Hüseyin ÇEŞİTCİOĞLU
Kürt Sorunu Türk'ün de Sorunu
بِاسْمِهٖ سُبْحَانَهُ
وَاعْتَصِمُوا بِحَبْلِ اللّٰهِ جَم۪يعاً وَلَا تَفَرَّقُواۖ وَاذْكُرُوا نِعْمَتَ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ اِذْ كُنْتُمْ اَعْدَٓاءً فَاَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِكُمْ فَاَصْبَحْتُمْ بِنِعْمَتِه۪ٓ اِخْوَاناًۚ وَكُنْتُمْ عَلٰى شَفَا حُفْرَةٍ مِنَ النَّارِ فَاَنْقَذَكُمْ مِنْهَاۜ كَذٰلِكَ يُبَيِّنُ اللّٰهُ لَكُمْ اٰيَاتِه۪ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ
"Hep birlikte Allah'ın ipine (İslâm'a) sımsıkı yapışın; parçalanmayın. Allah'ın size olan nimetini hatırlayın:
Hani siz birbirinize düşman kişiler idiniz de O, gönüllerinizi birleştirmişti ve O'nun nimeti sayesinde kardeş kimseler olmuştunuz.
Yine siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken, oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle açıklar ki doğru yolu bulasınız." (Âl-i İmrân-103, Diyanet Vakfı Meali)
"(Allah) buyurdu ki: “Ey Nuh! O (oğlun isyan ettiği/ iman etmediği için) senin ailenden değildir. Çünkü o kötü işler yaptı. İçyüzünü bilmediğin bir şeyi yapmamı benden isteme! Sana cahillerden olmamanı tavsiye ederim.” (Hud Suresi 46.ayet)
Resülullah (sav) şöyle buyurmuştur:
"Irkçılığa çağıran bizden değildir. Irkçılık davası uğruna savaşan bizden değildir. Irkçılık davası uğruna ölen bizden değildir." (Ebu Davud, Edeb, 111-112)
***
"Hem fikr-i milliyette bir zevk-i nefsanî var, gafletkârâne bir lezzet var, şeâmetli bir kuvvet var. Onun için, şu zamanda hayat-ı içtimaiye ile meşgul olanlara “Fikr-i milliyeti bırakınız” denilmez.
Fakat fikr-i milliyet iki kısımdır:
"Bir kısmı menfidir, şeâmetlidir, zararlıdır. Başkasını yutmakla beslenir, diğerlerine adâvetle devam eder, müteyakkız (şüpheci/ paranoyak) davranır. Şu ise, muhasamet ve keşmekeşe sebeptir."
"Müsbet milliyet, hayat-ı içtimaiyenin ihtiyac-ı dahilîsinden ileri geliyor. Teâvüne, tesanüde sebeptir; menfaatli bir kuvvet temin eder, uhuvvet-i İslâmiyeyi daha ziyade teyid edecek bir vasıta olur."
Üstad Said Nursi'nin gazilik madalyası. (İstanbul Rüstem Paşa Medresesi Arşivi)
"Şu müsbet fikr-i milliyet, İslâmiyete hâdim olmalı, kal’a olmalı, zırhı olmalı; yerine geçmemeli.
Çünkü İslâmiyetin verdiği uhuvvet içinde bin uhuvvet var; âlem-i bekàda ve âlem-i berzahta o uhuvvet bâki kalıyor. Onun için, uhuvvet-i milliye ne kadar da kavî olsa, onun bir perdesi hükmüne geçebilir.
Yoksa onu onun yerine ikame etmek, aynı kal’anın taşlarını kal’anın içindeki elmas hazinesinin yerine koyup, o elmasları dışarı atmak nev’inden ahmakane bir cinayettir." (Bediüzzaman Said Nursi/ Mektubat, Yirmi Altıncı Mektup, Üçüncü Mebhas, Üçüncü ve Dördüncü Mesele)
***
Ülkemizde Kürt meselesinin kökü 19. yüzyıla kadar dayanır. Bir tarafta Fransız İhtilali'yle (1879) oluşturulan milliyetçilik, öbür yandan imparatorlukların korunma saikiyle merkezi otoriteyi güçlendirmesi ve karşılıklı itme çekmelerle bugünlere ulaştık.
