Habibi Nacar YILMAZ
Mehmet Kırkıncı Hocanın 'Nasıl Aldanıyorlar' kitabı-1
Lise yıllarımda Rize'deyken, Kırkıncı hocam Rize'ye derse gelmişti. İlk orada dinlemiştim onu ama ondan önce onun 'Hikmet Pırıltıları' kitabı ile tanışmıştım. Onu da merak ediyordum. Ben de Erzurumluyum ama itiraf etmeliyim ki ilk derste hocamızın lisanını çözemedim ve diline âşina olamadım. Fıtrî ve aşırı şiveye kaçan lisanını anlamak için onu dikkatle dinlemek gerekiyordu.
Daha sonra Erzurum Kuşkay on bir numarada, iki ay kadar kaldık ve derslerine iştirak ettik, lisanına da daha aşina olduk. Trabzon yılları, Erzurum'a gidiş gelişimizde sohbetleri, bizi daha da yakınlaştırdı ve aşina kıldı.
Seksenli yılların başındaydı. Babamı ameliyata getirmiştim. Bir kahvaltıda yanına oturttu ve geliş nedenimi sordu. Ben de izah ettim. "Senin baban benim babam sayılır" sözünü unutamam. Sonra lahikalarda üstadın da bazı talebelerinin baba ve anneleri için aynı sözü söylediğini okuyunca; işin kaynağını da öğrenmiş oldum.
Vefatından iki üç yıl önceydi. Trabzon'a gelmişti. Ben yine sualler hazırlamıştım ama tefekkür ve tezekküründen vakit bulup soramadım. Öyle bir derin tefekkür ve tezekkür hâli vardı ki bir saniyesini bile boş geçirmiyordu, bir boşluk yakalayamadım ki sual sorayım.
Cumartesi dersini nereden okuyalım, diye sormuştu bana. Ben de On Altıncı Sözün başındaki sualin Pakistanlı bir profesörü hayrette bıraktığını izah etmiştim. O zaman oradan okuyalım, dedi. Çavuş dediğimiz Cavit abi okumuş, hocam da izahlarda bulunmuştu.
'Hikmet Pırıltıları' bence sahasında bir ilkti. Hocamın sohbetlerinden derlenmişti. Bana risalelerin kapısını açan o kitap olmuştu. Yatılı okulda bir saat risale okuduktan sonra, o kitapta da okuduğumuz bazı yerlerin örneklerle izahını bulunca, daha da şevkleniyor ve okuma iştiyakımız artıyordu.
Sonra çıkan "Kader Nedir?" kitabı ise 26. Sözü ve kaderi, daha iyi anlamamıza katkıda bulunmuştu.
Zamanın getirdiği problemler, ihtilaflar bizim bir müddet hocamla daha sık görüşmemize engel oldu ama ben memlekete her gidişimde, mutlaka yanına uğrar; dersini dinler ve suallerimi sorardım. Diğer çıkan kitaplarını hiçbirisini kaçırmaz; mutlaka elde eder, okurdum. Seksenli yılların ortalarında Erzurum Kültür Eğitim Vakfı (EKEV) Yayınlarından çıkan bir kitabı da "Nasıl Aldanıyorlar?" olmuştu.Hemen temin edip okumuştum. Risalei-Nur camiasından böyle bir kitabın çıkması gerekiyordu. Çünkü bu minvaldeki suallerin cevaplarını Risale-i Nur veriyordu. Hocamın da ilmi ve görgüsü de ilave edilince, kitap büyük bir boşluğu doldurmuştu. Bu yazıda bu kitabı daha çok muhtevasıyla tanıtmaya çalışacağım. Daha sonra, hangi yayınlardan neşredildi bilmiyorum. Zafer ya da Cihan Yayınları olabilir. Kitabın yeniden gözden geçirilerek bazı teknik hataların da düzeltilip yeniden yayınlanmasını şahsen arzu ederim. Erzurum İlim ve Kültür Vakfından bunu bekleriz.
