Mehmet Asıf IŞIK
‘Üç Elif Sırrı’nı Teknik Açıdan Bir İzah Denemesi
Bu satırların yazarının uzmanlık alanı harita ve arazi hukukudur. Her ne kadar yazının konusu makine/malzeme/metalurji mühendisliği ise de, yaklaşık kırk yıllık şantiyelerdeki gözlemlerimden, sosyal bilimlerle ilgili okumalarımdan ve toplum hayatındaki müşahedelerimden edindiğim kanaatleri, görsel örnekleriyle beraber dikkatli okuyucuların nazarına takdim ediyorum.
1- TEK PARÇA : Bir bütün halde ve yekpāredir. Yerine göre serttir, sağlamdır fakat esnek değildir. Malzemesi ne kadar mukavemetli, ne kadar güçlü ve dayanıklı olsa da bu tek parça olan yapının veya bünyenin bir noktaya kadar kırılma ihtimali vardır. Bütün haldeki bu malzeme kırıldığı takdirde birbirinden ayrılan/kopan parçalar tek başlarına bir işe yaramaz.
Bu yapı karizmatik, farklılıklara kapalı, başkalarını veya başka olanı kendi bünyesi içinde yok sayan, güçlü olsa da tek iradeyi ve tek otoriteyi temsil eder.
2- DAĞINIK-AYRI/ŞIK : Ayrı veya dağınık vaziyetteki unsurların kendi başlarına zayıf ve güçsüz durumudur. Her bir unsur kendi varlığı, kabiliyeti ve özelliği kadardır. Birbirinden ayrı parçalar bir arada olsalar bile birlik düzeni oluşturmayıp ayrı durumda bulundukları için her bir unsurun bir diğer elemana ne faydası ne de zararı yoktur.
Bu hal ve vaziyet bir arada olmanın lüzum ve ihtiyacını duymayan, bir araya gelme şuurunu idrak edemeyen, beraber iş görebilme irade ve becerisi olmayan ferd, gurup veya toplulukların zavallı ve acınası hālidir.
3- KARMAŞIK/KARIŞIK: Bu perişan hal için bir şey söylemek bile gerekmez. Sapla saman, iyiyle kötü, doğruyla yanlışın birbirinin içine girdiği düzensizlik, fesad, kaos ve kargaşa halidir. Bu vaziyette bulanan her elemanın zararı hem kendine, hem de birbirlerinedir. Bu duruma ve durumdakine elini veren kolunu, daha doğrusu bütün varlığını kaptırır. Bu hal(ler)den uzak durmak hatta kaçınmak en emniyetli ve selâmetli yoldur.
4- BİRLEŞİK : Farklı özellik, yetenek ve meziyetlere sahip, zayıf olsalar da sağlam ve kaliteli elemanların belli bir nizam ve düzene bağlı olarak hassas ve doğru bir hesapla, ölçülü bir simetri ve āhenkli bir dizilimle birbirlerine sarılıp dolanarak bir araya gelindiği haldir. Birleşik ve örülmüş bu malzeme esnektir. Elemanlar birbirlerinden kuvvet aldıkları gibi birbirlerini dengelerler. Bu malzemenin taşıdığı yük bünyeyi oluşturan elemanlara ādilâne dağılır.
Bünye veya yapı bu vaziyette iken, tek parça halindeki malzemeden en az üç beş kat daha fazla ve ağır yüke, darbeye, şiddete ve basınca karşı dirençlidir. Kolay kolay kopmaz ve kırılmaz. Birleşik vaziyetteki bu yanının bazı elemanları kopsa bile sağlam kalanlar/duranlar yine de iş görebilir. Bu durumun muhafazası için çok sağlam esaslar ve iyice hesap edilerek sağlaması yapılmış, sık sık her yanı ve her yönü kontrol edilmiş ve edilen hassas bir nizam kaçınılmazdır.
İzāhı yapılan bu birleşik yapı için Yavuz Sultan Selim Köprüsünün “denge halatı” örneğini verelim; Bir kablo büklümü (demeti) 5.2 mm çapında yedi adet çelik telin bir araya getirilmesiyle oluşturulur. Bu büklümlerden 151 adedi bir araya getirilerek geniş, güçlü ve sağlam bir adet kablo/halat meydana getirilir. İki devasa köprü ayağı/direği arasında gerilen bu denge halatını da ayrıca 68 adet askı halatı köprüye bağlar. İşte kendi ağırlığı ile ayrıca üzerinden geçen taşıtların binlerce ton ağırlığındaki yükü taşıyan boğaz köprülerinin sırrı işte bu denge halatları ve bağlantılardadır.