Bu yazı, hapisteki bir genel başkanın ırk/millet merkezli görüşleri üzerine kaleme alındı.
24 Ekim 2020 tarihli Serbestiyet'te Demirtaş'ın görüşlerine mukabil/mütekabil bir açılım maksadı taşımaktadır.
Yazının ana başlıkları ve cevaplarımız kısaca şöyle:
"Kürtlerin yaşadığı sorunlara Kürt sorunu denir. Yani sorun Kürtler değil, Kürtlere yaşatılanlar ve bundan meydana gelenler bütünüdür."
Demirtaş'ın şu tesbiti ne kadar doğru ve adil?
1-
"Sorun kürtlerde değil, yaşatılanlar ve bundan meydana gelenler bütünü"yse;
-Sorun yalnız Türkler de mi? Yeni kurulan rejim de mi?
Bu rejim Türklere imtiyazlı ve adil mi davrandı?
Öyleyse; sıkıyönetim mahkemelerinde şapka vb. için asılan, hapsedilen yüzlerce binlerce Türk'ü nasıl ele alacağız?
-1985'e kadar Risale-i Nur okuduğu için hapiste, sorguda, karakolda şehid olan, zindanlarda çürüyen Nur talebesi Türkler neden zulüm görüp haksızlığa uğratıldı?
2-
"İlk soru
I love you
Ich liebe dich
Je vous aime
Ez ji te hez dikim."
- Bu ifadelerde kısaca; seni seviyorum yazılı. Son cümle de Kürtçe.
"Son cümleyi anlayamadınızsa; Kürt sorununuz var" diyor Demirtaş.
- Evet Türk'üm diyenlerin belli bir çoğunluğu Kürtçe "seni seviyorum" cümlesini günlük hayatta anlayıp konuşabilmeli.
Vatan millet kardeşliği için bu çok yerinde ve doğru bir iletişim olurdu ama olamadı.
- Peki Cumhuriyetle artarak süren; isyan/bastırma, kalkışma/darbe sürecinde Kürtçe anlama/konuşma imkan ve ortamı oluşabilir miydi?
- Suçlu Türkler ve devlet demek kolay. Fakat bu kargaşa ve kalkışmalar; yüzde yüz zaruri, kaçınılmaz mıydı?
Sonuçta birlik ve kardeşliğe ne kazandırdı?
Mesela; rahmetli Şeyh Said, Said Nursi'ye adamını gönderip destek isteyip, iknalı, izahlı, ret cevabı alınca neden geri adım atmadı/ atamadı?
Said Nursi'den daha alim daha mücahid daha evliya biri miydi?
Takipçileri bu kalkışmanın muhasebesini hiç yaptılar mı?
Bugün Kürt davasına verdiği zararı görebiliyorlar mı?
Takip ettiğim kadar odunumun parası demeye devam ediyorlar.
- Peki 1975'ten beri 47 senedir açık dış destekle sürdürülen, Stalinci sosyalist PKK terör sağnağında; "Ez ji te hez dikim" sözünü kim söyleyip kim dinliyebilirdi?
Özellikle; 1980 öncesi Kürt demokratik siyaseti ve gelişen Kürt kültürel hareketlerini de hatırlamalıyız. Demokrat, barışçı belediye yönetimlerini unutamayız.
Bu süreç devam ederken PKK niye sahneye sürüldü?
Neden PKK başı; bu barışçı, kültürel, demokrat süreci sabote etti veya ettirildi?
47 yılda terör olmasaydı; Kürt sorunu çözüme daha yakın mı uzak mı olurdu?
Vatansever demokrat Türkler bu soruna daha çok sahip çıkar mıydı çıkmaz mıydı?
3-
"Bir başka soru
Bulgaristan’daki soydaşlarımız
Azerbaycan’daki soydaşlarımız
Kıbrıs’taki soydaşlarımız
Almanya’daki soydaşlarımız
Sizce yukarıda soydaşlarımız denilerek kastedilenler kimlerdir?
Bu kez bildiniz. Evet, Türkler.
