Kur'an'daki mucizevi "garanti"

Kur'an'daki mucizevi "garanti"

Son derece titiz ve bilimsel metot sayesindedir ki on beş asır öncesine ait Kur'an metni, bir kelimesi değişmeksizin korunmuştur

Prof. Dr. Suat Yıldırım'ın yazısı:

Her Müslüman'ın bilmesi gereken ayrıntılar

Kur'an'ın Mucizevî Korunması Sempozyumu 9-10 Mayıs 2009'da İstanbul'da gerçekleşti. Toplantıyı ülkemizin çeşitli ilahiyat fakültelerinden çok sayıda öğretim elemanları, din kültürü dersi öğretmenleri, Diyanet İşleri Başkanlığı mensupları çoğunlukta olmak üzere değişik dinleyiciler izledi.

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu, YÖK üyesi ve İSAM Başkanı Prof. Dr. M.Akif Aydın, Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanı Prof. Dr. Hamza Aktan, Sudan, Irak, Mısır, Malezya, Kenya, Kongo, Tanzanya, Etiyopya gibi ülkelerden dinleyiciler de sempozyuma katıldılar. Yeni Ümit Dergisi ile Akademik Araştırmalar Vakfı, bu toplantıyı tertip etmekle önemli bir hizmete vesile oldular.

Sempozyumlar, ekseriya muayyen bir bilim dalının belirli bir konusunu ele alır, uzmanlar orada yeni tespitlerini ortaya koyar, görüşür ve tartışır, böylece bilimin gelişmesine katkıda bulunurlar. Fakat halkın genelini ilgilendiren bilimsel konular da vardır. Şayet bu kabil konularda bazı iddialar ortaya atılmış, bilişim araçları ile bunlar yayılmış ise bu konularda ihtisas sahibi ilim adamlarının, konuya ilgi duyan geniş kitleyi bilgilendirmesi faydalı, hatta bazen gerekli olur. Uzmanlar iddiaları bilimsel yönden inceler, delillere dayanarak konuları aydınlatır, yanlışları düzeltirler. İlmî çalışmalarının sonuçlarını, vulgarize ederek geniş kitleye aktarırlar. Sosyal, özellikle dinî konularda bu ihtiyaç duyulabilir. Böylesi toplantıların, geniş bir salonda kamuya açık olması da iyi olur. Konuların spesifik, hatta yeni olması da şart değildir. Bu sempozyum, bu son grup toplantılar kabilinden oldu.

BİLGİ KİRLİLİĞİ BAZI İNSANLARI ŞÜPHEYE DÜŞÜRÜYOR

Kur'an'dan önceki İlahî mesajların tespit ve nakil yöntemleri, Kur'an-ı Kerim metninin muhafazasında uygulanan metot, hicretten önce Kur'an metninin yazdırılması, Kur'an'ın Hz. Ebu Bekir (ra) döneminde mushaf haline getirilmesi, vahyedilen metinleri unutulmaz kılan hadiseler, Kur'an'ın ezber yoluyla intikali, farklı Kur'an kıraatleri, oryantalistlerin metnin intikali konusundaki tutarsız iddialarının yanlışlığı gibi ana konular ele alındı. İşlenen konuların hemen hepsinde aykırı iddialar ileri sürülmüş olup onlar hakkında toplumu aydınlatma hedefi güdüldüğü anlaşılıyor. Dolayısıyla konular arasında organik denilebilecek bir bütünlük bulunuyordu. Bunlar hakkında yerli yerine oturmuş bilgiler vardır. Fakat zaman içinde medyada ve internet sitelerinde münferit iddialar halkımızı bilgi kirliliğine maruz bıraktığından, din esaslarında şüpheye düşen insanların olduğu da yaşadığımız bir vakıadır.

Toplantıda açığa çıkarılan konulardan birini, numune olmak üzere biraz ayrıntılı arz etmekte fayda görüyorum. O da, Hz. Peygamber'in (aleyhisselam), Kur'an metnini değişmeksizin tespit ettirme konusunda uyguladığı metottur. Bu husus, Müslümanların çoğu tarafından yeterince bilinmediğinden, yanlış iddialar geçici de olsa ortalığı işgal edebilmekte ve onun için de kamuoyunu aydınlatmak gerekmektedir.

Hz. Peygamber, vahyi ezberliyor ve yazı bilen bir sahabiye yazdırıyordu. Kur'an'ın neresine yerleştirileceğini belirtiyordu. Katibin yazdığını okutarak kontrol ettikten sonra o metni evinde muhafaza ediyordu. Erkek ve kadın meclislerinde ayrı ayrı tebliğ ediyor, onların ezberlemelerini teşvik ediyordu.

Yazı bilenler şahsî mushaflar istinsah ediyorlardı. Kur'an, namazlarda okunuyordu. Her Ramazan ayında, o zamana kadar gelmiş olan kısmın tamamını mescitte okuyor, Cebrail de bu mukabelede hazır bulunarak, gerektiğinde hatırlatmak üzere görev başında bulunuyordu. Bu sunuma "arza" denmiş olup, İslam dünyasında devam eden "mukabele" oradan gelmektedir. Hz. Peygamber Aleyhisselam, dünyadan ayrılacağı sene: "Cebrail'e her sene Kur'an'ı bir kere arz ederdim. Bu yıl iki kere arz etmemi istedi. Bundan, vefatımın yaklaştığını anladım." buyurmuştu. Hz. Peygamber devrinde tam hafız sahabilerin sayısı hakkında 4 ila 30 arasında değişen rakamlar bildirilmektedir. Bu farklılığın sebebi, söyleyen sahabinin şahsî tespiti ve ortalama otuz yıl kadar bir zaman akışı içinde hafızlığını tamamlayanların sayısındaki artış olmalıdır.

HZ.PEYGAMBER'İN YAZIYA GEÇİRMEDİĞİ HİÇBİR AYET YOKTUR

Bunlar arasında Ümmü Varaka adlı bir hanım sahabi de meşhurdur. Sahabeden Hz. Ali, Abdullah ibn Mes'ud, Übeyy ibn Ka'b, Mikdad, Ebu Musa el-Eş'ari'nin hususi mushafları bulunuyordu. Muhaddis el-Hakim, Kur'an metninin ilk derlemesinin Hz. Peygamber döneminde olduğunu söyleyip Buhari ile Müslim'in şartlarına göre sahihlik vasfı taşıyan şu hadisi Zeyd ibn Sabit'ten nakleder. Hz. Ebu Bekir devrindeki resmî derlemenin ve Hz. Osman dönemindeki çoğaltma kurulunun başkanı olan Zeyd şöyle demiştir: "Biz Hz. Resulullah'ın nezaretinde Kur'an'ı muhtelif parçalardan derlerdik." Öyle anlaşılıyor ki Hz. Peygamber, vahyi tamamlanan sûreleri bildiriyor, katipler de o metinleri bir araya getirerek sûreye son şeklini Hz. Peygamber'in huzurunda veriyorlardı. O hayatta iken vahiy devam ettiğinden, iki kapak arasında mushaf haline getirmesi mümkün olmamıştı. Hz. Ebu Bekir'in hilafetinin başlangıcında mescitte derleme sırasında Hz. Peygamber'in evindeki metinler, öncelikle getirilmişti.

Kur'an-ı Kerim yazılmış ve bazı sahabiler tarafından ezberlenmiş olmakla beraber, bütün ashabın onayını alması için, aleniyet ve şeffaflık içinde, herkesin yanındaki metinlerin değerlendirileceği resmî bir tarzda derlenmesi gerekiyordu. Böylece tereddüt halinde başvurulacak, bütün Müslümanların onayını almış resmî bir belge belirlenmiş olacaktı. Onun için ilan yapıldı, işin başına getirilmesinde ittifak olan Zeyd ibn Sabit, Müslümanların dinî ve sosyal hayatlarının merkezi olan mescitte tezgâhını kurdu. Hz. Peygamber'in hayatında yazılıp onayını almış en az iki belge olmadan hiçbir ayeti yazmadı. Çalışması bir sene kadar sürdü. 6.236 ayetten sadece Tevbe Sûresi'nin son iki ayetini Huzeyme'deki tek belgeye istinaden yazdı. Bu da, bir hadise dolayısıyla Hz. Peygamber'in "Huzeyme'nin şahitliği iki şahit yerine geçer." demesindeki mucizevî bildirmesinin bir tasdiki oldu.

İLAHÎ BİR GARANTİ: O'NU BİZ KORUYACAĞIZ

Bazı oryantalistlerin, hicretten önce vahyin yazı ile tespit ettirilmediğini iddia etmeleri, bazı insanlar nezdinde şüpheye sebep olmuştur. Oysa ilk döneme ait vahiylerden Furkan Sûresi'nin 5. ayeti, yazıldığının açık belgelerinden biridir. Bu ayet, müşriklerin, Hz. Peygamber'i, "başkasına yazdırtmakla" itham ettiklerini bildirir. Abese Sûresi 13-16. ayetleri de başlangıçtan beri yazıldığını kanıtlar. Hicretten 8 yıl önce Hz. Ömer'in Taha ve Tekvir sûrelerini yazılı olarak okumasından sonra Müslüman olduğu herkes tarafından bilinmektedir. Akabe biatında Hz. Peygamber, Medineli sahabi Rafi ibn Malik'e, o zamana kadar gelen Kur'an metnini vererek Medine'ye götürmesini sağlamıştı.

İşte bu, son derece titiz ve bilimsel metot sayesindedir ki on beş asır öncesine ait Kur'an metni, bir kelimesi değişmeksizin korunmuştur. Efendimiz, Allah'ın kainata koyduğu kanuna uygun davranarak, O'nun "Kur'an'ı biz koruyacağız." garantisinin vasıtası olmakla da bize örnek teşkil etmiştir.

Dünyanın her tarafındaki milyardan fazla Mushaf'ın aynı olması, herkesin gözlemlediği bir mucizedir. Çağdaş ünlülerin eser ve yazılarında -sayısız kayıt imkânlarına rağmen- görülen nüsha farklılıkları göz önüne alınırsa bu hükmümüzde mübalağa olmadığı anlaşılır. Bazı okurlarımız, gazete makalesinde bu bilgileri detay görüp garipseyebilir. Fakat İslam'ın esası olan bu bilimsel veriler yaygın bir şekilde bilinmediğinden, bu kesin verileri aktarmak istedik.

Bu veriler, ayrıntılar içeren geniş dokümandan çıkarıldığından, bazı kimseler onlara takılıp çelişki zannına kapılmaktadır. Toplantıda konuları sunanların tamamı, ülkemiz ilahiyat fakültelerinin hocalarıdır. Yalnız Prof. Dr. M.Said Ramazan el-Buti ile Dr. Abdurrahman Ömer müstesnadır. Hocalarımız meselelerin gerçek durumlarını anlatarak toplumu aydınlattılar. Ama aynı zamanda, bazı kişilerin medyada ve bazı internet sitelerinde ilahiyat hocalarına yönelttiği töhmetin yersizliğini de ispatladılar. Güya "Kur'an'daki yanlışları düzeltecek ilahiyat profesörleri" varmış! Böylece toplantı, değerli hocalarımızı bu ithamdan aklama işlevi de gördü.

Toplantıyı izleyenlerin dikkat etmesi gereken hususlardan biri şudur: Tebliğ sunan hocalarımız, verilen 20 dk. içinde, çalışmalarının eşantiyon kabilinden pek azını sunabildiler. Acele sebebiyle eksik veya yanlış anlaşılabilen yerler de olabilir. Bu sebeple, organizasyon tebliğ metinlerini kitap halinde yayınlayacağını bildirdi. İzleyicilerin, boşlukları telafi için çıkacak kitabı okumaları önem arz etmektedir.

OKUMAK, ANLAMAK, YAŞAMAK...

Tebliğ verenlerin hepsi genç idi. Anlaşılan, organizasyonun, genç ilim adamlarının önünü açma gibi bir niyeti vardı. Tahminim doğruysa bunu da önemsiyorum. Zira böylesi toplantılarda ekseriya daha ünlü, kıdemli hocalara öncelik verilir. Oysa ileride boşluk hissedilmemesi için bir planlama uygun olur. Toplantıda dış ülkelerden yaklaşık kırk kişi vardı. Ülkemize gelen bazı sathî bakışlılar, İslam'ın güçlü bir şekilde devam etmesini önemsediklerini söylerler. Bu toplantıya katılan misafirler, devam şöyle dursun, Türkiye'de dinî konuları araştıran uzmanların kalitesini de öğrenme fırsatı buldular.

Bilimsel toplantılarda soru-cevap faslı önemlidir. Bu sayede tebliğler zenginleşir, kapalı yerler açığa kavuşur. Hocalar dar vakitte fırsat bulamadıkları noktaları açıklama imkânı bulur. Bu fasıl ihmal edilmese de, sorulara az yer verildi. Daha fazla olsa daha iyi olurdu. Dinleyicilerin çokluğunun, zamanın darlığının bu imkânı kısıtladığı anlaşılıyor.

Toplantıda zikre değer çok şey söylendi. Bu çerçeve onları özetlemeye müsait değil. Onun için, Sayın Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu'nun –çok önemsediğim- tespitini mealen nakletmekle yetineyim: "Kur'an'ı okumak, hatta manasını bilmeden de okumak, manasını anlayıp yorumlamaya çalışmak ve yaşamak lazım. Bu üç esastan hiçbiri diğerinin önemini azaltmaz, birbirinin yerini tutmaz. Doğru Kur'an anlayışı bazı kişilerin münferit iddialarında değil, Müslüman ümmetin, asırların tecrübesinde berraklaşan telakkilerinde ve gönüllerinin delaletindedir." Onun bu ifadesi Prof. H.Corbin'in l'Histoire de la philosophie Islamique kitabının baş tarafındaki şu insaflı sözünü bana hatırlattı: "Biz oryantalistlerin, şematik indekslerini çıkarmamızla Kur'an layıkıyla anlaşılmaz. Asıl önemli olan, ona inanan Müslüman şuurunun Kur'an'ı nasıl anladığıdır." Zaman