Mehdî âlem-i İslâmın zulümatını dağıtabilir mi

Mehdî âlem-i İslâmın zulümatını dağıtabilir mi

Günlük Risale-i Nur dersi

Bismillahirrahmanirrahim

Âhirzamanın en büyük fesadı zamanında, elbette en büyük bir müçtehid, hem en büyük bir müceddid, hem hâkim, hem mehdî, hem mürşid, hem kutb-u âzam olarak bir zât-ı nuranîyi gönderecek ve o zat da ehl-i beyt-i Nebevîden olacaktır. Cenâb-ı Hak bir dakika zarfında beyne’s-semâ ve’l-arz âlemini bulutlarla doldurup boşalttığı gibi, bir saniyede denizin fırtınalarını teskin eder. Ve bahar içinde bir saatte yaz mevsiminin nümunesini ve yazda bir saatte kış fırtınasını icad eden Kadîr-i Zülcelâl, Mehdî ile de âlem-i İslâmın zulümatını dağıtabilir. Ve vaad etmiştir; vaadini elbette yapacaktır.

Bediüzzaman Said Nursi

Sözlük:

müçtehid: âyet ve hadisler başta olmak üzere diğer dinî delillerden hüküm çıkarma bilgi ve kabiliyetine sahip olan (bk. c-h-d) 
müceddid: yenileyici; sahih hadislerle her yüz senede bir geleceği bildirilen, dinin hakikatlerini, asrın ihtiyacına göre ders
Mehdî: (bk. bilgiler) 
Muhbir-i Sadık: doğru sözlü haber verici Peygamber Efendimiz (a.s.m.) (bk. ṣ-d-ḳ)
Rivayet: Peygamber Efendimiz’den (a.s.m.) duyulan bir haber veya hadisin aktarılması 
beyne’s-semâ ve’l-arz: yer ile gök arası
cereyan etme: meydana gelme 
daire-i esbab: sebepler dairesi (bk. s-b-b)
din-i Ahmedî: Hz. Muhammed’in (a.s.m.) dini, İslâmiyet (bk. ḥ-m-d) 
ebediyet: sonsuzluk (bk. e-b-d)
ehl-i beyt-i Nebevî: Peygamberimizin ailesine mensup ve soyundan olanlar (bk. n-b-e) 
ehl-i tefekkür: tefekkür edenler, düşünenler (bk. f-k-r)
eser-i himayet: koruma, himaye etme eseri, belirtisi 
fesad: bozukluk, karışıklık
fesad-ı ümmet: ümmetin fesada girmesi, bozulup iyi özelliklerini kaybetmesi 
halife-i zîşan: şanlı halife (bk. ḫ-l-f)
hikmet-i Rabbâniye: Allah’ın herşeyi bir fayda ve gayeye yönelik olarak, anlamlı ve yerli yerinde yaratması (bk. ḥ-k-m; r-b-b) 
hâkim: hükmeden, idareci (bk. ḥ-k-m)
icad eden: vücuda getiren, yoktan yaratan 
izale etmek: gidermek, ortadan kaldırmak (bk. z-v-l)
kemâl-i rahmet: mükemmel ve kusursuz bir rahmet (bk. k-m-l; r-ḥ-m) 
kutb-u âzam: en büyük kutup; bir çok Müslümanın kendisine bağlandıkları büyük evliyadan zamanın en büyük yol göstericisi (bk. a-ẓ-m)
muhafaza etme: koruma, saklama (bk. ḥ-f-ẓ) 
muslih: ıslah eden, iyileştiren, düzelten (bk. ṣ-l-ḥ)
mübarek: hayırlı (bk. b-r-k) 
veren peygamber vârisi olan âlim zât
mürşid: doğru yolu gösteren (bk. r-ş-d) 
mürşid-i ekmel: en mükemmel doğru yol gösterici (bk. r-ş-d; k-m-l)
müçtehid: âyet ve hadisler başta olmak üzere diğer dinî delillerden hüküm çıkarma bilgi ve kabiliyetine sahip olan (bk. c-h-d) 
nevi: tür, çeşit
teskin etme: yatıştırma, sakinleştirme, dindirme (bk. s-k-n) 
vaad: söz verme (bk. v-a-d)
vuku: meydana gelme 
zarfında: içinde
zulümat: karanlıklar (bk. ẓ-l-m) 
zât-ı nuranî: nurani, nurlu zat
âhirzaman: dünya hayatının kıyamete yakın son devresi (bk. e-ḫ-r) 
âlem-i İslâm: İslâm âlemi (bk. a-l-m; s-l-m)
ıslah etme: iyileştirme (bk. ṣ-l-ḥ) 
şeriat-ı İslâmiye: İslâm şeriatı; Allah tarafından bildirilen hükümlerin hepsi, İslâmiyet (bk. ş-r-a; s-l-m)