M. Nuri BİNGÖL
‘Mahzun mabed’den ‘mesrur mabed’e-3
Ayasofya Camii’nin camiye tebdili İslami bir emirden ziyade temsili kıymete haiz bir gelişme. Hz. Peygamber'in (s.a.v.) övgüsüne mazhar olabilmek ümidi ile bütün mü'minlerin gönlünde bir sevda haline gelen “Konstantiniyye'nin” fethedilerek “İstanbul” yapılışının beratı ve tapu senedidir.
Konstantiniyye’nin fethiyle alakalı Hadis-i Şerifi (evkamekal) hatırlayalım: “Konstantiniyye mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden emir ne güzel emirdir, onu fetheden asker ne güzel askerdir.” Tarihi şöyle bir araştırdığınızda hadis müfessirleri “konstantinopol” (Konstantinin şehri) şehrinden muradın önce Dımeşk (bugünkü Şam) olduğunu, hadiselerin göstermesiyle de asıl zahiri adının Konsantiniyye olan İstanbul olduğu, Fatih’in İstanbul sonrası yıllarında ve Kanuni’de ise “Kızıl Elma” manasındaki “Konsantinepol”un “Roma olduğu görülecektir. Hadisteki şehir adı mutlak bir has isim değil, şehrin sıfatı olduğu kanaatı bende de ağırlık kazanıyor.
Zira usul-i hadis alimleri bir hadisin “en sahih” olduğunu anlamanın bir yolunun Sahabe-i Kiram, Umumi yer isimleri dışında adet, kat’i tarih ve has isim verilip verilmemesine bakılması gerektiğini beyan ediyorlar.
Ayasofya bir bayraktır. Camiye tebdili ve müzelikten çıkarılması bu açıdan mühimdir. İman-küfür/Hilal-Haç mücadelesinde imanın küfre, Hilalin Haça galibiyetinin tescilidir. Ayasofya Camii'nin maruz bırakıldığı mahzun, boynu bükük ve hüzünlü hâl, yalnız Türkiye'de değil bütün Alem-i İslam'da hamiyetperver, şuurlu mü'minlerin yüreklerini dağlamış ve gönüllerini ızdıraplar içerisinde bırakmıştır.
Ayasofya Camii hakkında hassaiyeti zirvede olan Müceddid-i Zaman Bediüzzaman Hazretleri de Ayasofya Camii hakkındaki gelişmelerle yakından ilgilenmektedir. Ayasofya Camii üzerinde oynanan oyunlardan, ibadete kapatılmasından ve müzeye çevrilmesinden son derece rahatsızdır.
Devrin hakim güçlerinin ve yöneticilerin “Sen bizi sevmiyorsun, sen bize muhalifsin, sen bizim ilkelerimizi benimsemiyorsun, sen bize müracaat etmiyorsun, sen bizi adam yerine koymuyorsun, sen bize minnet duymuyorsun, zillet göstermiyorsun…” şeklindeki ithamlarına karşı şu manidar cevabı verir:
“… Kahraman bir milletin ebedi bir medar-ı şerefi ve kuran ve cihad hizmetinde dünyada bir pırlanta gibi pek büyük bir nişanı ve kılıçlarının pek büyük ve antika bir yadigârı olan Ayasofya camiini puthaneye ve meşihat dairesini kızların lisesine çeviren bir adamı sevmemek bir suç olmasına imkân var mıdır?“ (Şualar/Ondördüncü Şua)
Bediüzzaman'ın muhataplarına verdiği cevap bir ışık tayfı gibi muhteşem değil midir? Ayasofya Camiine ilave ettiği muhteşem sıfatlar, onun Ayasofya camii sevgisinin ne kadar yüce ve muazzam olduğunu göstermektir. Ayasofya camiini puthaneye çevirenleri sevmediğini ilan ediş şekli ve kullandığı üslup, onun Ayasofya Camiinin ibadete kapatılarak müzeye çevrilmesin- den ne kadar çok müteessir olduğunu göstermektedir.
