Rusya'da esir olan Said Nursi’nin oda arkadaşının günlüklerinde neler var neler

Rusya'da esir olan Said Nursi’nin oda arkadaşının günlüklerinde neler var neler

Said Nursi'nin Risale-i Nur eserinde bahsi geçen Erzurumlu İbrahim Hakkı'nın torunlarından Feyyaz Efendi'nin günlüğü, ailenin sakladığı evrakın arasından çıktı

Meşhur Marifetname müellifi Erzurumlu İbrahim Hakkı'nın torununun oğlu olan Feyyaz Efendi’nin 1. Dünya Savaşı sırasında kaleme aldığı günlük, hem bireysel bir trajedinin hem de tarihi olayların canlı bir yansımasıdır. Ancak bu hikâyede dikkat çeken bir başka önemli detay da Said Nursi’dir. İstanbul İlim ve Kültür Vakfı'nın NTV Tarih Dergisinden aktardığı belgelere göre Feyyaz’ın esaret yolculuğu sırasında birlikte vakit geçirdiği Said Nursi, o dönemdeki dirayet ve irfanıyla, yanındaki esirlerin umut kaynağı olmuştur.

FEYYAZ EFENDİ’NİN GÜNLÜĞÜNDE SAİD NURSİ

Muş Cephesinden Esir Düşmeye

Feyyaz Efendi, 1916 yılında Muş Cephesi'nde savaşırken tifüs hastalığına yakalandı ve Bitlis'teki hastaneye yatırıldı. Şubat 1916’da Bitlis işgal edilince Ermeni milislerin şiddetiyle karşılaştı. Ermeni askerler, hastaneye sığınan grup üyelerinin kimliklerini anlayınca esir alıp infaz etmeye başladılar. Feyyaz Efendi ve arkadaşlarının hayatını, Erzincanlı bir Ermeni doktorun müdahalesi kurtardı.

5 Mart 1916’da Bitlis'te esir alınarak yola çıkarılan Feyyaz Efendi, Bitlis ve Van’dan geçerek Rusya’nın Kostroma şehrine sürgün edilir. Bu süreçte ünlü İslam alimi Said Nursi ile yolları kesişir.

Said Nursi ile Birlikte Esaret Yolu

Feyyaz Efendi, 5 Mart 1916’da develerle esir olarak yola çıkar, akşamüzeri Başhan’a vardıklarında 40 kadar şehidin üst üste yığılmış olduğunu görürler. Develerden indiklerinde bir grup Rus askerinin tartıştığını görürler. Yanaştıklarından öldürmek için Said Kürdi’yi (Nursi) teslim almak isteyen Kazaklarla onları sükûnet içinde izleyen Said Kürdi’yi görürler.

g1.jpg
"Biz develerde inmiştik. Biraz bu cemiyete yaklaşınca Kazakların Saidi Kürdiyi itlaf etmek üzre kendilerine teslim edilmesi için mumaileyhin muhafızlarıyla mücadele ettiklerini ve kendisi de muhafızların arasında sükûnetle meseleyi temaşa etmekte olduğunu gördüm. Vehleten (ilk önce) kendisini tanıyamamıştım."

7 Mart 1916’da Başhan’dan yola çıkıp 12 Mart’ta Van’a ulaşırlar. Van’daki konaklamaları sırasında, Said Nursi’nin azim ve vakar dolu duruşu, esirler arasında umut ışığı olur. Feyyaz Efendi, günlüğünde komutanların Said Nursi'ye olan saygı ve hürmetlerinden bahsetmektedir. Feyyaz Efendi, onca ıztıraplı günden sonra Said Nursi vesilesiyle esaret hayatının acısı hafiflemiş ve komutandan ilgi görmüştür. Van’da Said Nursi ile birlikte bir odada üç kişi kalırlar. Orada kaldıkları dört gün içinde Rus komutan her gün ziyarete gelip hatırlarını sorar.

g2.jpg
"Van'da Molla Sait ile bana ve bir de hizmetçiye mahsus olmak üzre üç kişiye bir oda verdiler. Burada dört gün kaldık. Kumandan her gün ziyarete gelir, rahatımızı sual ederdi. Yanımızda bir de evelce buraya getirilmiş Hatap Telgraf Müdürü vardı. Biçare yolllarda çektiği meşak ve mezahinden hasta olmuştu."

16 Mart’ta nakliye arabaları ile yola çıkıp Erçek’e gelirler. Burası bir Ermeni kazasıdır.

Saidi Nursi’yi tanıyıp ona hakaret ederler. Seyfullah adlı nöbetçiden gece kendilerine suikast yapılacağını öğrenirler ve geceyi korku içinde geçirirler.

g3.jpg
"16 Mart'ta nakliye arabalariyle sevk edildik. Akşamleyin Erçek'e geldik. Burası bütün ermenilerle meskûn idi. Molla Said'i tanıdılar. Esna-yı teşhirde nahiye halkı başımıza yığıldı. Tekdir ve tahkir ediyorlardı. Gece hayatımıza suikastta bulunacakları anlaşıldı. Bu suikasttan halâsımız hususunda muhafız neferlerden Seyfullah isimli birisinin büyük yardımı oldu. Geceyi havf, telâş içinde geçirdik."

