Dr. Cemil ŞAHİNÖZ
Kur´an ve Edebiyat
Kur´an-ı Kerim´in nüzül olduğu dönemde Arap Yarımadasında edebiyat hakimdi. Zamanın arapları belagat, şiir ve edebiyat konusunda zirvedeydiler ve ileri derecede kaliteli eserler meydana getiriyorlardı. Belki bundandır ki, Kur´an-ı Kerim´de de bir edebiyat uslübu var. Tam zamana hitap ederek adeta “Sizin insan olarak yaptığınız edebiyatın en üstünü Kur´an´a yanaşamaz“ tarzında meydan okuyor.
O zamanda edebiyatın çok güçlü olması hasebiyle bazı müşrikler Kur´an´ı da bir şiir ve Hz. Muhammed´i (sav.) bir şair olarak görüyorlardi. Edebiyat veya şiir olmayan, hakikatin kendisi olan Kur´an-ı Kerim ise bu iddialara cevap veriyor: “Biz ona (Peygamber'e) şiir öğretmedik. Zaten ona yaraşmazdı da. Onun söyledikleri, ancak Allah'tan gelmiş bir öğüt ve apaçık bir Kur'an'dır.“ (Kur´an, 36:69).
Bu bağlamda Hz. Ömer´in müslüman olma hikayesi ilginçtir. Hz. Ömer bir gece içki içmek için dışarı çıkar. Fakat içki içecek bir yer bulamaz ve Kabe´ye gidip tavaf etmeye karar verir. Kabe´de Peygamber Efendimizin namaz kıldığını görür. Hz. Ömer Hz. Muhammed´in (sav.) ne okuduğunu merak eder ve bundan dolayı yavaş yavaş yanına yaklaşır. Fakat kendisine görünmemek için Kabe´nin örtüsü altına saklanır. Hz. Muhammed (sav.) Hz. Ömer´i fark etmez. Peygamber namazda Hakka suresini okur. Sureyi dinleyen Hz. Ömer içinden “Bunun okudukları, Kureyşlilerin dediği gibi bir şair sözüdür“ diye geçirir. Tam içinden böyle düşünürken Hz. Muhammed (sav.) Hakka suresinin 41. ayetini okur: “O, bir şair sözü değildir. Ne de az iman ediyorsunuz!“ (Kur´an, 69:41). Bu sefer Hz. Ömer, “O zaman kahin sözüdür“ diye düşünür. Peygamber Efendimiz ayeti devam okur ve bu sefer de tam bu düşünceye yanıt verir: “Bir kâhin sözü de değildir. Ne de az düşünüyorsunuz!“ (Kur´an, 69:41). Hz. Ömer bunu da duyduktan sonra “Kâhin ve şair sözü değilse o zaman Muhammed’in kendi uydurmasıdır.“ diye düşünür. Tam o esnada Peygamberimiz gelecek ayetleri okur: “Eğer o (Muhammed), bize karşı, bazı sözler uydursaydı, onu kuvvetle yakalardık, sonra onun şah damarını koparırdık. Hiçbiriniz de onu koruyamazdınız.“ (Kur´an, 69:44–47). Adeta Hz. Ömer´in her söylediği cevaplanıyordu. Cevaplandıkça da kalbi yumuşuyor ve gözleri yaşarıyordu. Peygamber Efendimiz namazını bitirince, evine doğru yol alır. Hz. Ömer arkasından gider. Bir zaman sonra Hz. Muhammed (sav.) Hz. Ömer´in kendisini takip ettiğini anlar ve sorar “Ne var, ey Ömer?“. Hz. Ömer, “Allah’a, Resulüne ve getirdiği şeylere iman etmeye geldim“ der ve müslüman olur.