Sonunda yirmi üç sayfalık bir lügatin de olduğu kitap, toplam yüz kırk sayfa ve üç bölümden müteşekkil. Birinci bölümde, insanları imanî mevzulardan uzak tutan ve onları gaflette bırakan altı sebep açıklanıyor ve izah ediliyor. İkinci bölümde aldanmaktan kurtuluşun tek yolunun Cenab-ı Allah'ı Kur'an'ın anlattığı vech ile anlamaktan geçtiğini izah ediliyor ve bu husus bir tefekkür levhası ile ortaya konuluyor. Üçüncü bölümde ise materyalistlerin ileri sürdüğü altı suale cevapları veriliyor.
Kitabın ön sözünde "insan mücerret akıl ile Allahu Teala'nın varlığını bilse dahi, O Zât-ı Akdesin sıfatlarını ve esmâsını bu kâinatın yaratılış hikmetini, insanların vazifelerini şu zaman nehrinde mütemadiyen akan mevcudatın nereden gelip nereye gideceklerini ve vazifelerin ne olduğunu bilemeyeceğinden, Cenab-ı Hak onlara kitaplar indirdi, peygamberler gönderdi. Zirâ bu hakikatler ancak vahyin ziyasıyle görülebilir ve peygamberlerin tebliğ ile bilinebilir." notunu düşüyor hocam. Devamında ise "Vahyin ziyası altına girmeyen, ondan istifade etmeyenler ise ya süflî arzularının peşinden koşar sefahate giderler veya dünyanın aldatıcı ve geçici zevkleri ile kendilerini avutmaya çabalarlar, diyerek inkârın sebeplerini aslında toptan açıklıyor. Kitabın devamında ise bunu açıyor ve birinci bölümde bu inkâr çukuruna düşüşün altı sebebini veriyor.
1- Sathî Nazar ve Gaflet
Çölde uzaktan bakıldığında, serapın su; yıldızın mum görünmesi gibi, kâinata gaflet ve sathî (yüzeysel) bakan bir insan da neticede bu âlemde tecelli eden nihayetsiz kudretin bir Kadir'den, bütün mevcûdatı ihata eden ilmin bir Alîm'den, umum mevcudata şâmil tasarrufun bir Mutasarrıf'tan, bütün varlıkların hikmetli ve faydalı suret ve şekillerinin bir Hakîm'den geldiğini kavrayamıyor.
2- İnsanın Yaratılışındaki Gaye ve Sırları Düşünememek
Cenab-ı Hak insanı bu kâinat içinde en mümtaz bir mahiyette yaratmış ve onu tüm kâinatı teftiş edecek pahalı cihazlarla donatmıştır. Bunların kıymetini takdir edemeyen insan, kendisini başıboş zanneder, vazifesiz telâkki eder. Allahu Azimüşşan'ı tanımak için verilen bütün istidat ve kabiliyetlerini yerinde ve gayesinde kullanmamakla vehimlere, hayallere ve hurafelere kapılır.
3- Dünyanın Fani Zevklerine Aşk ile Bağlanmak
Dünyanın bir imtihan salonu, tefekkür ve temâşâgâh meydanı olduğundan gaflet eden insan, idrâki kısırlaşıp muhakemesi de sathîleşince, muhal olduğu az bir dikkat ile anlaşılabilecek bir vesveseyi, veyahut hariçten telkin edilen bir hurafeyi muhakeme etmekten âciz kalır. Böylece hakikatsiz vehimlere çabuk aldanır.
4- Peygamberlerin Tebliğ ve Tâlim Buyurduğu Hakikatlerden Müstağni Kalmak
Merhum Hocam, en çok da bu kısma yer ayırmış. Ulvî bir hayata namzet, ebedî bir saadete müştak insan için, mahdut ve nâkıs akıl, kâfi ve vafi bir rehber olabilir mi? İşte bu noktada devreye mükemmel bir fıtratta yaratılan peygamberler, hususan bütün hakikatlerin en ince sırlarına vâkıf kıldığı Peygamber Efendimizi (ASM) âlem-i insaniyete mükemmel rehber olarak göndermiştir. Daha sonra da onun marifetinden feyz alan nice mürşitler göndermiştir.
İşte insanlığın bu hidayet rehberlerine müracaat etmemesi, hem onların gaflet karanlığında kalmasına hem de bu kadar fennî ilerlemelere rağmen cemiyette huzuru temin edememesine sebep olmaktadır.