Sabah Rus komutan, Ermenileri hiç sevmeyen eşi ve 12 yaşında bir Müslüman olan evlatlığıyla gelir. Bitlis’in Ziydan mahallesinden Abdül Mecid efendinin oğlu olan bu çocuk, Türkçe, Kürtçe, Ermenice konuşmakta ve Türkçe okuyup yazmaktadır. Çocuk, ailesinin trajik bir şekilde ölümüne şahit olduktan sonra türlü badirelerle hayatta kalma hikayesini anlattıktan sonra Said Nursi çocuğa nasihat eder.

g4.jpg
"Nihayet Molla Said çocuğa bazı nesayihte bulundu."

Said Nursi’nin esir kampında kazandığı saygı ve Rus subaylarının kendisine gösterdiği itibar, esirlerin daha iyi koşullarda kalmasını sağladı. Said Nursi ile karşılaşana dek yemek su verilmeden yolculuk yaptırılan Feyyaz Efendi ise yine bu vesileyle rahat bir nefes alır. Feyyaz Efendi’nin hatıra defterinde bu dönemde geçen olaylar, Nursi’nin bilgeliği ve metanetine sıkça atıfta bulunuyor.

Feyyaz Efendi, o günleri günlüğünde işte böyle anlatır:

g5.jpg
"İstediğimiz zaman hamam yaktırıp yıkana bilirdik. Her sabah hastanenin Gürcü doktoru ile pürşefkat hemşiresi ziyaretimize gelirler. Benimle, Molla Said'e üçer yumurta bir ikişer tane bisküvit getirirler, iltifat ve nüvazişlerle tatyib-i hatır eylerdiler. Yemeğimiz de gayet iyi idi. Her gün iki defa şehirden ikimizde hususi yemek gelirdi."

Feyyaz, ailesine ilk telgrafını Tiflis’ten çekerek oradaki esirler karargâhında olduğunu bildirir. 13 Nisan 1916’da Rusya sınırında Culfa’ya varırlar.

Sonra trenle Sibirya’da Kostroma şehrine ulaşırlar.

g6.jpg
"48 Saat sonra trenle doğrudan doğruya Kosturma'ya nakledilmiştik."

NURSİ'NİN ESERLERİNDEKİ "İBRAHİM HAKKI" ALINTILARI

Feyyaz Efendi’nin hatıratı, sadece savaş koşullarını değil, aynı zamanda manevî bir mirası da taşır. Feyyaz’ın kardeşi Mesih İbrahim Hakkıoğlu tarafından yeni yazıya geçirilen bu günlük, Said Nursi’nin eserlerinde de ışık tutar. Nursi, özellikle Risale-i Nur eserlerinde İbrahim Hakkı’nın hikmet ve irfan dolu sözlerine sıkça yer verir.

Risale-i Nur'da İbrahim Hakkı'nın Bahsi Geçen Kısımlar:

Eğer onunla mutmain olamadın; arzı, küreviyet kabına sığıştıramadın. İbrahim Hakkı'nın arkasına düş, Hüccetü'l-İslâm olan İmam-ı Gazâlî'nin yanına git, fetva iste. De ki: "Küreviyette müşâhhat var mıdır?" Elbette diyecek: "Kabul etmezsen müşâhhat vardır."

İbrahim Hakkı, "Cû' İsm-i Âzamdır" demesinin muradını bilmiyorum. Zahiren mânâsızdır, belki de yanlıştır. Fakat ism-i Rahmân madem çoklara nisbeten İsm-i Âzam vazifesini görüyor. Mânevî ve maddî cû' ve açlık, o İsm-i Âzamın vesile-i vüsulü olduğuna işareten, mecazî olarak, "Cû' İsm-i Âzamdır, yani bir İsm-i Âzama bir vesiledir" denilebilir.

Hem der ki: Mânen sevdiğin ve alâkadar olduğun ve perişaniyetinden müteessir olduğun ve ıslah edemediğin şu kâinat, bir Kadîr-i Rahîmin mülküdür. Mülkü sahibine teslim et. Ona bırak; cefâsını değil, safâsını çek. O hem Hakîmdir, hem Rahîmdir. Mülkünde istediği gibi tasarruf eder, çevirir.

Dehşet aldığın zaman, İbrahim Hakkı gibi "Mevlâ görelim neyler / Neylerse güzel eyler" de, pencerelerden seyret, içlerine girme.

Feyyaz ve Nursi’nin Ortak Mücadelesi

Savaşın soğuk ve yıkıcı günlerinde, Feyyaz Efendi’nin Said Nursi ile geçirdiği zaman, her iki taraf için de manevî bir güç kaynağı olmuştur. Feyyaz, hastalık ve esaretin acımasız şartlarında Nursi’nin rehberliğinde sabretmeyi öğrenmiş, umudunu kaybetmemiştir.

