Ramazan BALCI
Kuşatılmış Vatan
Ecdadımız en azından üç asır İngilizlerle savaştı. Bizler de en az bir asır İngiliz tarihçilerin yalanları ile savaşmak zorunda kalacağız!
Adetin fevkinde bazen okuyucularla paylaşmak zorunluluğu duyduğumuz konular oluyor. Bu hafta son çalışmalarımdan biri hakkında yapılmış bir röportajı okumuş olalım!
Sultan Abdülhamid ve Mısır
Dünya siyasetini yönlendiren yerler hep boğazlar olmuştur. Geçmiş yüzyıllarda Akdeniz’in kapısı olan Cebel-i Tarık Boğazı dünya hakimiyeti için son derece önemliydi. Aynı şekilde Karadeniz boğazları Osmanlı tarihinin kilit noktasıdır. İmparatorluğu mahveden Osmanlı Rus savaşlarının tamamı boğazlar için yapılmıştır.
Geçen yüzyılın dünya siyasetini belirleyen boğazı ise Süveyş kanalıdır. I. Cihan harbinin en önemli hakimiyet savaşları bu kanal için yapılmıştır denilebilir.
Kısaca Mısır tarihsel önemini sürdürmektedir.
Son günlerde Mısır’da neler oluyor, dünya yeniden mi şekillenecek! Süveyş’in güvenliği kendisine emanet edilen Mısır nereye gidiyor.
Türkiye’nin yakın geleceğini yakından ilgilendiren bu konuları Mısır üzerinde ayrıntılı çalışmalar yapan Dr. Ramazan Balcı’ya sorduk.
Hocam sizin Mısır’ın Osmanlı’dan koparılması üzerinde ayrıntılı çalışmalar yaptığınızı biliyoruz. Mısır’da son on günde yaşanan olaylar ile geçen yüzyılda yaşananlar arasında bir ilişki kurulabilir mi?
Mısır’ın Osmanlıdan koparılması özel bir işgal yöntemi ile gerçekleştirilmiştir. Bu model cihan harbinde Osmanlı’nın tasfiyesinde tekrar edilmiş ve son olarak Irak’ın Amerikan güçleri tarafından işgali için kullanılmıştır.
28 Şubat süreciyle birlikte hayata geçirilmeye çalışan ve moda deyimle Ergenekon yapılanması adı verilen son hamle Mısır’ın işgali için geliştirilen modelin bir çok yönden kötü bir kopyasıdır.
Diğer yandan özellikle Irak’ın işgali, askerî işgalin pek kârlı bir yöntem olmadığını ortaya koymuştur. Bunun yerine mümkünse idarî işgal, o değilse siyasî işgal devreye girmektedir. Her üç durumda esas gözden kaçırılmaması gereken şey ekonomik işgalin sürekliliğidir.
Bu bağlamda Mısır’da bugün yaşananlar ele alındığında Arabî hareketinde olduğu gibi sokağın tekrar harekete geçirildiğini görmekteyiz. Sokak hareketleri bir araçtır, ancak oyunun arka planında kimin olduğu önemlidir. Tarihi söylemle Mısır Mısırlıların olacak mı?
Kendimizi sokak hareketlerin etrafında oluşturulan iyimserlik büyüsüne kaptırmaz isek daha mantıklı düşüne biliriz. Islah hareketleri, programlı bir ihya hareketiyle uzun soluklu çalışmalar sonrasında meyvesini verirler. Görünen o ki Mısır’da sürdürülen dışa bağımlı yönetim kabuk değiştirecek, ancak Mısırlılar sözde özgürlüklerini borçlu oldukları yeni aktörlere bedel ödemeye devam edecektir.
Bir tarihçi olarak son bir yüzyıllık zaman çerçevesinde Osmanlı’dan kopuştan günümüze kadar Mısır’a baktığınızda bu ülkenin geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Mısır 1882 yılından sözde bağımsızlığını kazandığı 1922 yılana kadar ağır bir İngiliz egemenliği altında yaşadı. İngiliz varlığı örtülü olarak 1970’li yıllarda yerini Amerika’ya bırakıncaya kadar devam etti.
