Afife ARTIK
Kastamonu Lahikası 95. mektuba dair
Bu mektubda, ahir zaman fitnesi içinde açlığın yeri ve ne şekilde karşılanıp mukabele edilmesi gereğinin izah edildiği bir sual ile cevabı ve Sabri Ağabey’e hitaben yazılan bir kısım yer alıyor.
Üstad, kalbine ihtar edilen manevi bir sual olarak tavsif ettiği bu sualin Risale i Nur Talebeleri hesabına kendisine ihtar edildiğine dikkat çekiyor. O zamandaki talebelerin hal lisanları bu suali sorduğu gibi gelecekteki Nur Talebelerinin de bu suali soracağını haber veriyor. Sualin “endişeli” olması da dikkat çeken bir başka husus.
Cevap tafsilli bir izahı taşıdığı gibi sualin içinde de çok önemli tesbitler var. Onlar da bunlardır:
- Ahir zamanda ehl-i dalalet, ehl-i imanı geçim derdine öyle düşürecek ki dini hissiyatı unutturacak ya da geri planda bırakmaya çalışacak. Bu tesbit hadislerin haberleri ışığında yapılan bir tesbit.
- Her şeyde, hatta kahr azabında bile iman ehli ve masumlar için rahmet ciheti vardır ve kader-i İlahî istisnasız her zaman ve her hadisede adalet eder.
- Nur Talebeleri hangi hadise-i müthişe olursa olsun her hadiseden iman ve ahiret hesabına istifade ederler. Her hadisenin karşısında mukavemet gösterirler. Allah namına her şeye bakar ve Allah namına der dayanırlar.
Bunlar sadece sualin içindeki meseleler. Cevapta yer alan konular ise bunlardır:
- Bu musibete sebep olan isyandır. Bu isyanın arka planında ise üç şey var yani; bu isyan üç kaynaktan besleniyor, aynı zamanda bu isyan kendini üç ayrı şekilde gösteriyor belli ediyor: küfran-ı nimet ve şükürsüzlük ve nimet-i İlahiyenin kıymetini taktir etmemek. Böyle bir hal içinde Âdil-i Hakîm, nimetlerin bilhassa ekmeğin fevkalade kıymet ve ehemmiyetini göstererek hakiki şükre insanları sevk etmek hikmeti ile bu musibeti vererek aynı hikmet içinde adalet ediyor. Kullarını o feci hal üzere devam ederek ebedi felakete ve helakete sürüklenmesine müsaade etmiyor.
- Ehli iman ve hassaten Nur Talebelerinin bu hal içindeki vazifeleri bu musibetli açlığı Ramazandaki riyazete benzer tarzda Allah’a iltica, pişmanlık ve teslimiyete bir vesile yapmaktır. İkinci Şua’da da izah edildiği gibi insanın yaratılış vazifesi her an Halıkına yalvarmak ve iltica etmektir. Bu açlık da “fefirru illallah” “Allah’a kaçın, sığının, firar edin” ayetinin emrine imtisal için bir vesiledir.
- Ehl-i iman ve Nur Talebeleri bu açlık sebebi ile ortaya çıkabilecek fena hallerin önünde bir set olmaları gerekir. Bu açlığın ve maişet derdinin “zarurettir” diyerek hırsızlığa ve dilenciliğe ve anarşiye yol açmasına mani olmaktır.
- Sadece kendi tokluğunu arttırmak ile ilgilenen zenginlerin ise Risale i Nur’u dinleyip zekat ile fakirlere yardım etmesi onlara acıması, kendi nefsinde tattığı açlık elemini pozitif faaliyetlere kendilerini yönlendirmesine izin vermeleri gerekir.
- Gençlerin bu musibetli açlığa mukabelesi ise şu şekilde olmalıdır: nefsini türlü türlü lezzetler ile şımartan, hevesinin rezilliklerine köle olan, böylelikle nefsini asi bir isyankar eden gençler Risale-i Nur’un irşadı ile bu hadiseden kendileri ve ahiretleri namına istifade edip fuhşiyattan ve günahlardan ellerini derecesine göre çekmekle bu hadiseyi nefislerini zararlı şeylerden uzaklaştırmak ve itaat ve hayır yolunda ilerlemek adına kullanabilirler. Böylelikle aleyhlerinde görünen bu musibeti lehlerine çevirebilirler.
- Salih insanların ve ibadet ehlinin mukabelesi ise, faiz sistemi yüzünden dünya üzerindeki her kuruş paraya haram bulaşmış olan bu zamanda haram yememiş olmak için sadece zaruri rızkını temin ederek ve buna kanaat ederek şeriat dairesinde kalmakla ruhunu rahatlatmak için riyazet-i şeriyye nazarı ile bakarak kader-i İlahiyeye karşı şikayet etmeden rıza ile karşılamaktır.
Bu fevkalade pratik çözümler sunan ve harika bir menfaate sebep olan cevap gerçekten insanların ahiretlerini kurtarmaya yetecek kuvvettedir. Zira içinde hem kadere iman, hem kazaya rıza, hem musibetlerin güzel ve ebedi hayat namına şirin taraflarına nazarlar çekilmektedir. Sadece bu mektub tek başı ile mürşit olabilir. Bu mektubdaki tavsiyeyi tutan bir genç şu zamanın çok rezilliklerinden kendini kurtarabilir ve salih insanlar da hayatlarını dünya adına heba etmekten, semeresiz meşakkatli fani ve ebedi hasâret ile neticelenebilecek bir halden kendilerini kurtarabilirler. Bu zaman öyle bir zamanki salih ameller işleyenler dahi büyük tehlikeler ile karşı karşıyalar. Ehl-i dalaletin maişet derdi içinde boğup da mukaddesatını rüşvet aldığı ehl-i iman az mıdır?
Bu fevkalade ehemmiyetli ve her kesimden insanın ebedi hayatının kurtuluşuna harika hizmet eden mektub Sabri Ağabey’e hitap ile devam ediyor. Onu vekil tayin edip de Üstada selam gönderenler için Üstad da Sabri Ağabey’i vekil tayin ederek selamını onlara gönderiyor. Aslında bu selam gönderme konusu ayrıca üzerinde durulması gerekir. Üstad’ın birine selam göndermesi, “benim âlemime girdin sana dua ediyorum” manasını taşımak ciheti ile ehemmiyet arz eder.
Sabri Ağabey’in metanetini elmas ve çelik gibi metanet olarak tavsif etmesi de bir başka harika konu. Başka yerlerde metanet çok geçiyor bazı yerde sarsılmaz bazı yerde demir gibi metanet olarak tavsif edilmiş ise de buradaki tavsif farklıdır. Bediüzzaman, Sabri Ağabey’in isabet-i fikrini de mevzu bahis ediyor. Hizb- ül Ekber’i de Feyzi yazdı demek ile kimlerin ne vazifede çalıştıklarını da bildirmiş oluyor.
Evet, bu Kastamonu Medresesinin dersleri üzerinde çok çalışmamız gerek. Her bir mektub bir umman ve içinde çok iman hakikatlerini de taşıyor ve içinde yaşadığımız zamanın kotlarını veriyor, nasıl mukabele edileceğini ders veriyor. Eğer bu mektuplardaki tavsiyeler tutulmaz ise bu dehşetli zamanın şiddetli tahribatı karşısında sebat etmek ve metanet göstermek ve imanımıza yaraşır bir hali korumak mümkün görünmüyor.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.