Kendimizi ne kadar yönetebiliyoruz?

Kur’an’dan Risale-i Nur perspektifinde günümüze mesajlar (13)

Kâinatın muhteşem bir düzene sahip olmasından kimsenin şüphesi yoktur. Bu düzen kim bilir nice yıllardan beri aynı tarz üzere devam edip gelmektedir. Bu düzeni şimdiye kadar olduğu gibi bugün ve yarın da bozmaya kimsenin haddi değildir. Uçsuz bucaksız bir gökyüzü ve ona ekli sayısız galaksilerin yüzdüğü muhteşem bir boşluk… Yeryüzü ise sayısız canlıların nimetlendiği kocaman bir ambar, bir sofra, bir mutfak, bir saray, bir pazar, bir gezinti yeri ve dinlenme salonu…

İnsan, bu kâinatın minnacık bir misafiri ama her şeyin emrinde olduğu esrarengiz bir yolcusu… O, bu muhteşem düzen karşısında yalnızca hayrette kalmaktadır eğer ciddi bir düşünceye dalıp gereğine göre hareket ediyorsa. Ona bir çiçek gökyüzündeki ayın göz kırpması kadar esrarlı gelir. Düşünebildikten sonra küçük büyük kadar sanatlıdır ve hatta küçücükler daha da sanatlı.

Bu muhteşemlik nereden gelmektedir? Bunca yıllar hiçbir aksama olmadan bu düzen tam bir ölçü içinde nasıl sürüp gitmektedir? Başka alternatif yok, bu kâinatın yaratıcısı tektir ve kudreti her şeye yetendir. O Hay’dır ve Kayyum’dur.

Kur’andaنوْمٌوَلاَسِنَةٌتَاْخُذُهُلاَالْقَيُّومُالْحَىُّهُوَاِلاَّاِلٰهَلاَۤاَللهُyani “Allah, kendisinden başka ilah olmayan, mutlak diri, hayatın ve varlığın kaynağı ve dayanağıdır, ne gaflet basar O’nu ne de uyku.”[1]mealindekiayetlebu düzeni ayakta tutanın hangi özelliklere sahip olduğunu apaçık tanımlamaktadır. (Bu kısmın baş tarafı Al-i İmran ikinci ayette de geçmektedir.) Bu düzeni ayakta tutan, mutlak diri olacak,hayatın ve varlığın tek kaynağı ve dayanağı olacak…

Bu ayette iki büyük esmadan söz edilmektedir: Hayy ve Kayyum. İki esma da bu düzenin temel kaynağıdır. Bunlar olmadan yaşadığımız atmosferde bir nizam ve intizamdan söz edilemez. Hayy, sonsuz ve mutlak hayat sahibi; mutlak diri, ebedi hayat sahibi, her canlıya hayat veren sonsuz diri, hayat sahibi olmakta eşi ve benzeri olmayan demektir. Kayyum ise, bütün varlığı sevk ve idare eden, her şeyin varlığı idaresine bağlı olan, eşsiz ve benzersiz, mutlak ve ölümsüz yönetici demektir.[2] Ayetin “ne gaflet basar O’nu ne de uyku” pasajı aynı zamanda Kayyum’unbir başka tarifidir; yani “sürekli kendinde ve uyanık olan; her şeyi kontrolünde bulunduran”dır.

Ayet, aynı zamanda Kitab-ı Mukaddeste olduğunun tam tersi yaratıcı olan Allah’ın uyku, gaflet ve dinlenme gibi zayıflık ve sınırlılıklarla asla nitelenmeyeceğine vurgu yapmaktadır. Aciz olan ilah olamaz. Elmalı,Kayyum’un mübalağa kipinde geldiği üzere, Allah kendi kaim, diğerlerini de doğrultan ve durduran anlamına geldiğine ilişkin işaretin var olduğunu söyledikten sonra, bu iki ismin “ism-i azam” olduğunun da ileri sürüldüğünü belirtmektedir.[3]

