Afife ARTIK
Kastamonu Lahika Düsturları-21: İhtiyatlı Olmak
Kelimenin ihtiva etmesi muhtemel müteaddid manaları bir kaç manaya hapsettiği için ekseriyetle üzerinde çalıştığımız kavramların kelime manalarını vermiyorum. Lâkin madem ki konumuz ihtiyattır biz de ihtiyâtî bir tedbir olarak kelimenin manasına da bakalım. Farklı lügatlarda çeşitli tanımlar verilmiş olmakla beraber hülasaları bu ki; ihtiyat: "ileride lüzumu görülür düşüncesiyle tedbirli davranmak, basiretle ve derin düşünce ile geleceği nazara alarak hareket etmek, gâfil olmamak, geleceğe bakan neticeleri hesap ederek ona göre davranmak, sakınmak"tır.
Bediüzzaman Said Nursî, talebelere yazdığı pek çok mektubunda ve Risale-i Nur Külliyatı'nın bazı kısımlarında ihtiyatı tavsiye etmiştir. Bizim çalıştığımız Kastamonu Lahikasının ilk mektubunda Üstad kendi riayet ettiği bir ihtiyat tedbirinden bahsediyor. Önce bu cümleye bakalım sonra da Risale-i Nur Külliyatından ihtiyatla ilgili yerleri tetkik edelim.
"Hergün hâtırımda bulunan Rüştü, Re'fet, Süleyman, B. M. ve H. K. ve Abdullah ve sair isimlerini beyan etmediğim kıymettar kardeşlerimle hususî konuşmadığımdan gücenmesinler. Çünkü hizmetinizin azameti ve ehemmiyeti ve muârızların kuvveti ve şeytaneti nispetinde ihtiyata ve dikkate mecburuz." [i]
Said Nursî, ihtiyat ederek talebelerin her birine ayrı ayrı hususi mektub yazmıyor. Kendisi Kastamonu'da daim gözetim altında tutuluyor ve her evrakı tek tek inceleniyor. Gizli dinsizlerin ifalleri ile memurlar; tek gayesi îmana ve Kur'ana hizmet ederek milletin ebedi saadetine çalışmak olan bu garib yaşlı ve hasta adama sanki vatana millete zararlı biri imiş gibi muamele ediyorlar ve aleyhinde delil toplamaya çalışıyorlar. Bu şartlar altında Said Nursi'nin talebelere mektub göndermesi de hem müşkilatlı bir iş oluyor hem de mektubun gönderildiği talebelere bu bahane ile sıkıntı verilmesi ihtimali kavî. Bu nedenle de çoğu zaman bir tek mektub ile pek çok talebeye hitab ediyor, her birine ayrı ayrı mektub yazmıyor. Hatta bu mektubda da görüldüğü gibi bazen talebelerin isimlerini de zikretmiyor.
Kendisi pek çok hususta ihtiyatlı hareket ettiği gibi talebelerini de ihtiyatlı olmaları hususunda uyarıyor.
"Evvel âhir tavsiyemiz: tesanüdünüzü muhafaza; enâniyet, benlik, rekabetten tahaffuz ve itidal-i dem ve ihtiyattır." [ii]
"Gerçi Nurlar girdikleri her yerde galebe eder; fakat mütemerrid ve muannid zındıklar, maddiyunlar, ellerinden geldiği kadar fütuhatına fütur vermek için desiselere ve ehl-i siyasete evham vermeye çabalıyorlar. İnşaallah bir halt edemezler. Fakat ihtiyat her vakit iyidir. Sırren tenevveret düsturu devam ediyor. Tâ bunun gibi birkaç mecmua çıkıncaya kadar temkinli ve ihtiyatlı bulunmak lüzumu var. Hattâ bu defa sırr-ı اَعْطَيْنَا اِنَّۤا nın remizli risalesini on üç seneden beri görmediğim halde buraya göndermek bir derece ihtiyat kaidesine muhalif olduğu gibi, herkes anlamaz, hem tevil ve tefsir lâzımdır." [iii]
İhtiyata dair mektublar pek çoktur. Hepsine burada yer vermek uzun gideceğinden kaynaklarıyla beraber madde madde ihtiyat edilmesi gereken hususlara bakalım:
Sırran tevevveret düsturuna göre hareket etmek [iv]