Ayrıntıya girmeden gücünü kendi halkından almayan yönetimlerin, hakim güçlerden birine dayanmak zorunda kaldıkları ve ülkelerinde milli bilincin uyanmasını önleyici tedbirler aldıkları bilinmeyen bir durum değildir. Batılı güçler için Mısır Mısırlılara bırakılmayacak kadar önemlidir. Ekonomik potansiyeli, tarihi tecrübeleri ve stratejik konumu açısından dünyanın süper gücü olma istidadı taşıyan Mısır’ın önemli bir varlık gösterememesi, üzerinde düşünülmeye değer..
Bu açıdan Mısır halkı Türkiye ile benzer bir kaderi paylaşmıştır. Batı güdümlü yönetimler halkın önünü açacak, eğitim seviyesini artırıp bunu halkın genelini kapsayacak şekilde yaygınlaştıracak tedbirler almak yerine, bütün güçlerini önlerine konan batılı modelleri halka zorla kabul ettirmek için kullandılar. Türkiye Özallı yıllarda bu kıskacı kırma yönünde önemli gelişmeler sağladı. Benzerî bir gelişmenin Mısır’ın iç dinamikleri ile başlamış olmasını görmek büyük bir mutluluk verirdi. Ancak olayların sokakta başlaması, yakın gelecek için sıkıntıların devam edeceğini göstermektedir.
Mısır’daki kargaşadan dün kim karlı çıkmıştı bugün kimler karşı çıkacak?
Halkın sıkıntılarını ve yabancı varlığından kaynaklanan milliyetçi tepkileri sokağa emanet ettiğinizde, buradan sağlıklı bir çözüm çıkarılması imkansız hale gelir. Nitekim Arabî hareketi ile sokağa dökülen milliyetçi subaylar sonuçta Mısır’ı İngiliz hakimiyetine bırakmak zorunda kaldılar. Bu kargaşada aktörlerin çok farklı olduğunu sanmıyorum, İngiltere, Amerika ve İsrail üçlüsünün neler yaptığına dikkat etmek gerekir. Eğitim problemlerini çözememiş, güçlü bir aydın sınıf üretememiş, sahip olduğu ekonomik potansiyeli dünyaya hakim güçlerin ortak menfaatleri ile uyum içinde harekete geçirememiş bir ülkede bu kargaşanın iyi bir sonuç üreteceğini hayal etmek bana göre aldatıcıdır. Sonuçta bana yeni bir işgal modeli ile tanışacağız gibi geliyor!
Türkiye ne yapmalı? Osmanlı’dan dolayı Mısır’da bir tasarrufumuz var mı?
Türkiye özellikle İsrail’in bölge için atacağı adımlara dikkat etmelidir. Yeni durumdan Türkiye’nin bölgenin normalleşmesi için üstlendiği rolü değersiz kılmak için yararlanmak isteyecektir.
İngilizler özellikle Osmanlı’nın Mısır’ı sömürdüğü tezini ileri sürerek Türkler aleyhinde kuvvetli bir çevrenin yetişmesini sağlamıştır. Oysa Osmanlı’nın tarih boyunca Mısır’dan aldığı vergilerin toplamı, günümüz açısından bir yıllık İngiliz sömürüsünün toplamından daha azdır. Tarihi hatıralar bu yönüyle Mısır’la yakınlaşma önünde ciddi bir engeldir. Mısır için bölgenin lideri olma hayali, gerçek bir varlık olmanın ötesinde Türkler aleyhindeki İngiliz oyununun bir parçasıdır.
Buna rağmen Türkiye’nin ortak menfaatleri nazara vererek, ortak yatırımlara ve eğitim hizmetlerine öncelik vermesi, Mısır’da kalıcı bir etki bırakma açısından son derece önemlidir.
Mısır Osmanlı’dan ayrıldıktan sonra neden hiç huzur bulamadı. Mısır’da şu an Osmanlı’ya bakış nasıl?
İslam tarihini ele alırken ya da İslam medeniyetinin çöküş nedenlerini tartışırken, batının saldırgan tutumuna gereğinden fazla atıfta bulunulmamalıdır. Esas nedenin İslam aleminin sürdürülebilir halkın genelini içine alan yaygın bir eğitim modeli üretememesi ve bilimsel yarıştan kopması olduğu unutulmamalıdır. Bu iki tespit açısından Mısır’a bakıldığında işlerin kolayca düzelemeyeceği ortadaydı. Osmanlıdan kopan ülkelerin bağımsızlığı esasen sözde bir bağımsızlıktı.
Mısır’a hakim olan İngiliz siyaseti Arap ırkçılığını ve Osmanlı düşmanlığını ön plana çıkaran bir siyaset izledi. Takip eden süreçte Nasır, Sedat ve Mübarek dönemleri Arap ırkçılığını esas alan yönetimlerdi. Bu durumda Mısır’da Osmanlı sevgisinden bahsetmek biraz tuhaf kaçar. Üstelik muhalif hareketlerden İhvan hareketi siyasal İslam karakteri açısından saltanat yönetimlerine eleştirel bir bakış açısı ortaya koydu.
Her şeye rağmen Türkiye’nin bugün üzerine aldığı misyon Arap alemi için yeni bir model olma şansına sahiptir. Bu misyon sağlıklı işletildiğinde tarih bilincinden güç alacağı ya da doğru bir bakış açısı ile sömürgeci güçlerin empoze ettiği tarih anlayışını tashih edeceğinde şüphe yoktur.
Yukarıdaki olumsuz tespitler daha çok okumuş sınıf için geçerlidir. Halkın böyle bir meselesi yoktur. Onlar gönüllerindeki marifet sırrıyla eskiden beri Osmanlı’ya ve Türk halkına dost kaldılar.
Biraz da kitabınızdan söz edelim. Mısır’ın Osmanlıdan kopuşu niçin önemliydi.
Osmanlı devleti uluslararası siyaseti İngiltere ile birlikte yürütüyordu. Bunun sebebi Osmanlı mülklerindeki İngiliz menfaatlerine göz yumulması karşılığında Osmanlı toprak bütünlüğünün İngiltere tarafından korunmasıydı. Mısır elden gidince her iki tarafta bu politikayı değiştirecekti. Sultan Abdülhamid, askerî bir tepki ortaya koymasa da uluslararası ilişkilerde yavaş yavaş İngilizlerden uzaklaşmış, Alman sermayesini Anadolu’ya çekmeye çalışmıştı. Bağdat hattı ile Alman sermayesinin Anadolu’ya girdiğini gören İngiltere, bölgedeki asıl rakibinin Rusya değil Almanya olduğunu anlamakta gecikmedi. Klasik doğu politikasını değiştirme ihtiyacı duydu. Artık Osmanlı toprakları üzerindeki Rus taleplerine karşı çıkmayacaktı.
Sonuçta Feraşet-i Şerife Vekili Ahmed Esad Efendi’nin ön görüsü gerçekleşmiş oldu. Arabî’ye yazdığı mektupta “bu iki ülkeden biri giderse diğeri yaşayamaz” demişti. Gerçekten de Mısır İslam alemindeki kayıpların bir anahtarı oldu. Cihan harbine gelindiğinde İngilizler Osmanlı Hilafet Devletine Mısır üzerinden sevk ettikleri ordularla saldırdılar. İngilizler İskenderiye’yi üs haline getirmişler, gerek Çanakkale savaşını gerekse Filistin cephesini Mısır’dan ikmal etmişlerdi. Şayet Mısır İngiltere’nin elinde olmasaydı, İmparatorluğun bölgede savaşı kaybetmesi mümkün olmazdı.
Bu kadar önemli bir kayıp karşısında Sultan Abdülhamid niçin askerî bir seçenek geliştiremedi?
Mısır’ın Osmanlı’dan koparılması ve bu ülkede Arap hilafetinin ilan edilmesi, İngilizlerin öteden beri şantaj maksatlı olarak dile getirdikleri bir projeydi. Sultan öncelikle bu sorunu diplomatik yollarla çözmeye çalıştı. Askerî bir müdahale çok defa yaşandığı gibi gizli tahriklerle büyük kayıplara yol açabilecek bir savaşa dönüşebilirdi.
İngilizler imparatorluğun doğu sınırlarını Ruslara karşı korumak vaadi ile 4 yıl önce Kıbrıs’ı almışlardı. Osmanlı için Rus tehdidi aynen sürüyordu. İngilizler her an bu garantörlükten vazgeçebilirlerdi. Rusların saldırıya geçmek için bahane üretmeleri zor değildi.
Osmanlı Devleti bu yüzden dünyanın herhangi bir yerinde İngiltere ile nüfuz yarışına giremezdi. İngilizlerin Mısır’da tasvip etmedikleri herhangi bir pozisyon Rusları harekete geçirebilirdi.
Osmanlı ordusunun ülke sınırlarını koruyacak güçte olmadığı bilinmeyen bir durum değildi. Bu durumda haçlı ittifakını bozmaktan başka bir çare yoktu. Ama Sultan çok ayak sürümesine rağmen bunu başaramadı. Çünkü İngiltere Avrupa devletlerini Osmanlı toprakları üzerinden ayrı ayrı tatmin etmişti.
Ayrıca Mısır’da gelişen milliyetçi akımın dillendirdiği talepler Sultanı rahatsız eden şeylerdi. İmparatorluğun etnik yapısı milliyetçi fikirlere müsaid olmadığı gibi Mısır’da ortaya çıkan meclis talebi, Sultanın İstanbul’da bastırmaya çalıştığı bir hastalıktı!. Mısır’a gönderilecek askerlerin Arabî’nin fikirleri ile geri dönmesi istenilmeyen bir durumdu.
Mısır’ın elden çıkması pahasına, imparatorluğu tehlikeye atacak bir savaşa girilmeyecekti. İşin perde arkasında Avrupa devletlerinin hiç biri Mısır’da Osmanlı askeri istemezlerdi. Gazetelere düşen haberlere göre “Türk askerinin Mısır’a getirilmesi konusu, Almanya’nın girişimleri sayesinde Fransa ve İngiltere tarafından reddedilmişti.” Buna göre senaryo baştan yazılmış, perde perde sahnelenmişti. Bu oyunda Osmanlı’ya yer yoktu.
Siz Arabî hareketinin İngilizlere karşı yapıldığını yazıyorsunuz! Oysa yine sizin aktarımlarınıza göre İngilizler bu hareketi Osmanlı aleyhine yapılmış bir hareket olarak tarih kitaplarına yazmışlar?
Evet maalesef İngilizler bunu çok yerde yaptılar. Sudan’da, Yemen’de, Kuveyt, Katar, Umman ve Cezayir’de İngiliz nüfuzu ve batı yağmacılığına karşı ortaya çıkan tepkiler ve direniş hareketleri, Osmanlı devleti aleyhine yapılan hareketler olarak uydurma tarihlere yazıldı.
Ecdadımız en azından üç asır İngilizlerle savaştı. Bizler de en az bir asır İngiliz tarihçilerin yalanları ile savaşmak zorunda kalacağız!
Vataniler hareketi tamamen batı sömürüsü ve İngiliz işgaline karşı ortaya çıkan bir hareketti. Halkın büyük bir kısmı ısrarla Osmanlı askeri istiyordu. İngilizlerin kontrolünde çıkan bir iki gazetenin dışında Osmanlı varlığından rahatsız hiç kimse yoktu. Mısırlılar Osmanlının varlığından değil bilakis meydanı batılı güçlere terk etmesinden rahatsızdılar. Söz gelimi Portsaid muhafızı İsmail Hamdi Paşa, Osmanlı askerî sevkiyat memuruna “Padişahın bu lütfundan mahrum kalırsak Cenab-ı Hakkın murad-ı ilahisinden başka sığınacak kapımız kalmayacak” demiş, Mısır’ın İngilizler eline düşme korkusunu dile getirmişti.
Üstelik Arabînin topladığı Mısır ordusuna karşı savaşan asker İngiliz askeriydi.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.