Bediüzzaman, çok kapsamlı ayetin bu parçasında yer alan Hay ve Kayyum esmasına ilişkin çok geniş açıklamalarda bulunmuştur. Hayy ve Kayyumiyet olmadan olup bitenlerin varlığından söz edilemeyeceğini vurgulamıştır. Hayy esmasının en belirgin ürünü olan hayat ile ilgili “şu kâinatın en önemli gayesi” diye başlayan yirmi dokuz özelliğinden söz ederek, hayatı veren Allah’a atfedilen Hayy isminin bir İsm-i Azam olduğunu söyler. Ve hayat için “Evet, bu hayatın gayesi ve neticesi hayat-ı ebediye olduğu gibi, bir meyvesi de, hayatı veren zat-ı Hayy ve Muhyi’ye karşı şükür ve ibadet ve hamd ve muhabbettir ki, bu şükür ve muhabbet ve hamd ve ibadet ise, hayatın meyvesi olduğu gibi, kâinatın gayesidir.[4] demek suretiyle, hayat olmadan hiçbir şeyin bir anlamının olamayacağını belirtir.Koca bir dağ,hayatı olan vebir çiçekten diğer bir çiçeğe konan arıya oranla cansız ve hareketsizdir. Hayat olmazsa büyüklüğün önemi yoktur. Arıya ya da karıncaya kıvraklık verenseişte bu hayat denen iksirdir.

Kayyumiyetseşu kâinatın bütün düzeniyle ayakta durmasının birinci sebebidir. Kâinatı ayakta durduran AllahKayyum’dur, yani bizzat kendisi kaimdir, daimdir ve bâkidir. Her şey O’nunla ayakta durur, devam eder ve var olur, sonsuza kadar gider. Eğer bir dakikacık olsun kayyumiyetten (her şeyin varlığını sürdürme hali) kesilse kâinat yerle bir olur.[5]

Allah’ın kayyumiyeti yaratılmışların hiçbirine benzemez; ayet1.20140804053305.jpg yani “Onun hiçbir benzeri yoktur ve işitir ve görür ” ayetine göre, kâinatı bir saray ya da bir ev gibi en ince ayrıntılarla tasarrufunda tuttuğu halde O’nun bu evirip çevirmesinde hiçbir şeyin O’na benzemesi söz konusu olamaz.

Görüldüğü gibi, O’na yıldızların yaratılması zerreler kadar kolay gelir, en büyük şey en küçük şey gibi kudretinin emrine girer; O’na göre hiçbir şey hiçbir şeye, hiçbir fiil hiçbir fiile engel olmaz; her şey O’nun huzurundadır, bütün sesleri bir anda işitir ve bir anda da cevap verir. O’nun kâinatı yönetmesi yaratılmışların en güçlüsü olan insanınkine asla benzemez.

Yine görüyoruz ki, gökyüzünde bulunan her biri dünyadan ve güneşten bin ya da bir milyon kez büyük olan yıldız kümeleriyle bütün kâinat boşlukta direksiz, her hangi bir dayanak olmadan durmaktadır. İşte kayyumiyetsizlik bu kozmos denen oluşumun yıkımıdır.[6]

Bediüzzaman, kayyumiyeti biraz daha yakından görmemiz için varlık âlemine iki dürbünle bakmayı tavsiye eder. Dürbünlerden biri en uzak yıldız kümelerini görebilecek teleskop ve diğeri de en küçük varlıkları görüntüleyen mikroskop olsun. Teleskopla yeryüzünden bin kez büyük olan yıldız ve yıldız kümelerinin nasıl da bir düzen içinde hareket ettiklerini ve bu seyirden hayretimizin nasıl çekildiğini ve mikroskopla da gözle görülmeyecek kadar küçük olan mikrop ve bakteri türü, mesela; kandaki akyuvarlar-alyuvarlar gibi canlıların yıldızlara benzer bir şekilde hareket ettiklerini aynı şekilde büyük bir hayretle  görebiliyoruz. Büyük dünyalardaolan ölçülülüğü küçük cisimlerde de görmek pekâlâ mümkündür. Bediüzzaman’ın “ ‘Sivrisineğin gözünü hâlk eden, güneşi dahi o hâlk etmiştir’ ya da ‘Pirenin midesini tanzim eden, manzume-i şemsiyeyi de o tanzim etmiştir.’[7]aforizmalarında olduğu gibi, yaratma açısından küçükle büyük arasında o denli bir benzerlik var ki küçük bir şeyi yaratan büyük bir şeyi de o yaratmıştır yargısına bizi götürmektedir.

İnsanın Kayyum olan Allah için ayrı bir değeri vardır. Bu bağlamda Bediüzzaman, “Zat-ı Hayy-ı Kayyum,  bu kâinatta insanı irade etmiş ve kâinatı onun için yaratmış denilebilir.” der. Bunun nedenini de insanın mükemmel bir bütünlük içinde bütün ilahi isimleri anlama yeteneğine sahip oluşuna ve onlardan da haz alışına bağlar. Hele rızık konusunda güzel isimlerin bilincine varması sınırsız gibidir. Oysa Allah’ın her emrine hazır olan melekler bu zevktenmahrumdurlar.[8]

İnsan, kabiliyetleriyle cirminin çok üstünde işler yapmaktadır. Adeta her şeyin genel bir müfettişi konumundadır. Kendisine verilen mide aracılığıyla bütün rızıkları tadıp şükrünün bilincine ermesi de başka varlıklarda olmayan üstün kabiliyetlerle donanmış olmasından kaynaklanmaktadır.

Kayyum olan Allah’ın kâinatı yönetmesi kulları olan biz insanların yönetmesine asla benzemez. İnsanlar çoğunlukla yönetirken haksızlık ederler. Zalim olan yöneticiler tarihte eksik olmamıştır. Ama Allah her şeyi hak ve adaletle yönetir. Üstelik yönetirken kimseye ihtiyacı yoktur. Oysa insan yönetirken birilerine muhtaçtır. Allah’ın yönetiminin temelini merhamet oluşturur. Zaten kâinatın var oluşunun sebebi de muhabbettir.

En zor olan, insanın bizzat kendini yönetmesidir. Kendini yönetmek de kendini bilmekten geçer. “Kendini bilen Rabbini de bilmiştir” hadisi de kendini tanımanın yaratıcıyı tanımakla eşdeğer olarak görür ve kendini tanımanın öyle kolay bir şey olmadığına vurgu yapar. Mesela; kalp duyguların merkezi olması dolayısıyla yönetimle onu korumak en zor olan iştir. İnsanlar ne çekmişse duygularından çekmiştir. Hele şirazeden çıkan duyguları frenlemek son derece güçtür. Bu yüzden öfkesini yeneni gerçek pehlivan olarak saymışlardır.

Bu bağlamda Peygamberimiz de “İlahî! Kalbimi dinin üzere sabit kıl!” duasıyla duygu yönetiminin ne denli zor olduğuna değinir. Yine “Beni nefsimle bir lahza da olsa baş başa bırakma!” duası da kul olarak bizim Kayyum olan Allah’ın karşısında ne denli aciz olduğumuzu gösterir. Kayyum olan Allah’ın yardımı olmadan iç dünyamızın kontrolünü elimize geçirmemiz zordur. Bütün kâinatı kayyumiyetiyle yöneten Allah, karşılaştığımız zorluklarda bize de yardımını esirgemez. Yeter ki biz ona olan güvenimizi tazeleyelim. Nitekim “Ama her şeye rağmen sana Şeytan’dan bir ayartma gelirse hemen Allah’a sığın. Unutma ki O her şeyi işiten ve her şeyi bilendir[9] ayeti de böylesi zor durumlarda kime müracaat edeceğimizin adresini göstermektedir. Bu aynı zamanda iman yenilemedir.

Günahların da bir yönetimi var. Onların doğru yönetimi suçluluk psikolojisine girip “batan balık yan gider” diyerek kendimizi bırakmak değil, yaptığımız kusuru bilip hemen tövbeye sarılmaktır. Hz. Âdem’i büyük yapan yasaklanmış ağacın meyvesinden yemekle işlediği kusurun farkına vardığı andaonun hemen tövbeye sarılmış olmasıdır. Onun bu tövbesi aynı zamanda insanlık serüveninin yolunu açmıştır, dünya imarının tarihini başlatmıştır.