Şimdi Anayasa’nın 66. maddesine bakalım. Şöyle yazıyor: “Türk Devletine vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes Türk’tür.”
Oysa sizin “Türkler” diye yanıtladığınız sorudakilerden hiçbiri Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı değil. Peki o halde, Anayasa’da Türklük kavramı vatandaşlık bağı olarak tanımlanmışken neden Türkiye dışındaki Türklerle soy bağı kurulup onlara “soydaş” deniliyor. Bir mantık hatası yok mu?
Aslında yok çünkü Türklük gerçekte bir üst kimlik değil, bir etnik kimliktir.
Kadim bir ulusu tanımlar. Eğer öyle olmasaydı Irak’taki Kürtler neden soydaşımız olmuyor da Bulgaristan’daki Türkler soydaşımız oluyor?
Çünkü Bulgaristan’daki Türkler etnik olarak Türk. Dolayısıyla soydaş sayılıyorlar.
Onlar soydaş da Suriye’deki Kürtler, Irak’taki Kürtler, İran’daki Kürtler, dünyanın dört bir yanındaki Kürtler neden soydaş değiller?
Bunda bir mantık hatası yok mu? Yine bildiniz, yok" demiş.
- Yukarda tırnak içinde yazılanların izahı bu köşeye sığmaz fakat kısaca:
- Bu dört ülkedeki insanların ezici çoğunluğu saf Türk mü karışık Türk mü?
Saf Kürt mü karma Kürt mü?
Bir kişi çıkıp saf ırkını 3 yüzyıl önceye götürüp ispatlayabilir mi?
Mesela; Almanya'da, Kıbrıs'ta başka ırk ve milletle evlenen Türk ve Kürt hangi milletten sayılmalı?
- O ülke anayaslarına göre mi millet sayılıyorlar yoksa, şahsi aidiyet hislerine göre mi millet sayılıyorlar?
Türk/Alman, Kürt/Alman melezi bir vatandaş size göre hangi milletten olur?
Milliyet, psikolojik bir duygu ve kendini hangi millete ait hissedersen, o milletten olur musun olmaz mısın?
Misal kırma Kürt ve Türklerin milliyetine kim karar verecek?
Çünkü Kıbrıslı soydaş dediğinde de; ırk karışımı girer; Rum/Türk, Türk/İngiliz gibi.
Öyleyse saf bir soydan bahsedemeyiz?
Peki saf bir Türk ve Kürt soyu var mıdır?
Mesela; Ziya Gökalp, Abdullah Cevdet, Bediüzzaman Said Nursi, Selahattin Demirtaş; saf Türk mü Kürt mü Zaza mıydı?
Kürdistan kurulursa; Kürdistan dışındaki Kürtler, anayasal Kürt mü, soydaş Kürt mü, gönülbağı Kürdü mü olacak?
Peki Kürdistan içinde kalan; baba Kürt ana Laz, çocuk Türk olan aileler hangi milletten olacak?
Baba Arap ana Kürt, dede Türk ebe Çerkez torun Türkse bu aile hangi milletten olmalı?
Türk; Alpaslan'dan beri bir üst kimliği ifade etti ve imparatorluk oldu.
Cumhuriyetle birlikte bir ulus bir ırk/etnisite olması istendi ama; Said Nursi ve talebeleri bu hedefi alabora etti.
Türk ve Kürt ırkçıları bu ırklaşmayı; ısrarla dayanışarak sürdürmeye çalışıyorlar.
Varsayalım; Kürdün resmi soydaşlığında problem var.
Peki fiili durum ne acaba?
Mesela; Türk-Kürt evlilikleri, demografik yapı kaynaşması, işbirliği, dayanışma...
Mesela Edirne'de Türk-Kürt evliliği ne kadar, soydaş Bulgar/soydaş Türk evliliği ne kadar biliyor musunuz?
Diyarbakır'da ne kadar Edirneli yaşıyor, okuyor, çalışıyor ve kimlerle evli, çocukları kendini hangi ırktan görüyor?
Bunların kırmasına hangi ırktan, hangi milletten diyeceğiz?
