimlerinden birisidir” diyerek ekledi: “Türkiye Pakistan değil, Türkiye Libya değil, Türkiye Mısır değil, Türkiye medeniyet kökleri olan ve diğer İslam ülkelerinin özendiği ve gıpta ettiği bir ülkedir. Nerede bir mazlum ve mağdur olsa en güçlü yardım ve ses Türkiye’den gelmektedir. Biz de Türkiye’nin güçlü ve başarılı olmasına dua ediyoruz.”
"Amele göre, takvâ kuvvetine göre, o uzun yolu mütefâvit derecede kat’ ederler. Bir kısım ehl-i takvâ berk gibi, bin senelik yolu bir günde keser. Bir kısmı da hayal gibi, elli bin senelik bir mesafeyi bir günde kat’ eder. Kur’ân-ı Azîmüşşan şu hakikate iki âyetiyle işaret eder. O bilet ise namazdır. Bir tek saat, beş vakit namaza abdestle kâfi gelir. Acaba yirmi üç saatini şu kısacık hayat-ı dünyeviyeye sarf eden ve o uzun hayat-ı ebediyeye bir tek saatini sarf etmeyen, ne kadar zarar eder, ne kadar nefsine zulm eder, ne kadar hilâf-ı akıl hareket eder!” gibi izahları çok beğendi. Sonraki görüşmemizde bu dersleri başkalarıyla da paylaştığını ifade etti.
Sonraki hafta Asa-yı Musa’dan altıncı meseleyi ders yaptık. “Sizin okuduğunuz fenlerden her fen, kendi lisan-ı mahsusuyla mütemadiyen Allah’tan bahsedip Hâlıkı tanıttırıyorlar.” Burada dünyanın eczaneye, kâinatın bir kitaba benzetilmesi misali ve ardından yapılan izahları orijinal buldu.
Bu zamanda hem imanı kazanmak hem de imanı kurtarmak, muhafaza etmek çok mühim gibi ifadelerimiz üzerine, “imanı kurtarmak kavramını ilk defa duydum biraz açıklar mısınız?” dedi. Felsefenin, materyalizmin, dünyevileşmenin ve her taraftan sel gibi hücum eden günahların sebep olduğu manevi yaraların insanın imanını zayıflatması ve adım adım küfre götürmesi tehlikesine karşı Risale-i Nurları okuyarak yaraların tedavisi, şüphelerin giderilmesi ve ilgili soruların cevaplandırılması ile imanımızı kurtaracağız veya koruyacağız inşallah dedik, çok memnun kaldı.
Üniversite Müslüman öğrenciler derneğinde çalışan Ahmad ile 5 gün önce Bayram Festivalinde tanışmıştık. Yaz Festivalinde yanımıza geldi ve inanmayan insanlara Allah’ın varlığını nasıl izah etmeliyiz diye sordu.
Biz de “Bir köy muhtarsız olmaz. Bir iğne ustasız olmaz, sahipsiz olamaz. Bir harf kâtipsiz olamaz, biliyorsun. Nasıl oluyor ki, nihayet derecede muntazam şu memleket hâkimsiz olur?...” manalarını anlattık. Yazılan bir kelime kâtibini, elimizdeki kalem ustasını gösterdiği gibi 100 trilyon hücreden oluşan, göz, kulak, kalp, beyin gibi her bir azası başlı başına mükemmel bir makine olan insan, yazılan kelimeden veya elimizdeki kalemden daha basit değil. Dolayısı ile bu mükemmel insan ve şu muhteşem kâinat Yaratıcımızın hem ilmine, hem hikmetine, hem kudretine, hem de rahmetine işaret ve delalet etmektedir, manalarını anlatmaya çalıştık. Daha sonra, bu kardeşimiz başka sorular da sordu ve hepsinin de güzel bir cevabini bulabileceğini anlayınca, sonra görüşmek üzere memnun bir şekilde ayrıldı. Arasıra e-posta ile yazışmaktayız.
Böyle çok misaller var ama bu kadarla iktifa edip, sözlerimizi Hz. Üstadın ifadeleri ile tamamlamak istiyoruz.
”Dünya madem fanidir. Hem madem ömür kısadır. Hem madem gayet lüzumlu vazifeler çoktur. Hem madem hayat-ı ebediye burada kazanılacaktır... Hem madem dünyevî dostlar ve rütbeler kabir kapısına kadardır.
Elbette, en bahtiyar odur ki, dünya için âhireti unutmasın, âhiretini dünyaya feda etmesin, hayat-ı ebediyesini hayat-ı dünyeviye için bozmasın, mâlâyâni şeylerle ömrünü telef etmesin, kendini misafir telâkki edip misafirhane sahibinin emirlerine göre hareket etsin, selâmetle kabir kapısını açıp saadet-i ebediyeye girsin”
“Fakat biz Risale-i Nur şakirtleri ise, vazifemiz hizmettir; vazife-i İlâhiyeye karışmamak ve hizmetimizi onun vazifesine bina etmekle bir nevi tecrübe yapmamakla beraber, kemiyete değil, keyfiyete bakmak, hem çoktan beri sukutu ahlâka ve hayat-ı dünyeviyeyi her cihetle hayat-ı uhreviyeye tercih ettirmeye sevk eden dehşetli esbap altında Risale-i Nur’un şimdiye kadar fütuhatı ve zındıkanın ve dalâletin savletlerini kırması ve yüz binler biçarelerin imanlarını kurtarması ve biri yüze ve bazı bine mukabil yüzer ve binler hakikî mü’min talebeleri yetiştirmesi, Muhbir-i Sâdıkın ihbarını aynen tasdik etmiş ve vukuatla ispat etmiş ve ediyor...”
Duanıza muhtaç kardeşleriniz, Ottawa, Kanada
www.risaleinur.ca
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.