Zayıf olan başka bir rivayete göre Hz. Ömer, müslüman olmadan önce Peygamber Efendimizi öldürmek için yola çıkar. Yolda Nuaym bin Abdullah ile karşılaşır ve Hz. Muhammed´i (sav.) öldürmeye gittiğini söyler. Nuaym, Peygamber ile uğraşacağına kendi kız kardeşi ve eniştesi ile uğraşmasını, çünkü onların da müslüman olduğunu, söyler. Hz. Ömer kardeşinin ve eniştesinin müslüman olduğunu duyunca adeta çıldırır. Kızgın bir şekilde kardeşinin evine gider. Kız kardeşi ve eşi o sırada Kur´an´dan Taha Suresini okumaktalar. Hz. Ömer ne okuduklarını sorar ve şiddet uygular. Kız kardeşi müslüman olduklarını ve bu yoldan dönmeyeceklerini söyler. Hz. Ömer bunun üzerine okudukları sayfayı ister. Sayfayı kendisi okur, kalbi yumuşar, silahlarıyla beraber Hz. Muhammed´in (sav.) yanına gider ve müslüman olur.
Her iki rivayette de Kur´an´ın uslubunun Hz. Ömer´i ne kadar etkilediği ortaya çıkıyor. Aynı Hz. Ömer gibi o zaman bir çok şair Kur´an´ın eşsiz, benzersiz mucizevi uslubunu okuyup önünde secde etmişler. Peygamberimizin ümmi olması ve Kur´an´ı kendisinin yazmasının imkansız olması hakikati Kur´an´ın vahiy olduğunu dahada çok ispatlıyordu.
Kur´an´daki belagat ve edebiyat o kadar mucizelidir ki, Kur´an tüm edebiyatçılara, şairlere meydan okur. Adeta “Madem Kur´an´ın Allah´tan olduğuna inanmıyorsunuz, bir insanın yazdığını düşünüyorsunuz, o zaman hodri meydan, siz de bir insan olarak aynısını yazın. Hatta tüm insanlar toplanıp, beraber yazın. Yazamıyorsanız sadece bir suresini yazın, o da olmuyorsa sadece bir ayetini yaıin“ der. Örneğin ayetlerde buyurur: “Eğer kulumuza indirdiklerimizden herhangi bir şüpheye düşüyorsanız, haydi onun benzeri bir sûre getirin, eğer iddianızda doğru iseniz Allah'tan gayri şahitlerinizi (yardımcılarınızı) da çağırın. Yok yapamadıysanız, ki hiçbir zaman yapamayacaksınız.“ (Kur´an, 2:23-24), “Yoksa, Onu (Muhammed) uydurdu mu diyorlar? De ki: Eğer sizler doğru iseniz Allah’tan başka, gücünüzün yettiklerini çağırın da (hep beraber) onun benzeri bir sûre getirin.“ (Kur´an, 10:38), “De ki: And olsun, eğer insanlar ve cinler şu Kur'ân'ın bir benzerini getirmek için toplansalar, yine onun benzerini getiremezler. Birbirlerine arka çıkıp yardım etseler de.“ (Kur´an, 17:88) ve “Yoksa onu uydurdu mu diyorlar? De ki: Öyle ise siz de onun benzeri on uydurulmuş (dahi olsa) sure getiriniz. (Hatta) eğer doğru iseniz, Allah'dan başka çağırabildiklerinizi de çağırınız. Yok eğer bunun üzerine size cevap vermedilerse, artık bilin ki, bu Kur'ân ancak Allah'ın ilmiyle indirilmiştir. O'ndan başka ilâh yoktur. Artık Müslüman oluyorsunuz, değil mi?" (Kur´an, 11:13-14).
Nitekim meşhur yalancı peygamber Müseylemet-ül Kezzab “Ey kurbağa kızı kurbağa! Ne diye 'Nak nak, vak vak' edip duruyorsun? Yukarın suda, altın balçıkta. Sen ne suyu bulandırırsın, ne de içene engel olabilirsin. Yarasa sana ölüm haberini getirinceye kadar yerde bekle!“ ve “Görünen ekinlere, onu alabildiğine biçenlere, buğdayı savuranlara, onu değirmende öğütenlere, fırında pişirenlere, ekmeği et suyuna doğrayıp tirit yapanlara, suya ve yağa bandırıp lokma lokma yiyenlere yemin olsun!“ gibi sözde ayetler uydurmaya çalışmıştır ve kendinı maskara etmiştir.
