Kur'an 14 asır önce söyledi bilim yeni keşfetti

Kur'an 14 asır önce söyledi bilim yeni keşfetti

14 asır önce indirilen Kur'an-ı Kerim'de bahsedilen; karıncaların kendilerine has bir dilleri olması, bugünkü teknoloji ile yapılan araştırmalar sonucu ortaya çıkıyor.

Emeti Saruhan'ın haberi

Yeni Ümit, Sızıntı ve Hira dergilerinin organize ettiği "Kur'an ve İlmi Hakikatler" konulu uluslararası sempozyum dün başladı bugün de devam edecek. Avrupa, Afrika, Türkiye ve Arap dünyasından seçkin ilim adamlarının katıldığı sempozyumda, yapılacak 14 sunum ile Kur'ân ve modern bilimler arasındaki mutabakat noktaları değişik açılardan sahasının uzmanı akademisyenler tarafından ele alınıyor. Yapılan her tebliğde Kuran'ı Kerim'in nasıl hakikatler barındırdığı biraz daha ortaya çıkıyor.

ARILARIN KROMOZOM SAYISINA İŞARET EDİLMİŞ

Kur'an-ı Kerim'de zaman zaman bazı canlıların yaratılışındaki hikmetlerden örnekler verilir. Dokuz Eylül Üniversitesi'nden Prof. Dr. İrfan Yılmaz arılardan bahseden Nahl suresinin Kur'an-ı Kerim'de 16. sure olarak yerleştirildiğini söylerken bal arısının kromozom sayısının da 16 olduğuna dikkat çekiyor. Surenin 68. ve 69. âyetlerinde "Rabbin bal arısına şöyle vahyetti: 'Dağlardan, ağaçlardan ve insanların kurdukları çardaklardan kendine göz göz ev (kovan) edin. Sonra da her türlü meyveden ye de Rabbinin sana yayılman için belirlediği yolları tut.' Onların karınlarından renkleri çeşit çeşit bir şerbet çıkar ki onda insanlara şifa vardır. Elbette düşünen kimseler için bunda alacak ibret vardır." deniyor. Bu ayette geçen, arılar anlatılırken kullanılan fiil dişiye ait fiil halindedir. Gerçekten de âyette anlatılan yuva yapımı, nektar toplama, bal üretme, petek yapımı gibi işlerin hepsi bu vahye itaat ettirilmiş dişi arılar tarafından yerine getirilmektedir. Arıya önce dağlarda, sonra ağaçlarda ve en sonra da insanların yaptığı çardaklarda evler yapması gösterilmektedir. Bu ifadelerden, en kaliteli balların dağlarda ve yüksek yaylalarda, ikinci kalitede olanların ormanlık alanlarda olduğu, insanların yaptığı çardakların bulunduğu ovalarda daha az kaliteli ballar olduğu anlaşılabilir. Ayette geçen "Batn" kelimesi Arapça'da "karın" demektir. Bunun çoğulu olan "Butûniha" "karınlar" demek olur. "Butuniha" kelimesindeki zamir işçi arıların dişi olanlarına aittir. Bu ifadeden arıların karınlarının çok parçadan yapıldığı anlaşılabileceği gibi, karınlarındaki çok sayıda farklı salgı bezleri anlaşılır. Gerçekten de arıların vücutları baş, thorax (göğüs) ve karın (abdomen) olarak üçe ayrılır ve karın bölgeleri sekiz adet segmentten (bölmeden) yapılmıştır. Karındaki çeşitli bezlerin hepsi birer fabrika gibi çalışarak kendilerine programlandığı şekilde bal, balmumu, propolis ve zehir üretmektedirler. Bu gerçek Kur'an-ı Kerim'in inmesinden uzun asırlar sonra anlaşılmıştır.

BİG BANG DE KUR'AN - I KERİM'DE

Kur'anı Kerim'de Zariyat Suresi'nin 47. ayetinde mealen şöyle buyurulmaktadır: "Semayı azametle Biz kurduk ve ona durmadan vüs'at veriyor ve genişletiyoruz." Boğaziçi Üniversitesi'nden Prof. Dr. Ali Kaya ayette kainatın genişlemesine "mûsiûn" kelimesi ile işaret edildiğine dikkat çekiyor. Ayette geçen "Ve innâ le mûsiûn" bir isim cümlesi ve Arapça'da isim cümleleri sebat ve süreklilik ifade eder. Dolayısıyla "Ve innâ le mûsiûn" cümlesine "Devamlı ve sürekli olarak durmadan genişletiyoruz." mânâsı verilebilir. Büyük-patlama modeline göre de kainat doğduğu andan itibaren sürekli genişlemektedir. "Genişletiyoruz" ifadesi ile genişlemenin kendi kendine değil bizzat Allah'ın kudretiyle gerçekleştirildiğini vurgulamaktadır. Enbiya Suresi 30. ayette mealen şöyle buyurulmaktadır: "O kafirler görmediler mi ki göklerle yer bitişik idi. Biz onları ayırdık; sonra her canlı varlığı sudan yarattık. Hala inanmayacaklar mı?" Bazı müfessirlere göre bu ayette geçen "ratk" (bitişik) ve "fetk" (ayırma) kelimeleri büyük-patlama anına işaret ediyor olabilir. Büyük-patlama anında bütün kainat çok küçük bir hacim halinde bir arada bulunmaktaydı ve daha sonra genişleyerek büyümeye başladı. Ayette geçen "ratk" ve "fetk" kelimeleri ile bu olaylar zinciri işaret ediliyor olabilir.

