Kıdemli muallim Hasan Feyzi’nin şiiri

Kıdemli muallim Hasan Feyzi’nin şiiri

Günün Risale-i Nur dersi

Bismillahirrahmanirrahim

(Mekteb-i fünunda ve ulum-u İslâmiyede gayet müdakkik ve kıdemli muallimlerden Hasan Feyzi’nin bir şiiri)

Hazretinize buradan ayrılık söylemiştim

Çekilip nur-u hidayet yine zindan olacak,
Yine firkat, yine hasret, yine hüsran olacak.
Yine sen, yaş yerine kan akıtıp ağla gözüm,
Çünkü hicran dolu kalbim yine hicran olacak.

Yine göç var diye Mecnuna haber verme sakın!
Yine matem, yine zâri, yine efgan olacak.
Açılan ol gül-ü tevhid, sararıp solsa gerek,
Kapanıp kâbe-i irfan, yine viran olacak.

Haber aldım ki yarın yad olacakmış bize yâr,
Ne büyük yâre ki, kimler buna derman olacak?
Bu büyük derd-i elemden kime şekva edeyim?
İşiten nâlemi, hep ben gibi nâlân olacak.

O şifa-bahş olan envarını sen çeksen eğer,
Bana kim nur verecek, kim bana Lokman olacak?
O temiz pak nefesin, âb-ı hayatı bu çölün,
Onu dûr etme ki her fert ona reyyan olacak.

Hele ol nur-u şerifin kime değmişse eğer,
Küçücük zerre de olsa, meh-i tâbân olacak.
O lütufkâr, o keremkâr eli öptükçe benim
Bu küçük kalb-i hazînim yine handan olacak.

Bab-ı feyzinden ırak olmayı asla çekemem,
Dahi nezrim bu ki canım sana kurban olacak.
Nazarın erse garip başıma ey nur-u Hüdâ,
Bugün artık bu hakir bendede umman olacak,

Bu anasır, yüzüne her ne kadar çekse hicab,
Yine haksın, buna şahit yine Kur’ân olacak.
Kab-ı Kavseynden alıp dersimi bildim ki ayân,
O güzel nur-u bedi’, mânevî sultan olacak.

Sakınıp, Feyzi-i biçareye bahs açma bugün,
Yeni baştan yine şeyda, yine giryan olacak.

Biçare talebeniz
Hasan Feyzi

(Tarihçe-i Hayat)

SÖZLÜK:
âb-ı hayat : hayat suyu
bab-ı feyz : bereket kapısı
bende : köle, kul
derd-i elem : elem derdi
dûr : uzak
efgan : ızdırap ile haykırma, feryat ile inleme
envar : nurlar, aydınlıklar
firkat : ayrılık
gül-ü tevhid : tevhit gülü (burada her şeyin bir olan Allah’a ait olması güle benzetilmiş
hakir : küçük, ehemmiyetsiz
handan : mesrur, mutlu, gülen, huzurlu
hasret : özleyiş
hazret : saygıdeğer (saygı ve yüceltme maksadıyla kullanılan bir ifade)
hicran : ayrılık acısı
hüsran : kayıp
ırak : uzak
kâbe-i irfan : irfan kâbesi
kalb-i hazîn : üzülen kalp, hüzünlü gönül
keremkâr : cömertlik ve ikram sahibi
lütufkâr : lütfeden, bağışta bulunan
matem : yas
meh-i tâbân : parlayan ay
mekteb-i fünun ve ulûm-u İslâmiye : fen ve İslâmî ilimler okulu
muallim : öğretmen
müdakkik : dikkatli, inceden inceye araştıran
nâlân : inleme, sızlama
nâle : feryat
nazar : bakış, görüş, düşünce
nezr : adak
nur-u hidayet : doğru ve hak yolu gösteren nuru
nur-u Hüdâ : hidayet verici olan Allah’ın nuru
nur-u şerif : şerefli nur, ışık
reyyân : suya kanma, doyma
şekvâ : şikayet
şifa-bahş : şifa veren
umman : derya, büyük deniz
viran : harap
yad : hatırlama, anma
yâr : dost, sevgili
yâre : yara
zâri : ağlayıp sızlanma
anasır : unsurlar; bir şeyin meydana gelmesine sebep olan temel esaslar, elementler
ayân : aşikâr, açık
bahs : söz, konu
biçare : çaresiz
Feyzi-i biçare : biçare, çaresiz Feyzi
giryan : ağlayan
hak : doğru, gerçek
hicab : perde
Kab-ı Kavseyn : Cenab-ı Hakka en yakın olan makam; Peygamberimiz (a.s.m.) Mirac’da bu makamda bizzat Cenab-ı Hak ile görüşmüştür
nur-u bedi : eşsiz nur
şeyda : aşktan aklını yitirmiş, divane