Bediüzzaman Said Nursi, Kur´an´ın mucize olduğunu anlatan “Mu'cizât-ı Kur'aniye“ Risalesinde Kur’an’ın kırk vecihle mucize olduğunu ifade eder. Bediüzzaman, Kur´an´ın söz söyleme sanatından, söz dizilişinden, ifade ettiği manalardan, üslubundaki güzellikten ve tazelikten, lafzındaki akıcılıktan, kolay okunma özelliğinden, hakikatleri abartmadan göstermesinden, aktardığı hakikatların kapsadığı alandaki genişlikten, lafzındaki genişlik ve derinlikten, ifade edişinde ve söz söylemesindeki derinlikten, manasındaki genişlikten, bütün ilimleri kapsamasından, bütün ilimlere rehberlik yapmasından, çok büyük hakikatleri çok küçük cümlelerle ve öz olarak anlatma sanatından, üslubundaki ve ayetlerindeki kapsamlılığından, hem dünyaya ve hem ahirete hitap etmesinden, çok yüksek hakikatleri ve çok karmaşık yaratılışları çok basit akıl mertebelere anlatma sanatından, söz söyleme sanatlarını başarıyla kullanmasından, verdiği doğru gaybi haberlerden, tarihin en karanlık dönemlerinde yaşanan olayları doğru bir bakış açısıyla bu güne aktarmasından, insanlığın geçmişini aydınlatmasından, insanların geleceği ile ilgili gerçekleri haber vermesinden, Allah´ı doğru olarak tanıtmasından, asırlar geçmesine rağmen gençleşmesinden ve taze bir bakış açısı sunmasından, her asırdaki her topluma seslenebilmesinden, 23 senede inmesine rağmen ayetler ve sureler arasındaki irtibattan, ayetlerin konusunu Allah´ın bir ismiyle özetlemesinden, Allah´ın fiil ve eserlerini insanın nazarına aktarmasından, Allah´ın sanatını sunmasından, Allah´ın fiillerini ayrıntısıyla anlatmasından, yaratıkları bir tertiple zikretmesinden, tefekküre sevk etmesinden, Allah´ın hükümlerini açıklamasından, varlıkların var kılınmasında sebeplerin hiçbir kabiliyetinin bulunmadığını aktarmasından, ahiretteki fiilleri kalbe kabul ettirmek için dünyadaki fiilleri gözler önüne sermesinden, küçük maksatlardan yola çıkarak zihinleri daha geniş ve büyük hedeflere yönlendirmesinden, insanı ümitsizliğe atmadan uyarmasından, kelamın her tabakasında gösterdiği ulviyet ve kuvvetten, gaybi haberleri hazır ve herkesin yaşadığı taze olaylarla delillendirmesinden, akla sağlam malzemeler vermesinden, her bir ayeti ile gaflet karanlığını yırtmasından, hidayet nuru ile insanın içine nüfuz etmesinden, “Sen kimsin? Nereden geliyorsun? Nereye gidiyorsun?“ gibi insanlığın tarih boyunca en çok sorduğu sorulara net cevap vermesinden ve tevhidin yüksek mertebelerinden mucize olarak bahseder.
Kur´an´da bir edebiyat mucizesi olarak Nas suresini de ele alabiliriz. Nas Suresinde edebiyatta bir sanat türü olan aliterasyon ile karşılaşıyoruz. Nas suresi arapça olarak okunduğunda kelimelerin, hecelerin mükemmel bir uyumu hemen göze çarpıyor. Üstelik surede şeytanın fısıldamasından bahsedilir ve sure okunurken sürekli bir fısıldama duyulur. Dolayısıyla surenin içinde anlatılan mesele kelimelerle adeta canlandırılır. Bunu yapabilmek ise en yüksek edebi bir sanattır.
Bu sebeble, Kur´an-ı Kerim´i okuyup da onun edebiyatından etkilenip müslüman olan insan çoktur. Sadece 1400 sene önce değil, halihazırda´da Kur´an´ın belagatından kalbi yumuşayıp müslüman olan bir çok insan vardır.
https://twitter.com/Cemil_Sahinoez
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.