EMZİRME 14 ASIR ÖNCE TAVSİYE EDİLDİ

Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı'ndan Uz. Dr. Eren Çağan, Prof. Dr. Mustafa Bakır ise Kuran-ı Kerim'de "Anneler çocuklarını tam iki yıl emzirsinler." (Bakara 233) ve "Sütten kesilmesi de iki sene içindededir." (Lokman 14) "Çocuğun anne karnında taşınması ve sütten kesilmesi otuz ay sürer." (Ahkaf suresi 15) ayetleri ile 14 asır evvel annelere çocuklarını 2 yaşına kadar emzirmelerinin tavsiye edildiğini, bugün gelinen noktada yapılan objektif bilimsel çalışmaların bu durumu ispatlar nitelikte olduğunu söylüyorlar. Bugün yapılan birçok çalışma ile doğumdan sonra ilk altı ay süresince bebeğin fizyolojik ve psikososyal ihtiyaçlarını tek başına mükemmel bir şekilde karşılayan anne sütünün, anne ve bebek bağının kurulmasında önemli rol oynadığı, bebeğin ilk altı ay tek başına anne sütü ile beslenmesi, altıncı aydan sonra ek besinlerle birlikte anne sütü ile beslenmenin devam ettirilmesinin ve emzirmenin iki yaşın sonuna kadar sürdürülmesinin; bebeğe sayısız yararlar sağladığı bilimsel veriler ile ispatlanmıştır.

KARINCALAR KONUŞUYOR

Kur'an-ı Kerîm'de karıncalardan şu şekilde bahsedilmektedir: "Derken karıncalar vadisine geldiklerinde (Hz. Süleyman ve ordusu), onları gören bir karınca: "Ey karıncalar, haydin yuvalarınıza girin. Süleyman ve orduları, sizi farketmeyerek ezip çiğnemesinler!" diye seslendi." (Nahl suresi, 27/18) Doç. Dr. Özhan Kayacan, sûrenin isminin diğer hayvanlar tekil olarak değil çoğul olarak zikredilmesinin karıncaların sadece topluluklar halinde yaşamalarına işaret ettiğini söylüyor. Ayette geçen "Ey karıncalar, haydin yuvalarınıza girin. Süleyman ve orduları farkında olmadan sizi ezip çiğnemesinler" bölümü karıncaların kendilerine mahsus dilleri olduğuna işaret ediyor. Yapılan araştırmalarda karıncaların tuz tanesi kadar beyinleri olmasına rağmen iletişime geçmede bir çok dile sahip oldukları tespit edilmiştir. Her bir karınca yerleşkesinin kendine özel dili vardır. Bunun yanında diğer yerleşke karıncalarıyla iletişimde de farklı bir dil kullanırlar. Ayrıca diğer hayvanlar ve haşerelerle de farklı dille konuşurlar. Dikkat çekilmesi gereken bir diğer husus da, karınca topluluğunu kraliçe karıncanın yönetmesidir. Ayette kullanılan zamir diğer karıncalara yuvalarına girmelerini emredenin dişi karınca olduğunu gösteriyor.

Beyin değil omurilik

Dr. Aslan Mayda ise Tarık Suresi'nin 5.6.7.ayetleri ile insanın üremesini sağlayan meni ve yumurtanın vücuttan atılımına işaret edildiğini anlatıyor. "Onun için insan bir düşünsün neden yaratıldığını! Bir atılgan sudan yaratıldı. Ki, arka kemiği ile göğüs kemikleri arasından çıkar." Ayetlerin meallerinden anlaşıldığı gibi insan atılan, fışkıran bir sudan yaratıldığını, bu suyun atılma yeri olarak sırt kemiği ile göğüs kemikleri arasından çıktığı beyan edilmiştir. Ayette geçen Dafık: atmak, dökmek, atılmış, atılgan suda olan bir gayreti mana olarak göstermektedir. Yahrucu: çıkar,çıkarır,her zaman çıkar. Sulb: Boynun arkasından kuyruk sokumuna kadar olan kemiğe denir. Teraib: Göğüs kafesi'dir. Meni ve yumurtanın atımının fizyolojisine geçmeden önce atım fiili ve atılganlık sıfatının meydana gelmesi için ani hareket ve güç gerektiren bir olayın olması lazımdır. Vücudumuzda bir uyarıya karşı olan tüm ani cevaplar kadında ve erkekte suyun(meninin) atılma veya atılmış olma hali refleks sinirleri vasıtasıyla kasların kasılmasıyla meydana gelir. Vücudumuzdaki kasları ve salgı bezlerini uyaran tüm refleksler, sempatik sinirlerdir ki bu sinirler ayetin buyurduğu göğüs ve sırt kemikleri arasından çıkan omurilik uzantılarıdır. Dolayısıyla reflekslerin çıkış merkezi beyin değil omuriliktir.

Yeni Şafak