Mehmed Kırkıncı ve Hüsnü Bayram...

Mehmed Kırkıncı ve Hüsnü Bayram...

Bediüzzaman Said Nursî bütün hayatını istikamet üzerine yaşamış, maddî ve manevî her türlü menfaatten feragat etmiştir.

Yılmaz Dinç'in yazısı

Etrafındaki Nurlu talebeleri de bu mukaddes hizmette onun gibi istikamet üzerine olmuşlardır.

Bediüzzaman’ın etrafında hangi Nur kahramanına baksanız adanmışlığın, feragatin, fedakârlığın emarelerini görürsünüz. İşte o Nur kahramanlarından ikisi Mehmed Kırkıncı ve Hüsnü Bayramoğlu’dur

Mehmed Kırkıncı

Hayatını ilim ve irfanla milletimizin hizmetine adayan, günümüzün hakikatli bir âlimi ve Bediüzzaman Said Nursî’nin meslek ve meşrebine kemal-i sadakatle bağlı olan, Risale-i Nur talebesi olmayı büyük bir şeref bilen Mehmed Kırkıncı, Erzurumludur.

1928 yılında merkeze bağlı Güllüce köyünde doğar. Babası Celaleddin Efendi, annesi Hatice Hanım’dır. Mehmed Kırkıncı beş kardeşin ikincisi olarak dünyaya gelir. Babası küçükbaş hayvan ticaretiyle meşgul ve bu münasebetle İstanbul’a da gidip gelen ileri görüşlü bir zattır. Oğlu Mehmed’i okutmak ister. Dedelerinden tevarüs ettiği bu geleneği devam ettirmek için köylerinden ayrılır ve Erzurum’a yerleşir.

Mehmed Kırkıncı çocukluk yıllarından itibaren medrese usulüyle ilme çalışır ve çok ciddi bir eğitim alır. İlk önce mahallenin cami imamı Mehmed Efendi’den akabinde Erzurum’un meşhur siması ulema-i kibardan Mustafa Necati Efendi’den, 1946 yılından sonra Hacı Faruk Efendi’den, 1948-1951 yılları arasında Erzurum müftülerinden Solakzade Sadık Efendi’den, takip eden yıllarda da Alvarlı Efe Hazretleri’nin halifelerinden Nadir Hoca’dan ders alır. Böylece Kırkıncı Hoca genç yaşında büyük bir âlim olma şerefine erişir.

Mehmed Kırkıncı, Bediüzzaman’ı ilk defa ders okuduğu hocalarından duyar. Baba Celaleddin Efendi de oğlu Mehmed’e Bediüzzaman’dan bahseder. Böylece Kırkıncı, Bediüzzaman’a hayran olur. İsmen onu tanır ve sever. İç dünyasında onu en aziz yere oturtur. Bir gece Bediüzzaman’ı rüyasında da görünce bağlılığı ziyadeleşir. Özellikle hocası Mustafa Necati Efendi’nin Bediüzzaman’ın dillere destan kahramanlığını, ilmî dirayetini, kerametlerini anlattığı sohbetlerinden büyük feyiz alır. Kırkıncı, bu duygularla, Risale-i Nur’dan ilk önce “Münazarat” kitabını, akabinde İşârâtü’l-İ’caz’ı okur.

Dinlediklerinden ve Nur Risalelerini okuduktan sonra Kırkıncı Hoca’da Bediüzzaman’a koşup gitme ve kavuşma arzusu coşar. Kırkıncı Hoca, 1955 yılında Bediüzzaman’ı bir talebesiyle Erzurum üzerinden Samsun yoluyla ziyaret etmek için yola çıkar.

Kırkıncı Hoca, Bediüzzaman’ı Ankara’da ziyaret eder, onun mübarek elini öper. “Hoş geldiniz” iltifatına mazhar olur. Bediüzzaman, Zübeyir Gündüzalp’e Kırkıncı Hoca’nın getirdiği Sözler formasından bir müddet okuttuktan sonra Kırkıncı Hoca’nın başını okşar, selam verip tebessümle iltifatlar ederek odasına çıkar.

Kırkıncı Hoca, ziyaretten içindeki hizmet coşkusuyla Erzurum’a döner. Büyük bir şevk ve gayretle hizmet-i Kur’aniye ve imaniyeye çalışır. Risaleleri yeni baştan bir daha okur. Dersler yapar. Çevre il ve ilçelerde hizmetler küllileşir.

Kırkıncı Hoca, o günden itibaren vatan ve milletin saadet ve selameti için çalışmakta ve dine hizmet etmektedir. Kendisinin değişik zamanlarda medrese-i Yusufiye bildiği hapishane hayatı da olmuştur. İlki 1954 yılında Erzurum’da 29 gün, ikincisi 1960 yılında Sivas’ta 186 gün, üçüncüsü de 1973 yılında Erzurum’da 120 gün hizmetlerinden dolayı hapis yatar, hepsinde de mahkemesi beraatla neticelenir.

