Mehmet Akif-Said Nursi'nin ortak mücadelesi
Araştırmacı Yazar İslam Yaşar, İstiklal Marşının yazılışının 89. Yılını RisaleHaber’e değerlendirdi
Nurettin Huyut’un haberi
RisaleHaber-Araştırmacı Yazar İslam Yaşar, İstiklal Marşının yazılışının 89. Yıldönümü münasebetiyle; İstiklal Marşı’nı, Mehmet Akif Ersoy’u ve Mehmet Akif ile Bediüzzaman Said Nursi’nin bağını ve ortak yönlerini RisaleHaber’e değerlendirdi.
İşte Yazar İslam Yaşar’ın değerlendirmeleri:
"Mehmet Akif bu asrın en mümtaz şahsiyetlerinden biridir. Önemli bir şairdir. Şair olduğu için de hassas bir ruha sahiptir. O nedenle memleketin ve İslam âleminin tüm meseleleri ile ilgili bir şahsiyettir. Bu durum ona hayli hareketli bir hayatı yaşamasına neden olmuş.
Ama yaşamış olduğu döneme baktığımızda gayet ağır şartların olduğunu görüyoruz. Onun bu hassas şahsiyeti ise o ağır şartları kaldıramayacak durumda… Memleket büyük yaralar içerisinde, büyük sıkıntılar içerisinde, devlet yıkılmak üzere, millet zaten cahilliğin ve onun getirdiği yokluğun içinde kıvranıyor.
"Göçler, katliamlar, savaşlar ve bunların içinde bulunduğu materyalist bakış veya düşünce tarzı Mehmet Akif’i ister istemez bunlarla karşı karşıya bırakmış. O nedenle onun yaşantısına ve çabalarına baktığımız zaman bu meselelerle yakından ve ciddi bir şekilde ilgilendiğini görürüz.
"Bunun için yazdığı eserlerle ve çabalarla asrın insanına yön vermeye çalışmış diyebiliriz. Bu yönüyle Akif Kur’ani bir hayat yaşamış, Peygamberi Zişan’a bağlı bir ömür geçirmiş… Yaşadığı hayatında bıraktığı izler ile bunu görmek mümkün.
"O’nun yönünün Kur’an’a yönelik olduğunu söyleyebiliriz. Bütün şiirlerinde Kur’an’dan alınmış bir cihet var. Mesela ilk şiiri “Kur’an’a hitap” başlığını taşır. Oysa o dönemin şairlerinde böyle bir şey göremiyoruz. Onlar genellikle dünyadan, tabiattan, hayattan örneklerle başlar. Ama Akif öyle değil ilk şiirinde Kur’an’dan başlamış olması manidardır.
Bu nedenle günümüzdeki her insanın onu kendine örnek alması gereken şahsiyetlerden birisidir.
"O’nun memleket meseleleri ile ilgili olarak ne kadar gayretli ve önder bir şahsiyet oluşunu Kurtuluş Savaşında görüyoruz. Balıkesir’e gidip orada milli mücadeleyi ilk başlatanlardan biridir. Daha sonra bu hizmetlerinden dolayı Ankara’ya çağrılır. Oraya gittiğinde de ülkenin kurtuluşuna çareler ararken İslam birliğini esas aldığını görüyoruz. O nedenle biz Akifi hep İslam Birliğini savunan bir İslam mütefekkiri olarak görürüz.
"Çanakkale Savaşının devam ettiği yıllarda İttihad-ı İslam düşüncesiyle Hicaz’a ve Almanya’ya gidip İslam’ı bu milletin kurtuluşunun çaresi olarak gösteren konuşmalar yapar.
Yani o dönemde son derece mücadele ehli bir insan olduğunu söyleyebiliriz. Yani onu hayatı boyunca tarzı ve tavrı hep böyle geçmiştir. Bu tavrında ve tarzında hiçbir zaman değişiklik olmamıştır.
İSTİKLAL MARŞININ YAZILMASI
"İstiklal Marşının yazıldığı döneme kadar yaptığı hizmetlerden ve ortaya koyduğu tavırdan dolayı birçok insanın sevgisini ve beğenisini kazandığını söyleyebiliriz. O bu yönleri ile çok iyi bilindiğinden olacak ki, açılan yarışmaya rağmen çevresindeki bir kısım insanlar bu şiirin onun tarafından yazılmasını ister ve beklerler.
"Ama Mehmet Akif yarışmaya katılmıyor. Katılan 723 şiir var ve bu şiirler içerisinde çok önemli şahsiyetler de var. Mesela Kazım Karabekir Paşa da bunlardan biridir. Kendisine “neden katılmıyorsun?” diye sorulduğunda, değişik birçok nedenlerin yanında “parayla böyle bir şiirin yazılamayacağı kanaatini taşıdığını” söyler. Bu yarışmaya ayrılan paranın memleketin diğer önemli sorunlarına harcanmasını ister. Ama yoğun taleplere de dayanamaz ve yarışma dışı bir şiir yazar gönderir. “Ben yarışmaya katılmıyorum, bu şiirim de yarışma dışı değerlendirilsin” der.