Hayatımızın her safhasında yönetmede bizim rehberimiz elbette Allah’ın kayyumiyetinin tecellisidir. O nasıl ki hak ve adaletten ayrılmıyorsa biz de kendi ölçülerimiz içinde hak ve adaletten ayrılmamamız gerekir. Zalim bir yönetici ne kendine ne de başkasına hiçbir faydası yoktur. Ama iyi bir yöneticinin kime faydası dokunmaz ki! O kendine ve dünyasına yenik düşmeyendir ve ahiretini de kurtarandır.

Yukarıda konu edilen ayetin tamamına “Âyetü’l-kürsî” ya da “Suretülkürsî” adı verilmiştir. Bu ayet, ilahi saltanatın son derece beliğ tasvirini, Allah’ın kâinatın düzenine ait temel sıfatlarını ve varoluşa ilişkin muhteşemlikleri konu ettiği için en yüksek bir şerefe haizdir. Peygamberimizin de bu ayetin yüceliğine ilişkin birçok hadisleri vardır. Peygamberimiz “Kur’an’da en büyük ayet  Âtetü’l-Kürsî’dir. Her kim onu okursa Allah o saat bir melek gönderir, ertesi güne kadar güzel işlerini yazar, günahlarını da yok eder[10]diye buyurur. Yine Peygamberimiz Übey b. Kâ’b’a “Allah’ın kitabından hangi ayet en büyüğüdür?” diye sorup aldığı “Âtetü’l-Kürsî’dir” cevabı karşısında onu tebrik etmiştir. Namazların sonunda okunması da bir gelenek haline gelmiştir.

Tefekkür kulluğun temelidir. Bir şeyi düşünerek yapmak bilinçli olmanın da esasıdır. Bu bağlamda “Âtetü’l-Kürsî” okunurken hiç olmazsa yukarıda konu edilen çağrışımlar çerçevesinde farkındalığa girmek önemlidir. Yoksa bu algının dışında yalnızca okuyup sağımıza solumuza üflemenin bilinçlilikle pek alakası yoktur. Günde beş vakit namazların sonunda bu muhtevalı ayeti okuyoruz;  bu demektir ki beş kez kâinatın nasıl yönetildiğini ve içinde bizim Kayyum olan Allah’a ne denli ihtiyaç duyduğumuzu düşünüyoruz. Böyle bir duruş imanın tecdididir. Uyku yarı ölüm demektir ya, uykuya dalacağımız esnada nasıl bir Yaratıcıya teslim olduğumuzu düşünerek tam bir güven içinde kendimizi uykunun kucağına bırakmak kulluğumuzun farkındalığı olmaz mı?

Kayyumiyet sırrı biz insanlara güvencede olduğumuzu hatırlatır. Dünyada da yarın ahirette de en büyük ihtiyacımız kayyumiyettir; yani Allah’ın her şeyi kontrolünde bulundurduğunun bilincidir.

Kâinat mükemmel bir şekilde yönetilmektedir. Bu şüphe götürmez bir gerçektir. Şüpheli olan, kim olursak olalım, kendimizi hakkıyla yönetebilmemizdir.


[1] Kur’an, Bakara: 255, Al-i İmran:2

[2] İslamoğlu, M. (2012), Kur’an’a göre Esma’ül-Hüsna, Cilt:2, Düşün Yayıncılık, İstanbul. 

[3] Elmalı, Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, Cilt: 2, Eser Kitabevi, İstanbul.

[4] Nursî, B.S. Lem’alar, 5. Nükte, 1.Remiz, erisale.com

[5] Nursî, B.S. Lem’alar, 6. Nükte, 1.Şua, erisale.com

[6] Nursî, B.S. Lem’alar, 6. Nükte, 2.Şua, erisale.com

[7] Nursî, B.S. Mektubat, Hakikat Çekirdekleri, erisale.com

[8] Nursî, B.S. Lem’alar, 6. Nükte, 5.Şua, erisale.com

[9] Kur’an, Fussılet:36

[10] Elmalı, Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, Cilt: 2, Eser Kitabevi, İstanbul

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum