Latin Amerika tercüme ettiğim risaleleri okuyacak
Risale-i Nurları İspanyolcaya çeviren Vacide (Lorena Lara), bu esnada yaşadıklarını tevafukları kaleme aldı
Risale Haber-Haber Merkezi
Risale-i Nurları İspanyolcaya çeviren Vacide (Lorena Lara), bu esnada yaşadıklarını tevafukları kaleme aldı. Nefsiyle ve şeytanla giriştiği mücadelede önüne çıkan işaretlere değinen Vacide, tercümeleri bitireceğini yazdı.
Kıymetli Kardeşlerim,
Risale-i Nur’un tercümesini yaparken başımdan geçen hadiseleri kelimelerle nasıl izah edebilirim, bilemiyorum...
Bazen, bir günün sonunda bir risalenin tercümesini bitiriyorum ve ertesi gün kaldığım yerden devam ediyorum. Fakat devam ettiğimde, çevirisini yapmam gereken risale, ya başımdan geçmekte olan bir olaya ya da üzüldüğüm bir duruma cevap veriyor. Mesela, bir gece bazı sıkıntılarımdan dolayı çok kızgındım, aynı günün sabahında, Üstadımızın zorluklar karşısında sabırlı olmak hakkındaki, her şerde bir hayır vardır sözlerini çevirmem gerekliydi. Bu Nur-u Kur’an’ın tecellisi, her zaman tam da ihtiyacım olan anda geliyordu. Bu tevafukları o kadar çok yaşadım ki hepsini yazmak çok vakit alır.
Tercümeye başladığımda, İngilizce öğretmeni olarak da çalışıyordum. Ve geçen yıl, dağların arasında başka bir şehre taşındım ve bir yıl boyunca bütün mesaimi sadece Risale-i Nurların tercümesine ayıracağıma dair söz verdim. Fakat bilmiyordum ki, bu bir yıl boyunca benim ve ailem için çok sıkıntılar olacaktı. İyisi ile kötüsü ile her şey için her zaman Allah’a şükür etmek zorunda olduğumu ve başka insanların çektikleri sıkıntıların yanında benimkilerin o kadar da büyük olmadığını düşünmeme vesile olmasıyla, Risale-i Nur benim için büyük bir nokta-i istinad oldu. Çünkü her şey öğrenmeme, gelişmeme ve “O”na yaklaşmama vesile oluyor. Bir defasında, çok problemlerim olduğu bir zamanda tercümeyi bırakıp öğretmen olarak çalışmaya devam etmeyi düşündüm. Bu günlerde, kardeşlerin yardımının yanında, ne yapmam gerektiği konusunda bana yol gösteren bir rüya gördüm.
ÜSTAD HAPİSHANEDE BULUNDUĞU BİR ZAMANDA PATLAYAN SOBA HADİSESİNİ OKUDUĞUMDA
Rüyamda, bazı insanlar beni hapsetmek için bir yere götürüyorlardı fakat o yer bir hapishane değil eşyasız bilinmeyen bir evdi. Beni, çok sıcak bir günde, pencereleri kapalı ve içinde sadece yanan bir soba olan bir odaya kilitlediler. Beni orada alıkoyanlar sobanın yanında durmam gerektiğini söylüyorlardı. Ve ben, rüyamda, Üstad masum olduğu halde onu hapse attıklarını ve cezalandırdıklarını düşünüyordum. Uyandığımda, şikâyet etmemem gerektiğini ve her şeye rağmen tercümelere devam etmem gerektiğini gösteren bir işaret olduğunu düşündüm. Bu rüyadan haftalar sonra, Ondördüncü Şua’nın tercümesini yaptım. Üstad hapishanede bulunduğu bir zamanda patlayan soba hadisesini okuduğumda rüyamı hatırladım ve tercümelere devam ettiğime sevindim.
