Kötü dünya sendromu hayatınızı karartmasın!

Kötü dünya sendromu hayatınızı karartmasın!

‘Kötü dünya sendromu’nu aşmanın yolları

Merve Tunçel'in haberi:

Her gün bir cinayete kurban gitme, kaçırılma veya yaralanma endişesi, her an bir savaşın çıkma ihtimali, dünyanın sonunun geldiği korkusu… Tüm bunlar ‘kötü dünya sendromu’nu yaşayanların ortak kâbusu. Uzmanlara göre bunu aşmanın yolu önce tedbir alıp ardından tevekkül etmek.

Cinayetler, tacizler, tecavüzler, aile içi ya da diğer şiddet vakaları... Sonu gelmez adli olaylara televizyon ve gazetelerden alışkınız. Ancak kimileri bunlara kendini fazla kaptırıp paranoyaklaşırken, bazıları tam aksine işi umursamazlığa vurup olayları normal karşılıyor. Bu durumun tıp literatüründe adı var bir de: ‘Kötü dünya sendromu’. Her an bir cinayete kurban gitme, kaçırılma veya şiddete uğrama endişesi aslında çok tanıdık. Ancak işi biraz daha abartanlar bir virüs ya da hastalık yüzünden dünyanın sonunun gelmesi, nükleer ya da biyolojik bir savaşın çıkabilme ihtimalini de düşünüp kahroluyorlar. Yakın zamanda bu ihtimaller gerçekleşip dünyanın sonu gelir mi bilinmez ama ‘kötü dünya sendromu’nun tüm insanlığı kasıp kavuracağı kesin.

Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan’a göre kötü dünya sendromuna dünyadaki güven ortamının azalması ve dünyanın daha tehdit edici bir yer haline gelmesi neden oluyor. Ancak bu durumun olumsuz sonuçları sadece bireyi etkilemiyor, toplum da nasibini alıyor bu sendromdan. Sürekli öldürülme ya da şiddete maruz kalma veya dünyanın sonunun gelmesi korkusu ana haber bültenlerindeki görüntüler, gazetelerin üçüncü sayfalarındaki kanlı olaylar neticesinde katmerleniyor. Dünyanın artık yaşanmaz bir hal aldığını düşünen kişi günden güne daha çok korkuyor, karamsarlığa sürükleniyor. Böyle olunca da insanlar dünyayı tehdit edici bir yer olarak görmeye başlayarak yaşama küsüyor.

Medya bu sendromu körüklüyor

Tarhan’a göre kötü dünya sendromuna dünyadaki güven ortamının azalması ve dünyanın daha tehdit edici bir yer haline gelmesi neden oluyor. Son olarak Bahçelievler’de yaşanan, eve internet bağlamak için gelen kişinin tecavüzüne uğrayıp vahşice öldürülen, üniversite öğrencisi Fatma Nur Çelik’in başına gelenler de buna bir örnek. Fatma Nur’un Twitter hesabından yazdığına göre annesi, sucuyla muhatap olmasın diye parayı bile boş şişenin altına koymasını öğütlüyordu. O ise annesinin fazlasıyla pimpirikli olduğunu düşünüyordu. Ölümünden sonra “Keşke o da annesi gibi pimpirikli olsaydı.” diyenler de oldu. Fatma Nur, sadece bir örnek. Kadın programlarında binlerce benzer olay yaşanıyor. Küçük oğlunu kendisini başka bir erkekle yakaladığı için öldürüp sonra da oğlunun bulunması için haftalar boyu ekranda sahte gözyaşları döken  anne Dilber Fırtına, olay anlaşıldığında herkesi şoke etmişti. Daha sonra, programa kayıp yakınını arayan kim çıksa seyirciler tarafından potansiyel katil muamelesi görüp sıkıştırılmıştı. Tüm bunlara bakıldığında aslında, bu sendrom adli vakaların basında sürekli ve detaylı şekilde yer etmesiyle de ilgili.

Kötüyü değil, iyiyi düşünün

Dünyanın sürekli kötüye gittiğini düşünenlerde üç türlü tepki göze çarpıyor, Tarhan’a göre. Şiddeti örnek alıp şiddet davranışını artırmak, şiddete karşı duyarsızlaşmak ve korkuya kapılıp kendilerini şiddet kurbanı gibi algılayarak kaçınma davranışı geliştirmek. Bu üç tepki türünün de sağlıklı olduğunu söylemek güç. Deprem olacak korkusuyla, kıyafetleriyle yatanlar, kâbus görmekten korkup uyuyamayanlar, en ufak bir gürültüde sıçrayıp kendisini bir türlü gevşetemeyenler, gün geçtikçe asosyalleşenler... Tüm bunlar kötü dünya sendromu muzdariplerinin yaşadıklarına birkaç örnek. Reçeteyse söylemesi kolay, yapması zor türden. Kötüyü değil iyiyi düşünmek, buna rağmen tedbiri elden bırakmamak. Ve tabii başa çıkılamayan noktada işin uzmanına başvurmak.

“Kesin kanser oldum doktorlar anlamadı”

Kötü dünya sendromu aslında takıntılı kişilik yapısı ve kaygı bozukluğuyla ilintili bir konu, psikolog Mehtap Kayaoğlu’na göre. Bir danışanının akrabası kanser olmuş. Kadıncağız ısrarla kendisinin de kanser olduğunu düşünüyor, hatta gerekli tüm testleri yaptırıyor. Sağlıklı olduğu anlaşıldığı halde “Yok, ben kesin kanserim de doktorlar anlamadı.” diyebiliyor. Asrın hastalığı kanser olduğundan kendisinin de buna yakalandığını düşünüyor. Dünyadaki tüm kötü şeyler onun başına gelecekmiş gibi. Bazen de eşler birbirinden etkileniyorlar. Örneğin bir danışanı, çocuklar eve 5 dakika geç kalsa hemen başlarına kötü bir şey geleceğini düşünüp, eve geldiklerinde kızıyor. Çocuklarını baskı altında tutuyor sürekli. Karısı da onun bu huyuna başlarda kızıyor ama zamanla o da aynı davranışı göstermeye başlıyor. Bir de çocuklara kötü şeyleri çok erken yaşta öğretiyoruz Kayaoğlu’na göre, “Aman tanımadığın insanla konuşma, çikolata verirse alma ilaçlıdır.” gibi. Çocukluktan beri dünyayı pis, tehlikeli, riskli bir yer gibi görmeye başlıyoruz. Şartlar ne olursa olsun, ümitvar olmak, iyi şeylerin başımıza geleceğini ummak gerekir. Kötülük de gelecekse zaten geliyor, tıpkı diğer insanların başına geldiği gibi.

Dünya değil insanlar kötü

‘Kötü dünya!’ söyleminin bir de dini boyutu var. Marmara Üniversitesi Din Sosyolojisi Profesörü Ali Coşkun’a göre ‘Önce tedbir, sonra tevekkül’ düsturunca hareket etmekte fayda var. Gerekli tedbirleri aldıktan sonra belli dua ve sureler okunabilir. Felak ve Nas sureleriyle, Ayet-el Kürsi bunların başında geliyor. Sıkıntıları açan anlamındaki ‘Ya Fettah’ ve fayda ve hayır veren anlamındaki ‘Ya Nafi’ esması da bolca zikredilmeli. Ayrıca Peygamber Efendimiz (sas) “Deveni bağla, sonra Allah’a tevekkül et.” demiştir. Dünyada iyiliğin kıymetinin bilinmesi için kötülükler de var tabii. Ama bunlar insan eliyle oluşuyor. Yani dünya bizatihi kötü değil.

Zaman