Çok sağlam olsa da tek parça çelikten değil, “birleşik yapı” örneğinde anlatıldığı gibi, binlerce ayrı çelik telin bir araya getirilmesiyle yapılan bu devasa halatla binlerce ton ağırlık tek parça veya bir malzemeye ve merkeze ağırlık bindirilmiyor. Yük (yetki veya sorumluluk), bir arada bulunan, belli ve mutlak bir düzen içinde birbirine sarılmış, çok sayıdaki elamana taşıyabilecekleri ölçüde, hesaplı ve dengeli bir şekilde dağılmaktadır.
“…Elbette dört ferdden bin yüz onbir kuvvet-i maneviyeyi temin eden sırr-ı ihlası kazanmak ile tesanüd ve ittihad-ı hakikîye muhtacız ve mecburuz. Evet üç elif ittihad etmezse, üç kıymeti var. Sırr-ı adediyet ile ittihad etse, yüz onbir kıymet alır. Dört kerre dört ayrı ayrı olsa, onaltı kıymeti var. Eğer sırr-ı uhuvvet ve ittihad-ı maksad ve ittifak-ı vazife ile tevafuk edip bir çizgi üstünde omuz omuza verseler, o vakit dörtbin dörtyüz kırkdört kuvvetinde ve kıymetinde olduğu gibi...” beyanı bu meseleye dair harika bir izahtır.
Misalden hakikate geçelim: İhlâs ve Uhuvvet Risalelerinde örneği verilen aynı safta, aynı ruh ve anlayışla “üç elifin bir araya gelmesi”, “teavün sırrı”, “kardeşlerin birbirlerine muavin ve müzahir olmaları” sırrı, “birbirlerinin meziyetleriyle iftihar etmeleri” ve daha pek çok emsal olabilecek örneklerdeki gibi, kollektif çalışmanın, el ele, kafa kafaya, omuz omuza verilerek birlik ve beraberlik halinde iş yapma anlayışının hākim olduğu günümüz ticāri, ictimāi, idari, siyāsi, ekonomik alanlarda ortak aklın devreye girmesiyle birbirlerinden güç alarak ve birbirlerinin özelliklerinden istifāde ederek, hatta ifrat-tefritleri (aşırılık-lakaydilik) dengeleyerek, temel konularda birlikte hareket etmenin, başarıyı ve/ya elde edilecek olumlu veya olumsuz sonuçların sorumluluğunu adaletle ve hakkaniyetle paylaşmanın en mākul yöntemi bu olsa gerek.
Ayet-i kerimede buyurulan “Allah’ın ipine sımsıkı sarılmak” ve “parçalanmamak” (3-Al-i İmrān/103) beyānı, işte öylesi kopmayan, sarsılmayan, parçalanmayan, yanıltıp şaşırtmayan hakikatlere (Kur’ān’a ve sünnete) sarılarak, hak üzere sābit-i kalp ve kadem bir şekilde, maruz kalınacak güçlüklere ve taşınacak yüklere sebat ederek sapa sağlam durulduğu takdirde kişinin/toplumun her türlü savrulma ve kaymadan emin ve mahfuz olarak korunacağına işaret ve delil olsa gerek.
Bu durumda büyük önem arz eden husus, bu yapının, bünyenin ve beraber oluşun mayasının ve esaslarının çok çok iyi, dikkatle, itina ve ihtimamla, ādeta göz bebeğini muhafaza edercesine zarar ve hasar görmemesi için üzerine titremektir.
Beşinci ihtimal var mı bilmiyorum, aklıma da gelmedi doğrusu. Her insan, sayılan bu dört hāli, kendi hayatında āileden toplumsal ilişkilere, gönüllü hizmetlerden siyāsetin geniş dāirelerine kadar herkes kendisini içinde bulunduğu şartlara ve ilişkilere uyarlayabilir.
Herkes, her yapı, resmi veya gayri resmi her kurum/kuruluş her fırsatta veya her ihtiyaç ve ihtiyat halinde gerek ferdi ve gerekse ictimāi olarak bünyesinin sağlık kontrolünü gözden geçirip “hangi hāl ve vaziyet üzereyiz” diye akıl ve kalp gözüyle, vicdan ve insaf terazisiyle röntgenini çekebilir, çekmelidir de..
Bu misallere göre iman ve Kur’ān hizmetkârları olan Nur Talebelerinin neyi ve nasıl yapıyoruz, daha iyisini nasıl yapmalıyız diye vaziyet(imiz)i yeniden değerlendirmesine vesile olsun duāsıyla…
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.