5-Materyalist Propaganda ve Telkinlerin Tesirinde Kalmak
Devamlı telkine açık ve tesir altındaki insan aldatıcı sloganlara, sihirli reçetelere(!) aldanabilir. Kulağa ve gönle cazip gelen adalet, eşitlik gibi esasında uzak oldukları sihirli kelimeler; bazı beyinleri yıkayıp maalesef tanınmaz hale getirebiliyor. Uyuşuk ve robot hale gelen beyin, bu muhteşem kâinat sarayını sahipsiz ve sâni'siz kabul ediyor.
Halbuki kâinattaki büyük ve ihatalı hakikatler, küfür ve inkâr ile izah edilemez. Merhum hocam, materyalistlere hiçbir zaman cevap veremeyecek leri altı da sual soruyor.
6-Allah'u Azimüşşan'ı Mahlukata Kıyas Etmek
İki şeyin birbirine kıyas edilebilmesi için müşterek noktalarının bulunması lâzımdır. Farklı mahiyetteki iki mahluk dahi birbiriyle kıyasa girmezken,vacip ile mümkün; Halık ile mahluk; mutlak ile mukayyet kıyasa girer mi?
7-Aklın Allah'ın Kutsî Mahiyetini Anlayamayacağından Gaflet Etmek
Bu bölümün son cümlesi her şeyi açıklıyor. "Mukayyet olan mutlak olanı, mahdut olan nihayetsiz olanı, hadis olan ezeli ve ebedi olanı elbette kavrayamaz. İnsanın bunu bilmesi yani Cenab-ı Hakk'ın kutsî mahiyetini idrâkten âciz olduğunu anlaması, gerçek İDRÂKTİR." Bir gül yaprağı üzerinde parlayan bir damla su, semanın genişlik ve derinliğini hakikatiyle kavrayamayacağı gibi, insanın da o damla misalî aklı, hadsiz âlemleri yoktan var eden bir Vacibü'l-Vücud'un kutsî mahiyetini kavrayamaz."
8-Bütün Varlıklar Âlemini Beş Duyu ile Kavramaya Zorlanmak
Bazı insanlar her şeyin beş duyu ile algılayabileceği zannederek aklın vazifesini de göze yükleyip "görmediğime inanmam" safsatasına sapmaktadır. Halbuki elektrik, yerçekimi, çekme, itme, ruhaniyat, melâike gibi varlıkları biliriz ama göremeyiz. Herhangi bir eser göz ile görülebildiği halde, ustası akıl ile idrâk olunur. Bu masayı görüyorum ama ustasını göremediğim için inkâr ediyorum, demediğin gibi; şu muhteşem kâinatı seyr ve temaşa ettiği halde, onun sanatkârını 'görmüyorum' diye inkâra kalkışmak, büyük bir hezeyandır. Cenab-ı Hakk'ın görünmemesi şiddet-i zuhurundandandır ve zıddının yokluğundandır. Her şeyi maddede arayanların akılları gözlerindedir, göz ise maneviyatta kördür.
9-İnsanın Fıtrî Vazifesi Olan İbadeti Terk Edip İsyana Girmesi
Kâinatta gayesiz en küçük bir şey var mı? Süt vermeyen inek, meyve vermeyen ağac, yumurta vermeyen tavuk kesilir. Peki bütün kâinatın hizmet ettiği insanın gayesi nedir? İşte bu gayeden habersiz yaşayan insan, gaflette demektir ve ehl-i dalâletin hedefindedir. Elbetteki insanın kâinatın fevkinde daha ulvî, ibadet gibi bir gayesi olmalıdır. İşte bu gayeden uzaklaşan insan, küçük bir vehimle âdi bir vesveseyi büyük bir delil telâkki eder. Bu zan ile kurtulacağını zanneder. İfsat komitelerinin yemi olur.
10-Dine Ait Hakikatlerde İhtisas Eline Müracaat Etmemek
Maalesef bu husus da önemli bir yanılmadır. Her şeyde alanında uzmanı arayan insanoğlu, kendi aklına ya da ehil olmayan insanların sözlerine güvenerek, kendi akıllarını, hayal ya da eksik fikirlerini hakikatle karıştırarak yanılmaktadır.
Evet dostlar, hocamızın bu değerli çalışmasının devamında, önemli altı suale cevaplar verilmektedir. Sonraki yazımızın konusu, bu cevaplar olacak .
Selam ve dua ile.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.