Kur'an'ı tebliğden dolayı gönlünde bir sıkıntı, yalanlanma korkusu olmasın!
Ayet meali
Bismillahirrahmanirrahim
Cenab-ı Hak (c.c), A'râf Suresi 1-7. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:
1 . Elif, Lâm, Mîm, Sâd.(1)
2 . (Bu,) kendisiyle (insanları) sakındırman ve mü’minlere nasîhat (vermen) için sana indirilen bir kitabdır; öyle ise ondan (onu tebliğden) dolayı gönlünde bir sıkıntı (yalanlanma korkusu) olmasın!
3 . Rabbinizden size indirilene tâbi‘ olun ve O’ndan başka birtakım dostlara tâbi‘ olmayın! (Siz) ne kadar az ibret alıyorsunuz!
4 . Hâlbuki nice şehirler var ki onları helâk ettik de azâbımız kendilerine geceleyin veya onlar (o memleketin halkı) kaylûlede (gündüz uykusunda) olan kimseler iken gelivermiştir.
5 . Azâbımız onlara geldiğinde: “Gerçekten biz zâlimlerdik!” demelerinden başka çağırışları (ve yalvarışları) da olmadı.
6 . İşte kendilerine (peygamber) gönderilenlere (ne amel işlediklerini) mutlakā soracağız, (gönderilen) peygamberlere de (teblîğ edip etmediklerini) elbette soracağız!
7 . Artık (yaptıklarını) kendilerine bir ilim ile (bütün teferruâtıyla bilerek) mutlakā anlatacağız; çünki (biz, onlardan) gāib (habersiz) değildik.
1- “Sûrelerin başlarındaki hurûf-ı mukatta‘a (Elif, Lâm, Mîm gibi tek tek yazılan harfler) İlâhî bir şifredir. Hâs abdine (husûsî kulu Hz. Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm’a) onlarla bazı işâret-i gaybiye (gizli işâretler) veriyor. O şifrenin miftâhı (anahtarı) o abd-i hâs’dadır (ASM). Hem onun veresesindedir (vârisi olan âlimlerdedir). Kur’ân-ı Hakîm, mâdem her zaman ve her tâifeye (topluluğa) hitâb ediyor. Her asrın her tabakasının hissesini câmi‘ (içine alan) çok mütenevvi‘ vücuhları (çeşitli yönleri), ma‘nâları olabilir. Selef-i Sâlihîn (Sahâbe, Tâbiîn ve Tebe‘-i Tâbiîn) ise, en hâlis parça onlarındır ki, beyân etmişler.” (Mektûbât, 29. Mektûb, 241)
“الٓمٓ: Üç harfiyle üç hükme işârettir. Şöyle ki: Elif, هٰذَا كلَامُ اللّٰهِ اْلاَزَلِيُّ[Bu, Allah’ın ezelî kelâmıdır] hükmüne ve kazıyesine; Lâm, نَزَلَ بِه۪ جِبْر۪يلُ [Onu Cibrîl indirdi] hükmüne ve kazıyesine; Mîm, عَلٰي مُحَمَّدٍ عَلَيْهِ الصَّلَاةِ وَالسَّلاَمُ [Muhammed (ASM)’a] hükmüne ve kazıyesine remzen ve îmâen (remiz ve îmâ ile) işârettir.” (İşârâtü’l-İ‘câz, 29)