Geniş siyasi daireleri ilgilendiren ve tefrikaya sebeb olabilecek hususlarda çekişmemek [v]
Cemaatin istirahatını muhafaza ederek hareket etmek [vi]
Telaş etmemek, tevekkül ile beklemek [vii]
Hücum eden düşmana karşı zaaf göstermemek [viii]
Sabretmek, tahammül etmek [ix]
Hiddet etmemek [x]
Fevrî hareket etmemek [xi]
Tedbirlere riayet ederek tevekkül etmek [xii]
Siyasetle alakası olmayan Risale-i Nur'u, siyaset cereyanları ile iştirak ediyormuş gibi gösterebilecek ahvalden çekinmek [xiii]
muarızların farklı manalar yükleyerek taarruzda istimal edebilecekleri mevzuları uluorta mevzu bahis etmemek [xiv]
Müsbet hareket etmek [xv]
Ehl-i bid'a ile zihnen ve fikren meşgul olmamak [xvi]
Mübtedi hocalarla münakaşa etmemek [xvii]
Muarızlara mukabele etmemek [xviii]
Ehl-i dalaletin eline mü'min kardeşlerimizin aleyhinde kullanılabilecek malzeme vermemek [xix]
Muarız taifelerin rüesalarını çürütmemek [xx]
Geçici sıkıntılı hallere etemmiyet vermeden uhuvvet ve tesanüde çalışarak, kadere teslimiyet ve kazaya rıza ve inayet-i İlahiye'den ümitvâr olarak hareket etmek. Sıkıntılı geçici hallerin icbarıyla sabırsızlığa ve hâlinde menfi bir değişime yol vermemek. [xxi]
Bir taarruz olduğu vakit münakaşa etmemek ve ehl-i iman ile dost ve kardeş olduğumuzu izhar ederek sükuneti temin etmek [xxii]
Hariçten gelen kasıtlı ve tahripkâr müdahalelere karşı tedbirli olmak [xxiii]
Risale-i Nur Külliyatından muhatabına uygun olan parçaları vermek [xxiv]
Şimdi de 'ihtiyat'ın ne olmadığına bakalım:
Telaş etmek, endişe etmek demek değildir [xxv]
Kendisine zarar dokunmamak için hizmetini aksatmak veya terk etmek veya tembellik göstermek değildir [xxvi]
Said Nursî, ihtiyata riayet etmeyen talebeleri ikaz ediyor ve ihtiyatlı hareket eden talebeleri de numune-i imtisal olarak gösteriyor. Bunun çok misallerinden bir misal:
"Haber aldım ki, çok çalışan, fakat ihtiyatsız Ahmed Feyzi'nin Mâidetü'l-Kur'ân başında malûm mektubumu mahkeme heyeti bahane ederek—ki, "Said kendi hakkındaki medihleri ve saireyi tasdik etmiş"—benim mahkûmiyetime bir sebep gösterilmiş. Ben mükerrer dedim ki: Herşeyden evvel Ahmed Feyzi onu beyan edip—ki o mektup, kendi hakkındaki mektupları kabul etmemek ve sair bir kısmını tâdil etmek lâzımken—lüzumsuz onları hiddete getiren şeyleri yazmış. Ben onun bin kusurunu görsem ondan gücenmem. Fakat Nurlara zarar gelmemek için, cesûrâne ve ihtiyatsız hareketten bir derece çekinmek lâzımdır.
Rabian: Feyzi'lerin bir kahramanı olan Ahmed Feyzi kardeşimiz de, Tahirî'nin koğuşu olan medresesinde aynen Tahirî gibi davranmalı. Ve gidenlerin yerinde, onların şakirtlerini Kur'ân ve Nur dersleriyle ve yazılarıyla teşvik etsin. Dün bana gönderdiği yeni talebelerin defterleri benim hazin halimi sevince tebdil etti, Elhamdü lillâh dedim." [xxvii]
Said Nursî, tahrib için her yere sızmaya çalışan münafıklara karşı böyle ikaz ediyor:
"Gariptir ki, en ziyade lehime çalışması lâzım olan bazı vazifedarlar, aleyhimde istimal ve istihdam edildi. Nurcular, çok ihtiyat ve dikkat ve temkinde bulunmaları lâzımdır. Çünkü, mânevî fırtınalar var; bazı dessas münafıklar her tarafa sokulur. İstibdad-ı mutlaka dinsizcesine taraftarken, hürriyet fırkasına girer, tâ onları bozsun ve esrarlarını bilsin, ifşa etsin.