Bundan birkaç ay sonra, yaklaşık bir yıldır görmediğim manevi kardeşlerimin memnuniyet verici ziyareti oldu. Bana 2013 yılından bahsettiler. Onlara, çevirilere devam etmek istediğimi fakat daha az vakit ayıracağımı onun yerine öğretmenliğe geri dönmek istediğimi söyledim. Onlarla bu konu hakkında çok konuştuk, bana devam etmemin gerektiği noktasında çok ısrar ettiler. Fakat o anda onlara bir cevap vermedim. Karar vermeden önce, biraz düşünmek için bana biraz vakit verin dedim çünkü sonradan değiştirmek isteyeceğim bir şey söylemek istemedim. Böylece, Arjantin’in farklı şehirlerindeki insanlara Risale-i Nurları ulaştırmak için onlar seyahatlerine devam ettiler. Yani, benim cevabımı almadan gittiler.
Fakat tam da o günün gecesinde başka bir rüya gördüm. Bu sefer şenlik bir yerdeydik. Çok kalabalıktı. Çok uzun bir masa vardı. Bazı insanlar oturmuş sohbet ederken diğerleri de yemek yiyorlardı. Herkes çok mutlu ve mütebessim gözükmekteydi. Masanın bir başında Abdullah, onun sol tarafında ben ve benim önümde ve Abdullah’ın sağında da bir genç vardı. Sonradan Müslüman olan herkesin orada olduğundan ve bu insanların onun için orada bulunduğundan çok müteşekkir olduğunu söylüyordu. Abdullah, kendisine değil Allah’a şükretmek gerek diyordu. Fakat o genç ona teşekkür etmekte ısrar ediyordu ve dedi ki; Buradaki herkes İspanyolca Risale-i Nur’u okudular ve bu yüzden İslamiyeti seçtiler. O zaman ben o gence dedim ki; biz sadece tohumları ekiyoruz, başka da bir şey yapmıyoruz. O tohumları yetiştiren ve insanların kalplerini İslam’a sevkeden Allah’tır.
BÜTÜN LATİN AMERİKA’DAKİ ÜLKELERİN RİSALE-İ NUR ESERLERİNİ BENİM TERCÜMELERİM VESİLESİ…
Bu rüyanın sabahında artık cevabım hazırdı. 2013, inşaallah, İngilizceye çevrilmiş olan bütün risalelerin İspanyolcaya çevrildiği yıl olmalıydı. Cevabımı vermek için kardeşlerimi aradığımda tabi ki çok mutlu oldular. Fakat daha da önemlisi bu rüya vesilesi ile iki şey öğrenmiş olmamdı. Birisi, tevazuyu devam ettirmek ki tek yaptığımız tohumları serpmek. Diğeri ise, hakikaten de bu yapılan hizmetin başkaları için ne kadar önemli olduğunu bilmiyor olmamız. Bu kitapları kimler okuyacak ve onların hayatlarında nasıl inkılâplar yapacak bilemiyoruz. Bunu, yani bütün Latin Amerika’daki ülkelerin Risale-i Nur eserlerini benim tercümelerim vesilesi ile okuyacak olmalarını düşündüğümde büyük bir sorumluluk hissettim ve hemen bir yıl daha, öğretmenlik yapmaksızın bütün mesaimi Risale-i Nur Külliyatının İspanyolca lisanına çevrilmesine ayırmayı kabul ettim. Belki de, bu benim “hayatımın vazifesi” diye düşünüyorum. Allah, kalbimin takip edeceği yolları biliyor fakat bu rüyadan sonra bence mesele artık o kadar vazıh olmuştu ki, ben bu çevirileri yapmak zorunda olduğu kanaatindeyim.
Ve böylece yolumuza devam ediyoruz. Asa-yı Musa Mecmuasından sonra Büyük Sözleri bitirdik ve Şuaların da tamamlanmasına bir kaç sayfa kaldı. Bütün bunların yanında, bazı sıkıntılarım çözümsüzlüklerini koruyor ve yenileri de çıkıyor. Güçlü bir insanım fakat çok da değil. Kaderin hükmüne de razı olduğum halde, çoğu zaman kendime soruyordum ki; hiç kimseye bir kötülüğümüz dokunmamasına rağmen neden başımıza gelen bu sorunları çözemediğimizi anlayamıyordum. Ve bir gün Arif ile konuşurken bana dedi ki, belki bu musibetler bir nevi keffaretizzünub, ya seni daha beterlerinden muhafaza etmek içindir ya da belki de hayatında eksik olan birşeyler vardır. Bu son cümleyi, yani “belki de hayatında eksik olan birşeyler vardır” söylerken onun ne düşündüğünü bilmiyorum fakat ben o anda hayatımdaki eksik olan şeyin ne olduğunu anladım.