Kırkıncı Hoca’nın İnsan-Devlet ve Millet, Kader Nedir, Alevilik Nedir, Hikmet Pırıltıları, Merak Edilen Cevaplar, Nükteler, Peygamber Efendimiz gibi pek çok eseri vardır. Halen Erzurum’da yaşayan Kırkıncı Hocaefendi evlidir, çocuğu yoktur.

 Hüsnü Bayramoğlu

Bediüzzaman Said Nursî sağlığında bazı vasiyetnameler yazmış ve eserlerinde bunları neşretmiştir. Bu vasiyetnamelerinde "mutlak vekilim" diyerek tayin ettiği Nur talebeleri içinde halen hayatta olanlardan biri de Hüsnü Bayramoğlu’dur.

Emirdağ Lâhikası'nın 1. ve 2. ciltlerinde yer alan vasiyetnamelerde Bediüzzaman şöyle diyor: “Şimdi bütün talebelerin fevkinde diyerek değil, benim en yakınımda, hizmetimde olup bir derece tam tarz-ı hareketimi bilenler ve yakından görenler içinde, dört-beş adamı mutlak vekil yapıyorum. Ben ölsem veya hayatta şuursuz kalsam, Nurlara karşı hizmetimin tarzını bilerek tam yapabilsinler. Şimdilik Tahiri, Sungur, Ceylan, Hüsnü ve bir iki adam daha mutlak vekilim olarak vasiyet ediyorum.” (Emirdağ Lahikası-2, Söz Basım, s. 621)

Bediüzzaman’ın "mutlak vekilim" dediği Hüsnü Bayramoğlu, 1935 yılında Safranbolu’da doğar. Babası Hıfzı Efendi Bediüzzaman’ın has talebelerinden olup ilk defa 1942 yılında Kastamonu’da Bediüzzaman’ı ziyaret eder.1948 yılında da Bediüzzaman’la Afyon hapsinde yatar.

Soyu Horasan erenlerine dayanan ve Safranbolu Kalealtı Mevkii’nde medfun meşayih ve ulemanın torunu olan Hıfzı Efendi, iki oğlunu da hizmete vakfederek Bediüzzaman’a bağışlar. Hem Hüsnü Bayramoğlu hem de kardeşi Yılmaz Bayramoğlu, Bediüzzaman’ı Afyon hapsinden tahliye olduktan sonra ziyaret eder, dua ve teveccühlerine mazhar olurlar. Üstad ikisinin de alnından öptükten sonra kendilerine “Sizlere Kastamonu’dayken dua etmeye başlamıştım. Abdurrahman’ım yerindesiniz. Eviniz de medrese-i Nuriyedir. Yazdığınız risaleleri tashih ettim çok hizmet ettiler” diyerek pek çok iltifatlar eder.

Hüsnü Bayramoğlu, Safranbolu’ya döndükten bir sene sonra 1950 yılında Bediüzzaman’ı ziyaret için Emirdağ’a gelir. Ortaokulu yeni bitirmiştir. Babası Üstad’a gidecek bir mektubu da kendisiyle göndermiştir. O mektubu Üstad Bediüzzaman’a takdim ederek “Üstad’ım beni babam gönderdi. Devamlı olarak sizin hizmetinizde kalmak istiyorum” der. Bediüzzaman kendisini hizmete kabul buyurur ve böylece 15 yaşında Üstad’ın hizmetine girmiş olur.

Bayramoğlu, Üstad’a on yıl hizmet eder. Son dönemlerinde şoförlüğünü de yapar. Hatta Üstad’ı vefat edeceği son yolculuğunda Urfa’ya Hüsnü Bayramoğlu götürür.

Bediüzzaman’ın pek çok hususi haline vakıf, çektiği çileleri bilen, bir kez de zehirlenmesi akabinde Üstad’ının yanında ıstırabını yakinen müşahede eden Hüsnü Bayramoğlu’ndan seneler önce şunları dinlemiştim:

“Üstadımız mübarek vakitlerini asla boş geçirmezlerdi. Çok şefkatli idiler. Sünnet-i seniyeyi harfiyen yaşarlardı. Risaleleri devamlı okur ve tashih ederlerdi. Üstadımız ‘Ben bu eserimi belki beş yüz defa okumuşum. Fakat şimdi yeni okuyorum gibi istifade ettim. Çünkü inkişaf-ı imaniyenin terakkisinde hudut olmadığından her okuyuşta ayrı bir iman hali zuhur eder’ buyururlardı.”

Risale-i Nur’un müteaddit yerlerinde, kendisinden övgüyle bahsedilen, Bediüzzaman’ın evlad-ı manevisi ve vekillerinden Hüsnü Bayramoğlu, ilkokulun birinci sınıfında babasından duyarak bağlandığı Üstad’ına ve onun mukaddes davası olan İslam’a hizmetine bilafasıla kemal-i ciddiyet, sadakat ve ihlasla devam etmektedir.

Moral Dünyası Dergisi