İhlas ve uhuvvet risalelerindeki düsturlar ve Hucumât-ı Sitte risalesinin mevzuları da ihtiyat edilmesi gereken pek çok noktaları ihtiva ediyor. Meraklıarını onlara havale edelim.
Son olarak bugün de Nur Talebelerinin müteyakkız olmalarını gerektiren bir tehlikeye temas edelim. Bediüzzaman Said Nursî bu gizli tehlikeden böyle haber veriyor:
"Bu gizli din düşmanları ve münafıklar çoktandır anladılar ki, Nur talebelerinin kefenleri boyunlarındadır. Onları Risale-i Nur'dan ve Üstadlarından ayırmak kabil değildir. Bunun için şeytanî plânlarını, desiselerini değiştirdiler. Bir zayıf damarlarından veya sâfiyetlerinden istifade ederiz fikriyle aldatmak yolunu tuttular. O münafıklar veya o münafıkların adamları veya adamlarına aldanmış olanlar dost suretine girerek, bazen de talebe şekline girerek derler ve dedirtirler ki: "Bu da İslâmiyete hizmettir; bu da onlarla mücadeledir. Şu malûmatı elde edersen, Risale-i Nur'a daha iyi hizmet edersin. Bu da büyük eserdir" gibi birtakım kandırışlarla, sırf o Nur talebesinin Nurlarla olan meşguliyet ve hizmetini yavaş yavaş azaltmakla ve başka şeylere nazarını çevirip, nihayet Risale-i Nur'a çalışmaya vakit bırakmamak gibi tuzaklara düşürmeye çalışıyorlar. Veyahut da maaş, servet, mevki, şöhret gibi şeylerle aldatmaya veya korkutmakla hizmetten vazgeçirmeye gayret ediyorlar. [xxviii]
Şartların değişmesiyle mektublarda zikredilen tedbirlerin bazısına artık uymak gereği kalmadığı düşünülse de dinsizlik komiteleri o zamanda olduğu gibi bu zamanda da perde arkasında çalışıyorlar bu sebeble Risalelerde zikredilen 'ihtiyat' düsturuna her daim muvafakat etme gereği hayatiyetini koruyor.
[i] Kastamonu Lahikası s. 6 (Envar Neşriyat 1995)
[ii] Tarihçe- i Hayat s. 537 (erisale)
[iii] Emirdağ Lahikası 1 - s. 268 (erisale)
[iv] Emirdağ Lahikası 1 s. 320 (erisale)
[v] Kastamonu Lahikası s. 306 (erisale)
[vi] Kastamonu Lahikası s. 305 (erisale)
[vii] Tarihçe-i Hayat s.727 (erisale)
[viii] Mektubat s. 502 (erisale)
[ix] Emirdağ Lahikası 1 s. 194 (erisale)
[x] Şualar s. 410 (erisale)
[xi] Tarihçe- i Hayat s. 536 (erisale)
[xii] Tarihçe -i Hayat s. 727 (erisale)
[xiii] Kastamonu Lahikası s.296 (erisale)
[xiv] Şualar s. 610 (erisale)
[xv] Kastamonu Lahikası s. 298 (erisale)
[xvi] Kastamonu Lahikası s.309 (erisale)
[xvii] Emirdağ Lahikası 1 s. 175 (erisale)
[xviii] Emirdağ Lahikası 1 s. 274 (erisale)
[xix] Sikke - Tasdik-i Gaybî s. 195 (Envar Neşriyat 1996)
[xx] Sikke-i Tasdik-i Gaybî s. 273 (erisale)
[xxi] Şualar s. 630 - 631 (erisale)
[xxii] Emirdağ Lahikası 1 s. 142 (erisale)
[xxiii] Şualar s. 632 (erisale)
[xxiv] Lemalar s. 414 (erisale)
[xxv] Tarihçe- i Hayat s. 727 (erisale)
[xxvi] Şualar s. 443 (erisale)
[xxvii] Şualar s.660 (erisale)
[xxviii] Tarihçe-i Hayat s. 852 (agk)
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.