SANKİ ÜSTADIMIZ DİREK OLARAK BANA KONUŞUYORDU
Anlatması uzun sürecek olan birçok nedenden dolayı bir süredir namazı terk etmiştim. Bütün gün namaz kılan Müslümanlar görmüştüm fakat sonrasında kötü şeyler yapıyorlardı ki; bu bende büyük bir hayal kırıklığına neden oluyordu ve düşünüyordum ki, eğer sonrasında haram ve kötü işler yapıyorsan demek bütün gün namaz kılmak bir fayda vermiyordu. Bu kadar riya bana namazı terkettirdi, fakat Allah’ı değil. Allah’a şükrederek, Kur’an okuyarak her zaman O’na çok yakın hissettim. Risale-i Nur’dan namazın öneminden ve farz oluşundan bahseden namaz ile alakalı parçaların tercümesini yaparken çok utanıyordum... Ama tabi ki ben bunları bilgisayar başında çevirmekteydim, belki de neden dolayı utanç hissettiğim sorulabilir ve ben bunu tam olarak izah edemem ama sanki Üstadımız direk olarak bana konuşuyordu ve bir Müslüman olarak vazifemi yerine getirmemekliğimden dolayı Allah’tan çok korkuyordum. Aynı zamanda ruhen ızdırap da çekiyordum, hem de çok... Çünkü ruhum namaz gibi çok kıymetli birşeyi kaybetmişti. Ben 12 seneden bu yana Müslümanım ve Risale-i Nur’ların tercümesine başlayana kadar bu meseleyi pek de düşünmemiştim. Kusuru olduğunu bilen bir insanın bunun hakkında kimse ile konuşmak istememesi gibi.
BU RİSALE-İ NUR’UN BANA KAZANDIRDIĞI EN ÖNEMLİ ŞEYDİ
Namaza beş yıllık bir aradan sonra yeniden başladım. Müslüman olarak ilk namaza başladığım andaki aynı aşkla. Gaflette bulunduğum bu yılları Allah’ın affetmesini ve nefsimin arzularını terketmek için Allah’a dua ediyorum. Bir kaç gün sonra başka bir rüya gördüm. Ben bir camide bembeyaz kıyafetler içinde, dizlerime kadar yetişen uzun bir örtü ile mesture olarak namaz kılıyordum. Ve benim önümde konuşmakta olan ve namaz kılmayan bir kadın vardı ve konuşması ile benim huşumu bozmasına sinirlendim. Fakat hal böyle iken, ben namaz kılmaya devam ediyordum. Kalbimde hiçbir şüphe ve vesvese olmaksızın söyleyebilirim ki, bu Risale-i Nur’un bana kazandırdığı en önemli şeydi; GAFLETTEN UYANMAK ve Allah’ın bizden istediği ve layıkıyla yeniden O’na intisab etmek...
YAZDIĞIM CÜMLELERİ ÜSTAD'IN SÖYLEDİĞİNİ DUYUYORDUM
Üstad’ın, her milletin kendi içerisinden birisi çıkacağını ve Risale-i Nur’u o lisana çevireceğini söylediğini ve bazı hadiselere binaen benim doğru kişi olduğumu kardeşlerim bana çok defalar söylemişlerdi. Çevirilere henüz başladığım yaklaşık bir buçuk yıl öncesinde, bir öğleden sonra evde yalnız olduğum bir zamanda, 21.lema, ihlas risalesinin çevirisini yaparken çok garip bir durumla karşılaştım. Cümleleri monitörde İngilizcesinden okurken, ellerim klavyede İspanyolca olarak yazıyordum. Yazarken klavyedeki harflere bakmadığım için, sadece yazıyı okuyordum. Ancak birden farkettim ki, her zamankinden çok daha hızlı yazıyorum ve sanki birisi cümleleri bana söylüyor, ben de yazıyorum. Sübhanallah, ben sadece yazıyordum. Hatta yazdığım cümleleri Üstad'ın söylediğini duyuyordum. Müthiş bir şaşkınlık içerisindeydim ki, bir süre durmak zorunda kaldım. Bir klavyeme baktım bir de monitöre, sonra da etrafıma baktım. Bu yaşadığımın ne olduğunu tam olarak bilmiyorum. Sadece ne hissettiğimi biliyorum. Bunu kardeşlere anlattığımda onların ne kadar da duygulandıklarını ve bunun bu tercümeleri yapması gereken doğru kişinin ben olduğumun bir alameti olduğuna inandıklarını hatırlıyorum. Ben daha ziyade, bu yaşadığım hadiseden biraz korkmuştum. Zira bu bir hayal miydi neydi anlayamamıştım ve kafam çok karışmıştı. Şimdi bütün bu olanlar ve olmaya devam eden hadiselerden ve gördüğüm rüyalardan sonra kardeşlerin bu hadiseyi onlara anlatmamdan sonraki hissiyatlarını anlıyorum.