Vatansever, milliyeperver, müslüman bir Kürt, bu özellikleri taşımayan bir Türk'ten daha fazla benim soydaşım milletimden.
Ya sizin için; tersi geçerli mi?
Bu his ve düşünceme dair roman çapında hatıra ve yaşanmışlık anlatmayı gereksiz görürüm.
4-
"Türkiye’de Kürtçe eğitim verilmiyor.
Türkiye’de Kürtçe eğitim verildiğini düşünenler yanılıyor. Sadece, haftada iki saat Kürtçe seçmeli ders var ve o derslerin seçilmemesi için de hemen her şey yapılıyor.
Bakın, geçtiğimiz haftalardaki atama döneminde Kurmanci lehçesine iki ve Zazaki lehçesine de bir öğretmen kontenjanı açıklandı" demiş.
- Tamam devlet bir yerden başlamış millet de destekliyor, peki siz ne yapıyorsunuz?
TRT Kürdi, Kürtçe kaynak eser yayınları, müzik ve kültür imkanlarına rağmen?
Siz ortamı ılımlı ve olumlu yapmak adına neler yaptınız?
Geçenlerde güzel bir çıkış yaptın, terörü onaylamadın tamam. Ama bu fikrinin arkasında kimlerle ne kadar duracaksınız.
Diyarbakır'da insanları gece sokağa çağırıp onlarcasının öldürülmesi hafızamda capcanlı.
Peki; sen terörü durdurmak adına hapsi, tehditleri göze alabilecek misin?
Değilse ben sana niye inanıp güveneyim!
Üstad Nursi'nin medresesi olan mağraya tepeden inerken kayıp "eyvahh davamm!" diye haykırdığı Van Kalesi. (1914 yaz ayı olmalı)
Said Nursi, Gandi, Selahaddin Eyyübi, Nureddin Zengi, Yavuz Sultan Selim, İdris-i Bitlisi yeterli örnek ve rehber değil mi bizlere?
Selahaddin'in kardeşinin adın neden Turan Şah biliyor musun?
Hangi devlet isyanla, şiddetle yola getirildi?
Hangi devlet; kardeş halkların dayanışmalı talepleri karşısında durabildi, durabilir?
Yüzyıl daha geçse de binlerce yıllık bir devlet; düşmana topuzluk yapan bir örgüte boyun eğer mi?
Eğse bile; bu millet pes eder mi?
Öldürmekle bir millet veya bir halk biter mi?
Karamanoğlu'na bey olmaktansa; Osmanlıya er olmak yeğdir diye bir atasözü var.
Kürdistan'a başkan olmaktansa; büyük Türkiye'ye hizmetçi olmak yeğ değil midir?
Türkiye vatandaşları göçebelikten gelme olduğundan; güvenlik her şeyin üstündedir.
Tüm canlılar için de öyle.
Türk için de Kürt için de Zaza için de, Kafkasyalı ve Balkanlı için de.
Güvenliksiz savaş ortamında; hangi dil eğitimi bekliyorsunuz?
İnsanlar demeyecek mi; dil eğitiminden sonra ayrı bir millet ve devlet kuracaklar?
Denmeyecek mi; Kürtçe tamam da Türkçeyi bunların illerinde nasıl öğrenecek ve öğreteceğiz?
Doğu şehirlerine Kürt illeri diyorsunuz, Kürtlerin göçerek çokça yaşadığı batı ve kuzey illeri de Türk illeri mi?
Öyleyse bu iller neden Kürt illerine dönüşüyor, demografisi değişiyor?
5-
"Kafkasya’dan geldim.
Trakya’dan geldim.
Kapadokya’dan geldim.
Kürdistan’dan geldim.
Yukarıdaki cümlelerin hangisi tüylerinizi diken diken etti?" diyorsun.
-Kürdistan ismi ülke ve millet geleceğini tehdit ediyor diye algılanıyor.
Öyleyse Kürdistan'ı tehditsiz hava sahası, kader coğrafyası yapmalıyız?
Kim yapacak bunu siz, önce ve özellikle siz.
Terörle aranıza amasız fakatsız duvar örüp, her bedeli ödemeyi göze alıp güven verene kadar.
O zaman Türkler sana destek vermezse; terör zamanı yerine barış zamanından başka kaybın olmaz.
O zaman bin bedduayla Türklere her sitemi edebilirsin.
O zaman Kürtçe kimsenin ve devletin derdi olmaz.
6-
"Mesela Alparslan’ın, 1071’de Malazgirt’e geldiğinde Kürdistan beyliklerinden hiç gocunmadan destek istediğini ve Kürdistan’ı duyduğunda tüylerinin diken diken olmadığını biliyor musunuz?"
- Alpaslan 1071'de Kürdistan'dan değil, müslüman Kürtlerden, Dıyarıbekirlilerden yardım istedi. O zaman Kürdistan ismi yoktu.
Çünkü Amedli müslümanlar; Bizanstan uzun süre ve daha fazla eziyet çekiyor ama güçleri yetmiyordu.
Türklerin Malazgirt Savaşı, Kürtlerin canına minnet ve kurtuluş savaşıydı.
Türklerin ki ise; fetih ve ümmet savaşıydı.
Bu savaş; 1000 yıllık bir huzur sağladı ama ağırlıklı olarak Türklere, kan bedeli ödetti ve nüfusu kırıma ve zaafa uğradı. Özellikle güneydoğu yüzyıllarca savaş görmeden nüfusu kırılmadan yaşadı.
7-
"Kürt sorununu silahsız, şiddetsiz, çatışmasız oturup konuşarak, birbirimizi anlayarak, anlatarak, anlaşarak barış içinde çözmeliyiz.
Nihayetinde, bu insanları dağa biz çıkarmadık; bu uygulamalar, zulümler çıkardı. Şimdi bırakın ölmeyi ve öldürmeyi, diyalog ve müzakereyle hepsini dağdan indirelim diyoruz.
Biz bunu dediğimiz için “terör yandaşı” olarak yaftalanıyoruz, biliyor musunuz? Biliyorsunuzdur.
Bizler, Kürt sorununun çözümü için iktidarla aynı yöntemleri önermiyoruz.
Bizim HDP olarak silah, şiddet, çatışma dışında bir çözüm önerimiz var.
Cumhuriyetin ikinci yüz yılına bir ay kala, ülkemizde evrensel çağdaş standartların uygulanmasını istiyoruz. “Türkçeden başka dil konuşulmaz” anlayışını kabul etmiyoruz." diyorsunuz.
- Genel anlamda doğru sözler amma; bu insanları siz dağa çıkarmadınız öyle mi?
HDP büroları ne için çalıştı öyleyse?
Hendek savaşlarından sonra bu çağrıya kim neden inansın?
Kürt şehid yakınlarına bir sor bakalım ne diyor?
O zaman; dağdan adam indiren Diyarbekir analarına destek verin yanında olun bakalım!
İktidarla aynı yöntemleri önermiyorsunuz ya PKK ile ilişkiniz?
Hadi rahatlıkla "PKK ile yollarımız ebediyyen ayrıldı" deyin bakalım.
Haksız yere hapis yatan, suçsuz yere ceza çeken hangi haklı dava zafere ulaşmadı ki?
Said Nursi ve mücadele tarihçesi size hiç bir şey anlatmıyor mu?
Terörbaşı gibi Üstad Nursi'yi; Türk'ün elindeki en güçlü sosyokültürel silah olarak mı görüyorsunuz?
Hiç olmazsa; garip Anadolu çocuklarının öldürülmesine engel olabilirsiniz PKK olmazsa.
Ama haklı talep ve meşru mücadelenize; Türklerden kitle desteği alıp, hakiki kardeşlik haklarına sahip olursunuz; Osmanlı ve A. Selçuklu'da olduğu gibi..
***
Münâzarât:
“Emin olunuz biz Kürtler başkalara benzemiyoruz. Yakînen biliyoruz ki, toplum hayatımız Türklerin hayat ve saadetinden neş’et eder.’’
“Levh-i Mahfuz açılsa ancak hakiki unsurlar (ırklar) birbirinden tefrik edilebilir. Öyle ise, hakikî unsuriyet fikrine, hareketi ve hamiyeti bina etmek, mânâsız ve hem pek zararlıdır.