SAİD NURSİ VE CESARETİ

7 Kasım 1917’de başlayan Bolşevik İhtilâli, Rusya’yı altüst eden büyük bir karışıklığa sebep olmuş ve Çarlık rejimi yıkılmıştı. Ancak yeni rejimin ülke çapında disiplini sağlaması zaman alacaktı. Üstad Bediüzzaman Hazretleri, yaklaşık iki buçuk senelik bir esaretin sonunda, ihtilâlin sebep olduğu bu karışıklıktan istifade ederek, 1918 senesinin baharında tek başıyla Kosturma’dan firar etti. Takriben üç ay süren bu yolculuğunda, Allah’ın inayetiyle, pek kolay bir şekilde Kosturma’dan, Baltık Denizi kıyısındaki Petersburg’a geçerek, oradan da Polonya’nın başkenti Varşova’ya ulaştı. Buradan Avusturya’nın başkenti Viyana’ya geçti ve oradan da Bulgaristan’ın başkenti Sofya üzerinden trenle İstanbul’a geldi. Hazret-i Üstad bu firarını bir risalesinde şöyle anlatır:

“İşte bu fakir, o tarih-i Arabîde (1337-1918) Rus esaretinde, tek başımla Petrograd’dan (Petersburg) bir ay şimâlî şark (kuzey doğu) tarafından firar edip, çok enva-ı mehâlik (çeşitli tehlikeler) varken, Rusça bilemediğim halde, bir muhafaza-i gaybiye altında pek çok bilâdı (ülkeleri) seyr ü seyahat ettim. Tâ Varşova, Avusturya tarikiyle İstanbul’a gelip uzun bir daire-i arzda seyahat ettim. Hazret-i Gavs’ın dediği gibi, o esaret-i şarkiye (doğudaki esaret) ve o seyr-i bilâd-ı kesîre içinde (çok ülkeleri geçerken) izn-i ilâhî ile istiğaseme (yardım talebime) medet görüyordum.”

Acıklı Bir Veda

Feyyaz Efendi ise şehirde serbest dolaşabilmektedirler. Fakat hastalığı vereme dönüşür ve çektiği ıstırap dayanılmaz boyuttadır. İşte tam o sırada günlüğüne “Ağla ey dil ağla şimdi halime, Perde-i zulmet çekildi parlak istikbalime…” diye başlayan şarkının güftesini yazar.

g7.jpg

"Ağla ey dil, ağla şimdi halime,
Perde-i zulmet çekildi parlak istikbalime

Genç iken girdi verem cismimi viran eyledi,
Akıbet kıldı halim harâp perişan eyledi.

Genç iken kıldı felek zevkimi tebdil-i cefa,
Akıbet doktorlar oldu bana yaran-ı vefa"

Zorlu Hayatın Sonu

Hastalığı öyle ilerlemiştir ki, yurduna dönmek üzere serbest bırakılır.

1918’de İstanbul’a gemiyle çıkan subaylar arasında o da vardır. Maçka Hastanesi’ne yatar.

g8.jpg
"Kardeşim; Benim için bu büyük şehir mezar kadar dar, zindan kadar karanlık, zillet kadar çirkin bir manzara arzediyor. Eğer mecburiyet olmasa biran evel Kabe-yi aşkım olan ebeveynimin hak-i payına yüz sürmek için hemen İstanbul'u terk ederim."

Durumu ümitsizdir. Altı ay hava değişimi ile evine gitmesini tavsiye ederler. Ama Erzurum’a gitmek kolay değildir. Ankara’daki abisi Zakir Bey’in yanına varabilir ancak. Abisi onu kurtarmak için çırpınır.

Feyyaz Efendi günden güne erir. Oğlundan mektup bekleyen Erzurum’daki babasının eline, postacı, 25 Haziran 1919 tarihli Selamet gazetesindeki Feyyaz Efendi’nin ölüm ilanını tutuşturur.

g9.jpg
Ankara Selâmet Gazetesi
25 Haziran 1919

Meşhur Marifetname müellifi Erzurumlu Hazret-i İbrahim Hakkı ahfadından Hacı Fehim Efendinin mahdumu Mehmet Feyyaz Efendi müptela olduğu hastalıktan rehayap olamuyarak geçen perşembe akşamı Merkez Hastanesinde irtihal-i dar-i naim eylemiştir. Cuma günü alessabah şehrimizde bulunan bilumum Erzurumlular hastaneye giderek merhumun teçhiz-i tekfinini mevkiinde icra ve hastaneden bir müfreze-i askeriye iltihak ederek iltifalat-ı lazime ile Yeni Cami musallasına getirip salât-ı Cumayı müteâkıp cemaat-ı kesire ile cenaze namazı eda ve Mevlevi Dergâhı türbesindeki makber-i mahsusuna defnedilmiştir.

19 Haziran 1919

Bu yazıdaki bilgileri aldığımız acıklı günlüğü, öğretmen kardeşi Mesih İbrahim Hakkıoğlu yeni yazıya çevirir. Mesih İbrahim bu değerli eseri yaşatarak, hem dedesinin hatırasını hem de Said Nursi’nin tarih sahnesindeki izini korumaktadır.

t1.pngt2.png

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.