En son rüyamda bazı işaretler nevinden güzel şeyler var ve ben hissediyorum ki o benim tövbelerimin bir cevabıdır ve İnşaallah, bu halis dualarım kabul edilmiştir. Fakat rüyamda önemli bir detay da var ki; o da konuşarak bizim namazımızı ifsad etmek isteyen kişiydi. Bazen bu ses şeytanın sesi olabilir ama sanırım bu bizim her zaman mücadele etmemiz gereken nefsimiz. Bu ses yapmamız gereken şeylerden bizi uzaklaştırmak için her zaman bize konuşuyor. Bence bu en büyük mücadele. Çünkü acziyetimiz ve zaafiyetimiz çok büyük, çünkü ihtiyacatımız çok fazla... Bu mücadele çok büyük çünkü bizler çok küçüğüz her dakika her an hak ya da batılı seçmek durumundayız ya da bırakalım nefsimiz istediğini seçsin ve eğlenmemize bakalım...
RİSALE-İ NUR İSLAMİYETİ NİYE SEÇTİĞİMİ HATIRLADIM
Risale-i Nur ile benim yolum olan İslamiyeti niye seçtiğimi hatırladım ve bu uhuvvet muhabbetini tekrar hissettim ki bu kardeşlik nesebi kardeşlikten daha ileri... Namazdaki huzuru ve onun muhafazasını tekrar hissettim, anladım ki ne neler yaşadıklarımız ne de başkalarının neler yaptıkları önemli değil. Herkes Allah’a yakın olarak, imanını artırarak bunun meyvelerini ahirette almak için hayatına devam etmeli.
Sizlere kalbi muhabbetlerimi gönderiyor ve ruh-u canımla teşekkür ediyorum,
Vacide (Lorena Lara)
30 Ocak 2013
Merlo, San Luis, Arjantin
XXX
Queridos hermanos,
¿Cómo puedo explicarles con palabras las cosas que me pasan mientras traduzco Risale-i Nur al español?
A veces termino a la tarde en una parte y al otro día sigo. Pero cuando sigo, siempre la parte que tengo que traducir me da una respuesta de algo que me está pasando o algo que estoy sintiendo. Por ejemplo, una noche que estaba muy enojada por algunos problemas que tenía, a la mañana tengo que traducir las palabras de Ustad sobre tener paciencia ante las adversidades, que siempre hay algo bueno en lo malo. Ese reflejo de la luz del Corán, siempre viene a mí en el momento en que lo necesito y me pasó muchísimas veces con muchos temas diferentes. Sería muy largo contar todos los ejemplos.
Cuando comencé a traducir, también trabajaba como profesora de inglés. Y el año pasado, al mudarme a otra ciudad en las montañas, prometí dedicarme solamente a traducir Risale-i Nur durante un año. Lo que yo no sabía, era todas las dificultades que yo y mi familia íbamos a pasar durante ese año. Risale-i Nur fue un pilar para sostenerme mientras tanto y para pensar que mis dificultades no son tan grandes como las que tienen otras personas y que siempre tengo que agradecerle a Allah, por lo bueno y por lo malo, porque todo sirve para aprender, para crecer y para acercarme a Él. En un momento, con tantos problemas que tenía, pensé en dejar de traducir y volver a trabajar como profesora. En esos días, además de la ayuda de mis hermanos, tuve un sueño que me indicó qué tenía que hacer.
