Yol­cu­luk

Pen­ce­re­nin ya­nı­na otur­muş, de­rin dü­şün­ce­le­re dal­mış­tı. Bah­çe­de­ki in­cir ağa­cı dik­ka­ti­ni çek­ti. Uzun uzun bak­tı. Ağa­cın ace­le­si var gi­biy­di. Yap­rak açı­yor, çi­çe­ğe du­ru­yor­du. Ar­dın­dan lo­kum gi­bi ye­miş­ler...

Son­ra, in­ci­rin ha­yat ma­ce­ra­sı­nı, in­san mi­de­sin­de son bu­lu­şu­nu dü­şün­dü. Bu mey­ve­le­rin mi­de­sin­de­ki ölü­mü­nü, vü­cut bi­na­sın­da­ki hi­kâ­ye­si­ni ha­tır­la­dı.

Gö­zü­nü yu­ka­rı çe­vir­di. Gü­ne­şin yol­cu­lu­ğu­nu ha­ya­lin­de can­lan­dır­dı. Aca­ba ne­re­ye gi­di­yor­du bu gök gü­ze­li?

Bah­çe­si­ne ha­yat ge­ti­ren su­yun akı­şı­na bak­tı. San­ki onun da ace­le­si var gi­biy­di. “Ba­şı­nı taş­tan ta­şa vu­rup ge­zen” su­yun se­ya­ha­ti ne­re­yey­di aca­ba? Eli­ne dü­şen bir iki dam­la, yi­ne gö­zü­nü yu­ka­rı çe­vir­me­si­ne se­bep ol­du. Dağ­lar gi­bi bu­lut yı­ğın­la­rı hız­la yol alı­yor­du. Aca­ba ne­re­ye ki yol­cu­luk­la­rı?

Işı­ğın sev­da­lı­la­rı olan per­va­ne­ler, ni­çin yan­ma­ya, ölü­me ko­şar­lar?

Hz. Ham­za, Uhud’ta ne­den ölü­mün üs­tü­ne yü­rü­müş­tü?

Şu arı, ni­çin hız­la uçu­yor, yok­sa me­sa­isi­ne geç kal­ma­nın te­la­şı­na mı ka­pıl­mış?

Bu ka­rın­ca­nın da bir ace­le­si var gi­bi... Yü­kü de pek ağır. Hiç yo­rul­maz mı?

Rüz­gâr, ba­zen mel­tem olup ba­şı­mı­zı ta­rar. Za­man za­man da fır­tı­na olup der­ya­la­rı çal­ka­lar. Dev ağaç­la­rı kö­kün­den sö­küp, sa­man çöp­le­ri gi­bi ha­va­da uçu­rur...

Ne­den?

Şim­şek­ler ni­çin ça­kar? Ne­den gür­ler gök?

Şu ma­hal­le­miz­de­ki kü­çük ço­cuk han­gi dün­ya­ya göç et­ti?

Bü­tün bun­la­rı dü­şün­dü dü­şün­dü... Ar­dın­dan bir ip yu­ma­ğı gi­bi çö­zül­dü bey­ni. So­ru­la­rın ce­va­bı­nı bir bir bul­du. Ha­fif­le­di, kuş gi­biy­di.

İn­ci­r, in­san vü­cu­dun­da hüc­re ola­bil­mek için te­la­şlı.

Gü­neş yol alı­yor hız­la. Kim bi­lir bel­ki de Ce­hen­nem ate­şi­ni tu­tuş­tur­ma­ya ko­şu­yor...

De­re­le­rin çay­la­ra, çay­la­rın ır­mak­la­ra, ne­hir­le­rin der­ya­la­ra ak­ma­sı... Üm­me­ti­nin gü­nah­la­rı yü­zün­den ci­ğe­ri ya­nan Ne­bi’nin (asm) im­da­dı­na mı?

Şu bu­lut, dağ­la­rı, şer­ha şer­ha çat­la­mış top­rak­la­rı su­ya kan­dır­mak için ko­şu­yor. Bir mer­ha­met sa­hi­bi­nin em­ri­ni hay­kır­mak için gök gür­lü­yor, şim­şek ça­kı­yor...

Arı, şu dün­ya sa­ra­yı­nın mi­sa­fir­le­ri­nin ağız­la­rı­nı tat­lan­dır­mak için ka­nat çır­pı­yor.

Hava, O’nun em­ri­ni ye­ri­ne ge­tir­mek için âde­ta ye­rin­de du­ra­mı­yor.

Yu­suf Ne­bi, bu çağ­rı­ya da­ya­na­ma­mış ve bü­tün dün­ya gü­zel­lik­le­ri­ni eli­nin ter­siy­le it­miş; ölümünü istemişti.

Evet... Evet... Bü­tün yol­cu­la­rı, gül­ler di­ya­rı­na da­vet eden bir Rab­bi­miz var...

El­ham­dü­lil­lah... El­ham­dü­lil­lah...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.