Onun içindir ki: Menfî milliyetçilerin ve unsuriyet-perverlerin reislerinden ve dîne karşı pek lâkayd birisi, (Ömer Seyfeddin) mecbur olmuş, demiş: “Dil, din, bir ise; millet birdir.”
Madem öyledir. Hakikî unsuriyete değil; belki dil, din, vatan münâsebatına bakılacak. Eğer üçü bir ise, zaten kuvvetli bir millet; eğer biri noksan olursa, [mesela dil] tekrar milliyet dâiresine dahildir...” [Kürtler de dahil!] (Mektubat)
"Elhâsıl, Sultan Selim'e biat etmişim, onun ittihad-ı İslamdaki fikrini kabul ettim.
Zira o, vilâyat-ı şarkiyeyi ikaz etti, onlar da ona biat ettiler. Şimdiki Şarklılar, (Kürtler) o zamandaki Şarklılardır.
Bu meselede seleflerim; Şeyh Cemaleddin-i Efganî, allâmelerden Mısır Müftüsü merhum Muhammed Abduh, müfrit âlimlerden Ali Suavi, Hoca Tahsin ve İttihad-ı İslamı hedef tutan Namık Kemal ve Sultan Selim’dir ki demiş:
İhtilâf ü tefrika endişesi,
Kûşe-i kabrimde hattâ bîkarar eyler beni;
İttihadken savlet-i a’dayı def'e çaremiz,
İttihad etmezse millet, dağdar eyler beni...”
(Bediüzzaman Said Nursi, Tarihçe-i Hayat)
Bediüzzaman Said Nursî'nin kendi Kürtçesi ile Kürt Teavün ve Terakki Gazetesinde yazdığı (1909) "Bediüzzaman Saidi Kürdî'nin Nesayihi (Nasihatı)" yazısı. Süleymaniye Yazma Eserler Kütüphanesi.
Ey Gelî Kurdan!
Îttîfaqê de quwet, îttihadê de heyat, di biratîyê de seadet, hukûmetê de selamet heye. Kapika îttihadê û şirîta muhebbetê qewî bigrin, da we ji belayê xilas ke.
Qenc guhê xwe bidinê, ez ê tiştekî ji we re bibêjim:
Hûn bizanin ku sê cewherê me hene; hifza xwe ji me dixwazin.
Yek İslâmiyet: Ku hezar hezar xûna şehîdan, buhayê wê dane.
Ê duduyan Însaniyet: Ku lazim e em xwe nezera xelqê de, bi xizmeta eqlî, ciwanmêranî û însaniyetî, xwe nîşanî dunê bidîn.
Ê sisîyan Millîyeta me ye: Ku meziyetê da me; ê berê ku bi qencîyê xwe sax in, em bi karê xwe, bi hifza millîyeta xwe, ruhê wan qebra wan de şad bikîn.
Piştî wê, sê dijminê me hene, me xerab dikin:
Yek feqîrtî ye: Çil hezar hemmalê Îstenbolê delîlê wê ye.
Ê duduyan cehalet û bêxwendinî: Ku hezar ji me da yek 'qazete' nikarin bixwînin, delîla wê ye.
Ê sisîyan dijminî û îxtilaf e: Ku ev edawet, quweta me wunda dike, me jî musteheqê 'terbîyê' dike û hukûmet jî ji bêînsafîya xwe zulm li me dikir.
Ku we ev seh kir, bizanin çara me ev e ku: Em sê şûrê elmas bi dest xwe bigrîn. Ta ku em her sê cewherê xwe ji dest xwe nekîn û her sê dijminê xwe ser xwe rakîn.
Û şûrê ewil: Mearîf û xwendin e.
Ê duduyan: Îttifaq û muhebbeta millî ye.
Ê sisîyan: Însanê bi nefsa xwe şuxla xwe bike û mîna sefîlan ji qudreta xelkê hêvî neke û pişta xwe nedetê.
Û wesîyeta paşî: Xwendin, xwendin, xwendin...
Desthev girtin, desthev girtin, desthev girtin...
Molla Said.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.