Köprü şahsiyetler

4 Aralık 1889 tarihinde dünyaya gelen Abdulhamit Bin Badis 16 Nisan 1940 tarihinde bu dünyaya gözlerini yummuştur. En önemli özelliklerinden birisi ise Cemiyetü Ulemai’l Müslimin adlı ilmiye cemiyetinin kurucusu olmasıdır. En yakın yardımcılarından birisi dışişleri eski bakanlarından Ahmet Talip İbrahimi’nin babası Beşir İbrahimi’dir.

Tarihte birçok ünlü köprü şahsiyetle karşılaşıyoruz. Bunlardan birisi anılan Abdulhamid Bin Badis’tir. Cezayir’i yeniden ihya eden ve dirilten şahsiyetler arasındadır. Kaynaştırıcı özellikler taşımaktadır. Esasen Berberi bir geçmişe ve soy ağacına sahip olan Abdulhamid Bin Badis, Hasan el Benna’nın yaklaşımına katılarak Arapçanın İslam’ın şiar ve şeairinden olduğuna inanmıştır. Şabu’l Cezairi Müslimun adlı şiirinde dile getirdiği gibi Cezayir hem İslam’a hem de Arap milletine daha doğrusu diline mensuptur. Söz konusu şiirinde Cezayir’i aslından ayrılmadığını vurgulamıştır.

Bin Badis Araplarla Berberiler arasında köprü kurmuş ve ilmi olarak İslam lisanı olarak Arapçaya hizmet etmiştir. İki şeyi esas almıştır Arap ve Adap olmayanları İslam potasında buluşturmak ve kaynaştırmak. İlaveten ecnebilerle ve sömürgecilerle mücadele etmek; vatanı ve dini onlara karşı savunmak ve müdafaa etmektir. Bu nedenle de bağımsızlık meşalesini yakmışlar ve müteakip, sonraki nesiller de bu meşaleyi hedefine ulaştırmaya çalışmıştır.

1954 ile 1962 yılları arasındaki ateşten yıllarda Şeyh Beşir İbrahimi Fransızlara karşı devrim ateşini yakmış ve ondan el alan Muhammed Haydar gibiler devrimci kadroların başına geçmişlerdir. Jacques Carret’in, SDECE kayıtlarını esas alarak yazdığı belgelere göre, Cezayir devriminin en önemli köşe taşlarından veya duraklarından birisi Kahire olmuştur. Malik Binnebi ve Cemiyetü’l Ulema’nın ileri gelenleri Kahire’de sürgün hayatı yaşamakta ve devrimi burada örgütlemektedirler. Cemiyetin Kahire bürosu durmaksızın devrimci devşirmekte ve bunları Cezayir’e sevk etmektedir. Cemiyet Kahire’de hazırladığı 20 komandoyu Cezayir’e nakletmiştir. O dönemde devrim liderleri ile Cemiyetü’l Ulema arasında ilişkiler fevkalade kuvvetli ve verimlidir.

Bununla birlikte daha sonra devrim çizgisinden sapmıştır. İçten içe Fransızların devşirmeleri komuta kademelerini ele geçirmişler ve böylece Hizb-i Fransa olarak anılan Fransa yandaşları ülkeyi kavramış, Fransa namına tedvir etmeye devam etmişlerdir. 1991 yılından itibaren ülkeyi karanlık bir on yıla sürükleyen Halit Nezzar bunlardan birisidir ve ‘Cezayir’i ancak bir Mustafa Kemal ile düzelebilir’ demiştir. Hatta daha genelleme ile darbeci geleneği temsil etmesinden dolayı Cezayir’deki darbeci askerlere ‘Türkler’ tabiri kullanılıyor.

Keza Dürzi Lider Velit Canbolat, 2000’li yıllarda Beşşar Esat’ın Lübnan Cumhurbaşkanı Emile Lahud’un görev süresini uzatmasını Türk generallerinin geleneğine hamletmiştir. Daha doğrusu Emile Lahud’u Yeniçeriye benzetmiştir.

Bin Badis ve halefi Beşir İbrahimi’nin Fransızlara karşı kazan kaldırmasına mukabil Hasan el Benna ile Bediüzzaman İngilizlere karşı hareket ediyor. Bin Badis de ‘sırran tenevveret’ sırrıyla hareket etmiş ve karda yürümüş ama izini Fransızlara belli etmemiştir.