CHP`nin Ezan-ı Muhammedi`yi yasaklamasına karşı, Demokrat Partinin Ezanı Arapça asıl haline dönüştürmesi ve serbest bırakmasını alkışlar ve bu müsbet icraatlarından dolayı DP`yi tebrik ederek, müsebbiplerini “İslam Kahramanı” olarak tavsif eder. Bediüzzaman, Menderes ve arkadaşlarına Ezanı aslına çevirmekle büyük güç kazandırdıklarını belirterek; Ayasofya`yı ibadete açmalarını ve Risale-i Nurun neşrini Resmen serbest bırakmalarını da tavsiye eder:
“Ezan-ı Muhammedînin (a.s.m.) neşriyle Demokratlar on derece kuvvet bulduğu gibi; Ayasofya'yı, beş yüz sene devam eden vaziyet-i kudsiyesine çevirmek ve halen İslâmda çok hüsn-ü tesir yapan ve bu vatan ahalisine âlem-i İslâmın hüsn-ü teveccühünü kazandıran, yirmi sekiz sene mahkemelerin muzır cihetini bulamadıkları ve beş mahkeme de beraatine karar verdikleri Risale-i Nur'un resmen serbestîsini dindar Demokratlar ( Buradaki bir sıfat değil has isimdir. Türkçe imla kaidelerini bilen herkes büyük harfle başlayan bir kelimenin sıfat değil, has isim olduğunu hemen anlar. Bu isim de Menderes Liderliğindeki ve 1960 darbesiyle kapatılan, yani mazide kalmış DP’dir.) ilân etmeli ve bu yaraya bir nevi merhem vurmalıdırlar. O vakit âlem-i İslâm'ın teveccühünü kazandıkları gibi, başkalarının zâlimane kabahatları onlara yüklenmez fikrindeyim.
Dindar Demokratlar, hususan Adnan Menderes gibi zatların hatırları için, otuz beş seneden beri terk ettiğim siyasete bir iki saat baktım ve bunu yazdım.” (Emirdağ Lahikası)
Bediüzzaman, “Ayasofya'yı müzahrefattan temizleyip ibadet mahalli yapmanın” bazı Hıristiyan devletleri de memnun edeceğini belirtmektedir. Çünkü Ayasofya bir ibadethane olarak inşa edilmiştir. Samimi bazı Hıristiyanlar da Ayasofya'nın müze olmaktansa, cami olarak kalmasını ve ibadethane/mabet kimliğinin korunmasını daha doğru bulmaktadır. (Emirdağ lahikası S. 624)
Bediüzzaman, 30 senedir siyaseti terk ettiği halde, Ayasofya`nın ibadete açılması meselesinin hatırına dönemim İçişleri Bakanı Namık Gedik'i görmek için Ankara`ya geldiğini söylemektedir. Ankara da bulunduğu sırada Ayasofya Camii'nin ibadete açılması için Hükümet nezdinde bazı teşebbüslerde bulunur. Başbakan ve bazı bakanlara mektuplar yazarak Ayasofya'yı ibadete açmalarını ister.
Bundan sonrada, her vesile ile Ayasofya'nın ibadete açılmasını dile getirir. Bayram Yüksel Ağabeyi, Ankara'da bulunan Mustafa sungur ve Ceylan Çalışkan Ağabeylerin yanına gönderen Bediüzzaman Hazretleri, Bayram Ağabey ile DP Afyon Milletvekili Gazi Yigitbaşı'na bir mektup gönderir ve Ayasofya'nın açılışı için çalışma yapmalarını söyler.
Bediüzzaman'ın yaşayan talebelerinden Mehmet Fırıncı Ağabey, hatıralarında Hz. Üstadın İstanbul'un fethi hadisesini çok önemsediğini, birlikte Fethin 500. yılını kutlama törenlerini izlemeye gittiklerini ve Üstadın Fetih kutlamalarından çok keyif aldığını anlatmaktadır.
“Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılabatı içerisin- de en yüksek gür sada islamın sadası olacaktır” diyerek en olumsuz şartlarda bile yeise düşmeye- rek, çevresine sürekli olarak ümitvar olunmasını telkin eden Bediüzzaman, Ayasofya Camii'nin tekrar ibadete açılarak asli konumuna kavuşturulacağı müjdesini vermektedir.
Bediüzzaman Hazretlerinin talebelerinden Selahaddin Çelebi, Ayasofya Camii ile ilgili hatırasını şöyle anlatmaktadır:
“Üstad'ı ziyaretimin birinde Ayasofya hakkında ki düşüncelerini sormuştum. Keçeli keçeli diye güldü. Sonra birden ciddileşerek “Ayasofya Hıristiyanlığın İslamiyet'e devir ve tesliminin bir abidesidir. Bunun için kilise iken cami olmuştur. Elbette tekrar camiye çevrilecektir”dedi.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.