En mi sueño, algunas personas me llevaban presa pero no en una cárcel sino en una casa desconocida y sin muebles. Me encerraban en una habitación que tenía las ventanas cerradas y sólo había una estufa encendida, pero era un día muy caluroso. Y la gente que me tenía allí me decía que debía quedarme allí parada frente a la estufa. Y en mi sueño, yo pensaba “cosas como estas le hicieron a Ustad, lo encerraron y lo castigaron siendo inocente”. Cuando me desperté, pensé que no debo quejarme y que ese sueño había sido una señal de que a pesar de todo, debía seguir haciendo las traducciones. Varias semanas después de ese sueño, hice la traducción del Rayo 14, y cuando leí sobre la explosión de la estufa en la cárcel donde estaba Ustad, recordé mi sueño y me puse feliz de haber seguido adelante.
Algunos meses después de eso, tuve la grata visita de mis hermanos del alma que no veía por casi un año. Ellos me hablaron sobre 2013. Yo les dije que quería seguir traduciendo, pero menos horas porque quería volver a trabajar como profesora. Ellos me insistieron mucho y hablamos mucho también, pero no pude darles una respuesta en ese momento. Les dije que me dejaran pensar un poco antes de decidir porque no quería decirles algo que después quisiera cambiar. Así, ellos siguieron su camino, llevando Risale-i Nur a otras provincias de la Argentina. Se fueron sin mi respuesta.
Pero esa misma noche, tuve otro sueño. Esta vez estábamos en una fiesta. Había mucha gente. Había una mesa larga, muy larga. Algunas personas estaban sentadas charlando y otras personas estaban paradas sirviéndose comida. Todos se veían muy felices y sonrientes. En la punta de la mesa, estaba sentado Abdullah, a su izquierda estaba sentada yo y frente a mí, a la derecha de Abdullah, estaba sentada una mujer joven que le decía a él que estaba muy agradecida porque por él estaban todos aquí celebrando ya que todos los que estaban allí se habían convertido al Islam. Entonces Abdullah le decía que no es gracias a él sino gracias a Allah. Pero ella insistía en agradecerle a él, y le dijo que todos ellos habían leído Risale-i Nur en español, y por eso habían elegido el Islam. Entonces yo le dije a la mujer, que nosotros sólo sembramos una semilla, nada más. Que es Allah Quien la hace crecer y guía los corazones de las personas hacia el Islam.
A la mañana siguiente, ya tenía mi respuesta… El 2013 será, insha Allah, para terminar de traducir al español todas las partes de la colección que tenemos en inglés. La respuesta claro que puso felices a mis hermanos cuando los llamé, pero lo más importante es comprender esas dos cosas de mi sueño: la primera, mantener la humildad, ya que sólo es una semilla lo que plantamos; y la segunda, que realmente no sabemos qué tan importante es esto para los demás, no podemos imaginar quién leerá estos libros y cómo afectarán sus vidas. Cuando pensé en esto, en todos los países de Latinoamérica que leerán Risale-i Nur a través de mis traducciones, sentí una grandísima responsabilidad que acepté inmediatamente. Tal vez esta sea la misión que tenga en mi vida. Allah sabe los caminos que seguirá mi corazón, pero después de ese sueño, para mí está claro que esto es lo que tengo que hacer.
Y así, seguimos, después de terminar La Vara de Moisés, terminamos Palabras y sólo faltan unas páginas para terminar Rayos. Mientras tanto, en mi vida seguían los problemas sin solución y se sumaban problemas nuevos… Soy una persona fuerte, pero no tanto. Me pregunté muchas veces por qué nos pasan estas cosas si somos una familia que no le hacemos mal a nadie, aceptando el Decreto Divino, pero sin entender cómo no podíamos resolver esto que nos pasaba. Entonces, hablando con mi hermano Arif, él me dijo “tal vez sean pruebas para purificar tus pecados, o para salvarte de otras cosas peores, o tal vez hay algo que está faltando en tu vida”. Yo no se qué pensó él cuando me dijo esta última frase “algo está faltando en tu vida”, pero yo sí pensé en algo directamente sin decírselo.
