Kitâba sımsıkı tutunup namazı hakkıyla edâ edenler ise bilsinler ki
Ayet meali
Bismillahirrahmanirrahim
Cenab-ı Hak (c.c), A'râf Sûresi 167-170. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:
167-Bir vakit de Rabbin, muhakkak onların üzerine kıyâmet gününe kadar, kendilerini azâbın en kötüsüne ma‘ruz bırakacak kimseleri göndereceğini i‘lân etmişti. Şübhesiz ki Rabbin, elbette azâbı çabuk verendir. Yine muhakkak ki O, gerçekten Gafûr (çok bağışlayan)dır, Rahîm (çok merhamet eden)dir.
168-Onları (o yahudileri) ise yeryüzünde parça parça topluluklar hâlinde böldük. Onlardan bir kısmı sâlih kimselerdir, bir kısmı da bundan aşağıdır. Onları iyiliklerle ve kötülüklerle imtihân ettik; tâ ki (kötülüklerden) dönsünler.
169-Buna rağmen onların ardından yerlerine, Kitâb’a vâris olan birtakım (kötü) kimseler geldi; şu değersiz dünyanın geçici menfaatini alıyorlar ve: “(Nasıl olsa) bize mağfiret edilecek!” diyorlar. Fakat kendilerine, ona benzer bir menfaat daha gelse onu da alırlar. Allah’a karşı haktan başka bir şey söylemeyeceklerine dâir Kitab’da kendilerinden sağlam söz alınmamış mıydı? Ve onun içindekini okumamışlar mıydı? Hâlbuki âhiret yurdu, (günahlardan) sakınanlar için daha hayırlıdır. Hiç akıl erdirmez misiniz?
170-Kitâba sımsıkı tutunup namazı hakkıyla edâ edenler ise (bilsinler ki), şübhesiz biz, iyilik için çalışanların mükâfâtını zâyi‘ etmeyiz.(*)
(*) “Evet, bütün ehl-i ihtisas ve müşâhedenin ve bütün ehl-i zevk ve keşfin (âlimlerin ve evliyâların) ittifâkıyla, o uzun ve karanlıklı ebedü’l-âbâd (sonsuzluk) yolunda zâd ve zahîre (yol azığı), ışık ve burak (sür‘atli bir binek) ancak Kur’ân’ın evâmirini imtisâl (emirlerine uymak) ve nevâhîsinden ictinâb (yasaklarından kaçınmak) ile elde edilebilir. Yoksa fen ve felsefe, san‘at ve hikmet, o yolda beş para etmez. Onların ışıkları, kabrin kapısına kadardır.
İşte ey tenbel nefsim! Beş vakit namazı kılmak, yedi kebâiri (büyük günâhı) terk etmek ne kadar az ve rahat ve hafiftir. Netîcesi ve meyvesi ve fâidesi ne kadar çok mühim ve büyük olduğunu, aklın varsa, bozulmamış ise anlarsın.” (Sözler, 7. Söz, 19)