Müslüman Kardeşler ve Bediüzzaman İngilizlere karşı herbiri kendi meşrebinde ve metodunda, anlayışında dalga kıran rolü oynuyor. Bununla birlikte Cezayir’de devrimden sonra (1962) ve Mısır’da Nasır Devriminden sonra (1952) ve Türkiye’de 1922 ve 1923 yılında yeni rejimle birlikte İslami kesimlerin arası açılır. Zaferden sonra herkes kendi yoluna gider. Cezayir’de Cemiyetü’l Ulema yerine Hizb-i Fransa ön plandadır. Mısır’da ise Nasır İngilizler yerine Amerikalıların güdümüne girmiştir. Muhammed Celal Keşk’in yazdığı gibi Hür Subaylar’ın Temmuz Devrimi esasında bir CIA darbesidir (https://www. goodreads. com/book/ show/6535537 ). En azından Faruk’tan kurtulmak için Nasır Müslüman kardeşlerden yardım almış ve Müslüman Kardeşlerle derin bağlar tesis etmiş ve bazı rivayetlere göre Müslüman Kardeşlere biat da etmiştir. Sonrasında da iktidarı ele geçirdikten sonra onlara ters dönmüştür. Türkiye’de de milli mücadele yıllarında Bediüzzaman gibi zevat İngilizlere karşı milli mücadeleyi desteklerken akabinde refüze edilmişlerdir.

Bununla birlikte siyasi alandan dışlansalar veya en azından irşatları dikkate alınmasa bile onlar kitleleri eğitmeye ve irşat etmeye devam etmişlerdir.

Bediüzzaman ile Bin Badis arasında birçok ortak nokta veya benzerlik vardır. Bunlardan birisi Bin Badis Cemiyetü’l Ulema’nın siyasi fonksiyon icra etmesi veya siyasi bir parti gibi faaliyet göstermesine razı olmamıştır. İcra makamında değil irşat makamında siyasetle ilgilenmişlerdir. Doğrudan siyasete katılmamış ve katılmayı düşünmemiştir.

Ayrıca Bin Badis kitleleri eğitimden geçirmeyi esas almıştır. Ülkenin sathını büyük bir medrese haline dönüştürmek istemiştir. Fert eğitiminden ziyade kitle eğitimine ağırlık vermiştir. Uzun medrese tahsili yerine halka pratik ve süzülmüş bilgiler aktarılmasına öncelik vermiştir. Bu kitleler için kifayet miktarı hızlandırılmış bir eğitimdir. Bununla kamuoyunu olgunlaştırmayı ve oluşturmayı esas almıştır. Zira zaman lüksü olmayıp bilakis zaman baskısı altındadır ve kaçırılan veya zayi edilen zamanların telafisi söz konusudur.

Arap-Berberi köprüsü kurması

Sömürgecilerle köprüleri atarken Bin Badis, İslam üzerinden Berberilerle-Araplar arasında köprü kurmaya itina ve özen gösteriyor. 17 Ocak 1936 yılında el Besair gazetesinde Fransızların böl-yönet taktiklerine ve politikalarına karşı şunu yazar: “Allah’ın bir araya getirdiğini ve topladığını şeytan dağıtamaz. On küsur asır önce Maziğ ve Yarub oğullarını İslam bir araya getirmiştir. Gelen geçen asırların refah ve darlığı onları pekiştirmiştir. Darlık ve genişlikte, gizlilik ve açıklıkta Maziğ oğulları ile Yarup oğullarını bir araya getiren İslam’dır.”

Araplar adeta Kureyş’i temsil ederken Berberiler Ensarı temsil etmişlerdir.

Cezayir’de Araplarla Berberiler arasında bağları kuvvetlendiren, kaynaştıran Berberi asıllı bir İslam alimi Bin Badis’tir. Türkiye’de Bin Badis’in izdüşümünü Bediüzzaman temsil etmektedir. Türklerle Kürtler arasında beraberliğin yeni köprüsü olmuştur.

Modern ve arkaik sömürgecilere ve ötesinde çözülmeye karşı verilecek müskit cevap ve reçetemiz şudur: fart-ı muhabbet ve fart-ı alakayı yeniden kurmak.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.