Medresetüzzehra Sempozyumuna iyice kulak vermeli
Öztürk, Bediüzzaman'ın Tiflis'teki sözlerinden Medresetüzzehra Sempozyumu'nu değerlendirdi
Risale Haber-Haber Merkezi
Yeni Akit yazarı Hüseyin Öztürk, bugünkü kaosun sebebinin Bediüzzaman Hazretlerinin doğuda kurulmasını istediği eğitim modelinin yerine getirilmemesi olduğunu yazdı.
Öztürk, Bediüzzaman'ın Tiflis'teki sözlerinden Medresetüzzehra Sempozyumu'nu değerlendirdi.
Yazısı şöyle
Bediüzzaman’da Eğitim Felsefesi
Bediüzzaman Hz.leri Kurtuluş Savaşı’nda Rus ellerine esir düşünce, Tiflis civarındaki bir tepeye elindeki çubukla yerlere birşeyler çizer. Polis tepesine dikilip ne yaptığını sorar. Üstad Hz.leri de üniversitesinin planını çizdiğini söyler.
Haliyle Rus askeri güler ve şöyle der: “Burası Tiflis, senin memleketin Bitlis.” Bediüzzaman; ikisinin de aynı olduğunu ifade eder. Bugün o bölgede eğitim yuvaları vardır.
Bediüzzaman’ın özellikle doğu ve güneydoğuda; “huzur, güven ve istikrarın” sağlanması için eğitimin şart olduğuna dair mücadelesi 1907 yılında başlar. İşte Van’da düzenlenecek olan “Said Nursi Eğitim Felsefesi” başlıklı “Medresetüzzehra Sempozyumu,” o günden bugüne gelen serüvenin anlatımı olacaktır.
12-14 Ekim 2012 tarihleri arasında, Van Valiliği, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörlüğü, Risale Akademi ve Akademik Araştırmalar Vakfı tarafından düzenlenen sempozyuma iyice ve epeyce kulak vermeli.
Dünyanın hiçbir kara parçasında, bizden başka bir gecede ümmi bırakılan millet yoktur. Elinden; dini, dili, kıyafeti ve değer yargıları alınan başka toplum bulamazsınız. Üstad Bediüzzaman malum çevrelerin bu niyetlerini sezdiği için ısrarla eğitimin üzerinde durur, lakin anlaması gerekenler anlamaz, anlayanlar da niyetlerini hızlandırarak emellerine kavuşurlar.
Yirminci yüzyılın başlarında Osmanlı eğitim kurumları, değişen ve gelişen dünya şartlarını doğru okuyamayarak, çağın ihtiyaçlarına cevap verememiştir. Tanzimatla başlayan eğitimde modernleşme hamlesi; “mektep-medrese-tekke” üçgenindeki karşılıklı yabancılaşma neticesinde kutuplaşmaya sebep olmuştur.
Medreseliler mekteplileri dinsizlikle, mektepliler medreselileri cahillik ve taassupla suçlamış, bu kargaşa toplumu ümmi bırakanların işine gelmiştir. Maalesef Cumhuriyet tarihinde ise eğitim sistemi, ne ekonomik ilerlemenin gerektirdiği kalifiye işgücünü besleyebilmiş ne de ideolojik kutuplaşmaların şiddete dönüşmesini engelleyecek ahlak üretebilmiştir.
100 yıldan bu yana arayışında olduğumuz; “hedefleriyle evrensel düşünceyi, amaçlarıyla yerelliği,” yani bize özgü düşünceyi yansıtan eğitim modeli, Türkiye’de kendisine ulaşılmayı beklemektedir. İşte bu model, bundan tam 100 yıl önce, Van’da konuşulan ve İstanbul’da yankılanan yeni bir eğitim modelidir.
Bu sade ve anlaşılır eğitim modelinin sahibi Bediüzzaman Said Nursi’dir. Mektebi reddetmeden medreseyi ayağa kaldıran, ikisini de tekkenin irfanıyla buluşturan bu model için Bediüzzaman şöyle der: “Aklın nuru fünun-u medeniye (Medeniyeti meydana getiren fen bilimleri), kalbin ziyası ulum-u diniyedir (dini ilimlerdir). Bu ikisi birlikte okutulduğunda hakikat (bireysel ve toplumsal, evrensel yasalara ve psiko-sosyal gerçeklere uygunluk) tecelli eder. Ayrıştırıldığında birinden inkar, diğerinden taassup çıkar.”
Ne yazık ki bu gerçeği inkâr edenler, yıllardır milleti yokuşlarda susatıp, insanların iflahını kestiler, nesilleri birbirinden kopararak anlaşamaz ettiler. Yüreğe bencilliği, şefkate makamı, merhamete maddeyi koydular. İşte bugünkü kaosun sebebi bu kargaşadır.