Por muchos motivos que serían largos de explicar, hace tiempo me alejé de la oración. Vi a tantos musulmanes rezando todo el día y haciendo cosas horribles después, que en mi corazón tuve una gran decepción y sentí que rezar todo el día no servía de nada si después cometían actos malos, ilícitos y corruptos. Tanta hipocresía me alejó de la oración, no de Allah. Siempre me sentí muy cerca de Allah, agradeciéndole, rogándole y recitando el Corán. Mientras traducía las partes de Risale-i Nur donde se habla del salat, de su importancia y de su obligación, sentía mucha vergüenza… Pero claro, yo traduciendo sola frente a mi computadora, tal vez se pregunten vergüenza de qué, y no puedo explicarlo bien, pero yo sentía que Ustad me hablaba a mí directamente y sentí muchísimo temor de Allah por no cumplir con mi obligación como musulmana. También sentí pena, mucha pena, por mi alma, porque mi alma perdió algo tan valioso como la oración. Hace 12 años que soy musulmana, y hasta que comencé a traducir Risale-i Nur, no había pensado en esto otra vez. Como alguien que sabe que tiene una falta y no quiere hablar de eso con nadie.
Hace un poco más de un mes, después de casi 5 años de no rezar, comencé nuevamente, con el mismo amor que sentí la primera vez que recé como musulmana. Pidiéndole a Allah que me perdone por esos años de estar dormida y de dejar que los deseos de mi alma me ganen. Pocos días después, tuve otro sueño. Yo estaba rezando en una mezquita, vestida toda de blanco, con un hijab largo que me llegaba hasta las rodillas. Y delante de mí había, una mujer hablaba y no estaba rezando, y yo me enojaba porque molestaba con su charla la concentración del rezo, pero aún así, yo seguía rezando. Sin dudas, sin ninguna duda en mi corazón, esto es lo más importante que me sucedió con Risale-i Nur: DESPERTAR y conectarme nuevamente con Allah como Él nos pide y como Él merece.
Muchas veces los hermanos me dijeron que Ustad dijo que habría una persona en cada nación para traducir Risale-i Nur y que habría señales para saber si era la persona correcta. Al principio, cuando recién empecé a traducir, hace más de un año y medio, una tarde estaba sola en mi casa escribiendo mientras miraba la pantalla de la computadora cuando de repente me di cuenta de que no estaba traduciendo sino que escuché claramente la voz de un hombre como si me dictara lo que tenía que escribir. Recuerdo que cuando les conté esto a los hermanos, ellos se emocionaron mucho y creían que esa era la señal de que yo era la persona correcta para hacer esto. Yo más bien estaba un poco asustada porque no entendí qué pasaba, si era mi imaginación o qué. Estaba muy confundida. Ahora, después de todo lo que siguió pasando y de todos los sueños que tuve, recién ahora puedo entender la emoción de mis hermanos cuando les conté lo que me había pasado.
En cuanto a mi último sueño, tiene muchas cosas buenas como señales y yo siento que es la respuesta de Allah a mi pedido de perdón. Insha Allah, Él haya aceptado estas oraciones sinceras. Pero también hay un detalle de mi sueño que es importante: la persona que hablaba para distraer a los que estábamos rezando. A veces esa voz puede ser Sheitán, pero yo creo que es nuestra Nefs con la que más tenemos que luchar. Esa voz que nos habla siempre para distraernos de lo que tenemos que hacer, para mí esa es la lucha más grande. Porque nuestra impotencia es muy grande, porque estamos llenos de debilidades, porque tenemos muchas necesidades. La lucha es grande porque nosotros somos pequeños y a cada minuto, a cada instante, debemos elegir si seguimos por el camino recto o nos desviamos, o nos distraemos y dejamos que elija nuestra nefs.
Con Risale-i Nur recordé por qué elegí el Islam como mi camino, volví a sentir ese amor de hermandad, más que si fueran hermanos de sangre, volví a sentir refugio y paz en las oraciones, comprendí que no importa nada de lo que pase, ni nada de lo que otros hagan, uno tiene que mantenerse allí, cerca de Allah, para aumentar la fe y seguir adelante en esta vida, y para prepararnos para disfrutar los frutos en el Más Allá.
Los quiero con el corazón y les agradezco con el alma.
Vuestra abla, siempre
Merlo, 30 de enero de 2013