Marifet ilminin içinde

Lemaat ekseninde duygu çağrışımları (34)

İnsanın hayatı boyunca hiç pişman olmayacağı tek şey var; o da Yaratıcı’dan yana bakış açısını geliştirmektir. Çünkü bu bakış açısında kötülüklerin iyiliklere, huzursuzlukların mutluluklara, yalanların doğrulara dönüşmesi ve gizemlerin açığa çıkıp her şeyin netleşmesi vardır. İlk kez yapıldığında buna insan duygularının dönüşmesi de denir.

Kaynağa inmek her şeyin düğüm noktasıdır. Ne yapılırsa yapılsın yapılan her şey kaynağına inilmedikten sonra havanda su dövmektir. Başlangıç ve sonun belli olmaması kısır bir döngüdür. Ne olduğu belli olmayan bir boğuşmadır. Amaçsız bir eylem kadar insanı yoran bir şey yoktur. Anlamı olmayan bir hayat sıkıcıdır. Hiç şüphe yok ki her şeyin bir anlamı, ifade ettiği bir şeyi var. Varlıkların dilleri az çok bilinmezse bir kaos da yaşanır; bir vahşet, bir anlamsızlık, bir cehalet, bir varoluşsal yalnızlık...

Bilgisizliğin varlığımıza hükmettiği bir ortamda, güzelim çiçeğin bize gülümsemesinin farkına varamayız.  Oysa varlığından daha çok anlamı var.  Çiçek değildir yalnızca; birçok açılımlara anahtar görevi yüklenmiştir. Onda bütün çiçeklerin, bahçelerin ve baharların ifade ettiği derin sırların anlaşılmasının anahtarı var. Çiçeğin anlamı kaynağındadır. Nerden ve nasıl oluştuğu bilinmezse, neler söylediği nasıl anlaşılacak? Sanatsa şayet, bir sanatkârının olması kadar daha normal ne olabilir? Bu demektir ki her şeyde olduğu gibi çiçeği anlamlandırmanın düğüm noktası sanatkârının belli olmasıdır. Yaratıcı o sanatı bir amaç ve birilerine göstermek için yaratmış. O birileri elbette insandır. Amaç da o güzelliğin gerisinde olanın mutlak güzelliğini, zenginliğini, şefkatini ve sevgisini göstermektir. Bu mutlak kaynaktan çıkan bin bir türlü sanat eserlerinden en çok yararlanan da insandır.

Bu bakış açısı en büyük zenginliktir. Bilginin ta kendisidir. Cehalet karanlıklarını bol ışıkla gideren bir iksirdir. Çiçek bu bilgiyle anlamını bulur. Artık bu bakış açısıyla ne yapılırsa güzeldir, varlığın kaynağına doğru bir açılımdır, gizemlerin aralanmasıdır. Bu yoksa boşlukta öteye beriye vurmaktan ileri gidilemez. Bu durumda çiçek cirmi kadar değeri olur; anlamsız, amaçsız ve sessiz.

Bu bakış açısı aynı zamanda varlık âlemini anlamlandırmanın da tek yoludur. Çiçekte olduğu gibi bütün kâinatın anlamı da ortaya çıkar. Anlamlı bir çevrede anlama vakıf bir insanın keyfine dediyecek yok. İnsan bu anlamla huzur bulur. Yaratıcı yaratırken bir amaç güder. Bu amaç her şeyin doğasıdır. Bu yaratılışta asla eğri büğrü bir görüntü yoktur. Sessizlikte bile en büyük anlam saklı. Yine bu anlamla insan yaşadığı atmosferde yarınından emindir; kendini güvencede görür. Görünüşte hiçbir olağanüstü hal onu korkutamaz. Onun da bir anlamının olduğunu bilir çünkü. Bu gibiler için zindan bile anlamlıdır, hoştur; özgürlüğe asla engel olmaz.

Tevhit inancı bu nedenle bütün güzellik ve iyiliklerin başıdır. Anlamlı ve farkındalık düzeyinde yaşamanın düğüm noktasıdır. Bu bakış açısıyla nereye bakarsak aydınlanmış olur. Çevremizde karanlıkta kalan bir yer kalmaz.

Bediüzzaman, bu bakış açısına “niyet” gibi bakar. Bir anlamda bu bakış açısı, eylemlerin bilinçli olarak ortaya çıkmasına sebep olan “niyet” tir. Niyetle birçok adetler ibadet olmaktadır. Bu anlamdaki bakış açısı da her şeye fıtrata uygun bir anlam yükleyeceği için güzellik olarak ortaya çıkar. Bu anlam içinde çiçeğe bakmak bile ibadet olur, en muhteşem bir tefekkür, bir farkındalık, bir rahatlama, bir gevşeme… İşte tam bu aşamada Bediüzzaman bu bakış açısına daha bir anlam kazandırarak “Şu noktaya dikkat et!” diye muhatabı ayık tutar ve “Nasıl olur niyetle mübahâdât, ibadat; öyle, tarz-ı nazarla fünun-u ekvan, olur maarif-i İlahî” diyerek de hayatı bütünüyle anlamlandırmanın yolunu gösterir. Buna göre dış dünyayı konu edinen her ilim bir ilahi marifettir. İnsan vücudunu konu alan anatomi ile neden ilahî sıfatlar bütün incelikleriyle gün ışığına çıkmış olmasın? Fen bilimleri de, sosyal bilimler de ve gök bilimleri de böyledir. Bunları “Tetkik dahi tefekkür” diyerek de varlıklar üzerinde olan bütün araştırmaların bir anlamda ilahi marifete ulaşmanın yolu göstermesinde bir sakınca görmez.

Bediüzzaman bu bakış açısına “harfi nazar” der. Yani bu bakış açısına sahip olan, bir çiçeği eline aldığında, sanatkârı unutturmayı çağrıştıran  “Ne güzeldir” demez; sanatkârı göz ardı etmeyen “Ne güzel yaratmış?” der. İşte bu bir bilinçlilik, bir farkındalık halidir. Fıtratla bir olma halidir. Sıyak ve sıbakın gözetilerek her şeyi değerlendirmenin soylu ve erdemli bir tutumudur.

“Enfüsi tefekkür” insanı derinlemesine bir tetkikse “afaki tefekkür” de kâinatı ve onun ayrıntıları üzerinde fikir yürütmektir. İki düşünce türü de bizi bu bakış açısıyla marifet ilmine götürür. Görkemli bir manzaranın karşısında manevi duygular içinde mest olmamak mümkün mü? Büyük insanların bir dağ başından, bir ufuk çizgisinden ve bir ova uçsuz bucaksızlığından hoşlanması boşuna değildir.

Varlık âleminin her ayrıntısına yaratıcı adına bakmak marifet ilminin birinci adımıdır. Artık bundan sonraki adımlar marifet okyanusuna dalmaktır. Marifet ilminin başka kapısı da yoktur. Bu bakış açısından uzak kalanların nasıl bir cehalet içinde ve gerçeklerden ne kadar uzakta olduklarını anlamak zor değildir. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum