Medresetüzzehra sempozyumu göz kamaştırıcıydı
Yılmaz, Van'da yapılan Medresetüzzehra Sempozyumu'nu değerlendirdi
Risale Haber-Haber Merkezi
Bugün yazarı Hüseyin Yılmaz, Van'da yapılan Medresetüzzehra Sempozyumu'nu değerlendirdi. Sempozyumda iki düşüncenin öne çıktığını ifade eden Yılmaz, "Birincisi, Medresetü’z-Zehrâ’nın rûhu ve mâneviyatı Risale-i Nur’dur. İkincisi, Medresetü’z-Zehrâ cismen de mutlaka inşâ edilmelidir ve edilecektir" dedi.
Yılmaz, Medresetüzzehra'nın inşa edileceğini ancak "zaman"ı konusunda tereddütlerini izah etti.
Yılmaz'ın yazısı şöyle:
Medreset’ü-Zehrâ’nın vakti geldi mi?
Geçtiğimiz hafta sonu, sokaklarında Üstad Bediüzzaman Hazretleri’nin ilk gençliğinin parlak ve mes’ud hülyâlarının yanısıra hazîn hatıralarının da uçuştuğu Van’da idik.
Üstad’ın ömrü boyunca gâye-i hayâl edendiği ve Risâle-i Nur’a çalıştığı gibi tahakkuku için mücadele verdiği Medresetü’z-Zehra’ya vücûd verme kasdı taşıyan bir sempozyumun dâvetine koşmuştuk.
Öncelikle takdir ve teşekkürle ifâde etmek isterim ki, göz kamaştırıcı bir faaliyetti. Akademisyen, ilim adamı ile gazeteci ve yazarlardan müteşekkil yüze yakın düşünen kafanın iştiraki ile gerçekleştirilen Medresetü’z-Zehrâ Sempozyumu, Bediüzzaman’ın bu hayatî tasavvuru için atılmış en kuvvetli ve en müşahhas adımlardandı.
Üç gün boyunca devam eden bu düşünce mahşerinde birbirinden çok farklı, ama aynı bütünü zenginleştiren fikirler serdedildi. Hulâsa etmek kabil değil ama yine de bir şeyler söylemek gerekirse; iki düşünce semânın kutup yıldızları gibi öne çıkıyordu: Birincisi, Medresetü’z-Zehrâ’nın rûhu ve mâneviyatı Risale-i Nur’dur. İkincisi, Medresetü’z-Zehrâ cismen de mutlaka inşâ edilmelidir ve edilecektir.
Birinci husus, Bediüzzaman Hazretleri’nin tesbit ve târifinden ibaret. İkinci husus ise Üstad’ın vasiyetine müsteniddir. Muhtelif vesilelerle bahsin teyidi var ama Emirdağ Lahikası’ndaki şu satırlar sarih bir vasiyettir:
“Sizden şunu rica ederim ki, mâzi kıt’asına geçmek için geldiğiniz vakit mezarıma uğrayınız. O çiçeklerin birkaç tanesini, mezartaşı denilen, kemiklerimi misafir eden toprağın kapıcısının başına takınız. Yâni, İhtiyar Risalesinin On Üçüncü Ricasında beyan ettiği gibi, Medresetü’z-Zehranın mekteb-i iptidaîsi ve Van’ın yekpare taşı olan kalesinin altında bulunan Horhor medresemin vefat etmesi ve Anadolu’da bütün medreselerin kapatılmasıyla vefat etmelerine işaret ederek, umumunun bir mezar- ı ekberi hükmünde olmasına bir alâmet olarak, o azametli mezara azametli Van Kalesi mezartaşı olmuş. "Ey üç yüz sene sonra gelenler! Şu kalenin başında bir medrese-i Nuriye çiçeğini yapınız. Cismen dirilmemiş, fakat ruhen bâki ve geniş bir heyette yaşayan Medresetü’z-Zehrayı cismanî bir surette bina ediniz" demektir.” (Emirdağ Lâhikası; S: 344)
Bu kat’iyeti herhangi bir tereddüd veya tevil ile gölgelemenin imkânı yok: Medresetü’z-Zehrâ inşa edilecektir… Ama ne zaman?
Bu hayatî suale doğru cevap verilmediği takdirde erken bir hamlenin yarım ve akîm kalmasından endişe duyarım. Üstad’ın musavver bu buyük gâyesinin köşe taşları ve sarsılmaz sütunları Münâzarât’ta mevcudur.
Tasavvrun en hayatî maksadı: ırkçılık belâsını def ile İttihad-ı İslamı tesis etmekdir. Tâlî ama hayatî maksadlarının mühim bir kısmı ise bölgenin Kürt ulmâ ve halkına bakar. Bunlardan çok mühim addettiğim “Altıncı Şart” aynı zamanda Medresetü’z-Zehrâ’ya behemehâl bir devlet resmiyet ve teminatı da kazandırmak ister:
“Altıncı şart: Bir mahreç bulmak ve müdavimlerin tefeyyüzünü temin etmek; hem de mekâtib-i âliye-yi resmiyeye müsavi tutmak ve imtihanları, onların imtihanları gibi müntiç kılmak, akîm bırakmamaktır.” (Münâzarât)
Farz-ı muhâl, bütün şartlar vücûd bulmuş bile olsa, “Altıncı Şart”ın henüz uzağındayız. Medresetü’z-Zehrâ tasavvurunu hayatlandıracak siyâsî ve resmî zemin ve şartlar mevcûd değil.
Olmayacak mı? Olacak şüphesiz, hem de çok yakın bir zamanda… O kadar yakın bir zaman ki, o gün geldiğinde sair hususları bile tekmil edememiş olmaktan endişe duyuyorum. Bugün itibari ile kollar sıvanıp hummalı bir faaliyete başlansa on yılda ancak muhteva ve insan ihtiyacını hazırlamış, binalarını inşâ etmiş oluruz.
Fen ilimleri ile din ilimlerini “mezc” edip, fen ilimlerini din ilimlerinin içine “derc” etmek sanıldığından çetin ve çok zaman isteyen bir meşguliyet olacakdır. Altıbin sayfalık Külliyatın bu maksatla tesbit ve tasnifiyle iş bitmiyor, İslâmî ilimlerin tamamının bu tasavvur çerçevesinde yeniden kaleme alınması, kitablarının hazırlanması gerekiyor. Bin dört yüz yılın bu zengin terakümü içinde bu günün şartları ve Üstad’ın tasavvuruna muvafık bir müfredat çalışması yapmak bir Ahmed Cevdet cehd ve sabrını gerektirir. Sadece sabır değil, zamana da ihtiyaç var…
Sempozyumda da ifâde ettiğim gibi; Medresetü’z-Zehra hiç şüphesiz inşâ edilip hayata geçirilecek ama vakti bugün değil. Hazırlıksız yakalanmamak için yapılması gereken şey, yirmi dört saat o maksadın bütünü için çalışmakdır.
Sempozyumu gerçekleştiren Risâle Akademi, Van Valiliği ve Yüzüncü Yıl Üniversitesinin yanısıra salonları tıklım tıklım dolduran gönül ordusuna da teşekkürlerimi arz ediyorum.