"Buna rağmen onun gönderdiği şiir bir anda öne çıkar, askeri kıtalara gönderilir, değişik kesimlerin dikkatine sunulur ve her yerde büyük heyecana neden olduğu görülür. Büyük elemelerden sonra seçilen on şiir ile kıyaslandığında da İstiklal Şiirinin bu şiir olduğu kanaati öne çıkar.
"En son 12 Mart 1921 de TBMM de okunur ve orada da çok büyük bir destek görür ve kabul edilir. Ve Ondan sonra milli ve manevi dünyamızın temel eserlerinden biri haline gelir.
Bu yönüyle resmi ideolojinin telaffuzları içerisinde İslami terimlere baktığımızda İstiklal Marşı dışında İslami terim taşıyan her hangi bir telaffuz yok. O zaman İstiklal Marşı tek başına resmi ideolojinin içinde İslamiyet’i temsil eden bir şiardır, bir Şeair-i İslami’ye nazarıyla bakmak da mümkün…
"İstiklal Marşı milli marştır. Ama milli marştan ziyade dini hissiyatı harekete geçiren, İslam dininin getirdiği medeniyetle, Avrupa felsefesinin getirmiş olduğu medeniyeti karşılaştıran bir hikmet şiiri nazarı ile de bakılabilir.
MEHMET AKİF’İN, YAŞADIĞI DÖNEMİN İSLAM BÜYÜKLERİ İLE MÜŞTEREKLİĞİ
Mehmet Akif yaşadığı dönemde devrin diğer şahsiyetleri ile de hayli ileri seviyede bir ilişkisi var. Özellikle İslami camianın, milli camianın mümtaz isimleri ile son derece müşterek bir hali var.
"Sebilürreşad da ve ona benzeyen yerlerde diğer zevatla ortak değerlerde birleştiği söylenebilir. Mesela kendi döneminde yaşamış Bediüzzaman’la ilişkisine baktığımızda her ne kadar ikisi arasındaki münasebetle ilgili çok şey elimizde olmamasına rağmen, bazı hatıralardan anladığımız kadarıyla Sebilürreşad’da ve Dar-ül hikmet-il İslamiye’de sık sık görüştüklerini söyleyebiliriz.
"Tavır ve tarz yakınlığına baktığımız zaman, Balkan savaşında meydana gelen olaylardan ve verdiğimiz şehitlerden dolayı O’nun da Bediüzzaman gibi hayli müteessir olduğunu görüyoruz.
"Bu manada çok hüzünlü şiirleri var. O, duygularını bu hüzün verici şiirlerle dile getirmiştir. Bediüzzaman ise onun gibi üzülmesine mukabil, olaya farklı bir yaklaşımla bakmış ve “bu günahkâr millettin veli kuvvetinde altı yüz bin şehit vermesine kader fetva verdi” diye son derece hüsn-ü zanla baktığını görüyoruz.
"Bu iki şahsiyeti yan yana getirdiğimizde; Mehmet Akif’in şair ruhlu olmasından kaynaklanan bir yaklaşımını görüyoruz. Bediüzzaman da ise akıl ve mantığın gereği ile ve ahiret açısından olaylara bakışını gösteren bir yaklaşım ve izahın olduğunu fark ediyoruz.
Yani Bediüzzaman kadar olaya etrafı erbaası ile bakamasa da meydana gelen olaylardan dolayı hayli etkilendiğini ve onun da problemlerin çözümünde İslam’ı ve İslam birliğini esas aldığını söyleyebiliriz.
"Yani her iki şahsiyetin de fikirleri ile ideolojileriyle ve buna mümasil diğer değerleri ile birbirlerini teyid eden özellikleri ve güzellikleri taşıdıklarını görüyoruz.
MEHMET AKİF DE BEDİÜZZAMAN HER İKİSİ DE BU MİLLETİ KURTARACAK KUR’AN’DAN BİR NUR BEKLİYORDU
"Bu durum her ikisinin de ilhamlarını Kur’an’dan aldıklarının tezahürü… Mesela Eski Said dönemine baktığımız zaman bazı ifadelerinde “ben bir ışık görüyorum, gelecekte o ışık İslam dünyasını kurtaracak” cümlesinin yer almasına karşılık, Akif’in "O nûru gönder İlâhî, asırlar oldu yeter! Bunaldı milletin afakı, bir sabah ister. " diyerek bir nur beklediğini söylüyor bir şiirinde.
"Dolayısıyla her ikisinin de asra bakışında Kur’ani bir Nur, Kur’ani bir aydınlık beklediklerini ve ifade ettiklerini görüyoruz.
"Nitekim daha sonra Bediüzzaman Hazretlerinin de tespiti ile bu “Nur”un Risale-i Nur olduğunu görüyoruz.
"Bu gibi şahsiyetler her zaman örnek alınacak ve eserlerinden çok şey öğrenilecek şahsiyetlerdir. Mekânları cennet olsun. Amin…"