Mekke ve Medine’den selam-2

6 Ağustos’un Cuması, öğle sıcağı, güneş Mekke’yi kavuruyor adeta, 50 derecelere varan sıcaklık. Açık alanda güneşte kalacaklara Allah yardım etsin. Güneşte kalmamak için insanlar adım adım ilerleyip Mescid-i Harama girmeye güneşten kurtulmaya çalışıyorlar. O sıcağa rağmen Kâbe’nin etrafı tavaf yapanlarla dolu, hiçbir zaman tavafsız yok. Sadece farz namaza durulurken Tafav duruyor, farz namaz biter bitmez Hacer-ül Esvede ulaşmak için koşuşan insanlarla başlayan tavaflar.

Mescid-i Haramda en sevaplı ibadet tavaf. Bu nedenle hiç dinmiyor ve bitmiyor tavaflar. Guruplar halinde toplu dönenler var. Toplu bir sesle tekbir, tesbih ve tevhit çekenler var. Bilhassa İranlı oldukları anlaşılan guruplar yanık sesli bir imamın liderliğinde toplu zikri tercih ediyorlar. İmam “Ya Celil” deyince arkasındaki topluluk “Ya Allah” diye bağırıyor ve Esma-i İlahiye yi bu şekilde devam ederek okuyorlar. Toplu olarak Cehennem ateşinden azat istiyorlar, dünya ve ahiret nimetlerinden istifade etmek istiyorlar. Bir ara içlerinde bir yaşlı bir kadının “ya Fatumetüzzehra” diye tavaf yaptığını duydum hemen herkes, tesbih ve tekbir ile Allah’a yalvarırken o “Ya Fatümetüzzehra” diyordu.

Yatsıdan sonra, Hac ve umrelerde Mescid-i Haramda, müezzin mahvili altında buluşmayı adet edinen Nur talebelerini bulmak için oraya gittim. Baktım tahminen 60 yaşlarında, sonradan Kütahya Tavşanlı ilçesinden olduğunu öğrendiğim bir zatın elinde RNK neşriyat Mektubat’la Kastamonulu bir Türk vatandaşa ders yapmaya çalıştığını gördüm. Okuması zayıf olduğu anlaşılan bu zat, benim yanlarına geldiğimi görünce kitabı birden bana uzattı ve okumamı istedi. Okumamı istediği bahis 20. Mektup “vehüve ala külli şey’in Kadir” bahsi. Ne gariptir ki çantamda Miftahül iman risalesi vardı ve ben de tam o kelamı tevhitteydim. Yani aynı ayette. “Vahüve ala külli şey’in kadir.”

Bu güzel tevafuktan şevklenerek okumaya başladım. Dersten sonra Kastamonulu arkadaşa (Risale-i Nurları duymamışmış) Üstadı ve Kastamonu’daki hayatını ve mühim Kastamonulu talebelerini anlattım. İlgiyle dinledi. Sonra Cevşen’den topluca bir dua okuduk ve vedalaşıp ayrıldık.

7 Ağustos Cumartesi gece 03.30’da Mescid-i Haram’dayım. Hizbul hakaikin bir bölümünü bitiriyorum. Yanık sesli bir müezzin sabah ezanını okuyor. Büyük bir hazla dinliyoruz. Kâbe’yi seyrederek ezan dinlemek, çok garip ve güzel bir manzara. Mekke’nin fethinden sonra Bilalı Habeşinin Kâbe’nin damına çıkarak ezan okumasını tahayyül ediyorum. Ezandan sonra sünneti ve cemaatle farzı eda ediyoruz.
Farzdan sonra Kabe’ye müteveccihen tesbihatımı yapıyorum ve bütün kalbimle dua ediyorum. Bütün tanıdıklarıma, beni sevene ve benden hoşlanmayana ve cemaatime ve ehli imana. Benden hoşlanmayan ve burun ucuyla benimle konuşanlara dua ettim. Dedim “benim kusuratım çoktur onlar da ehli imandır ve benim davama ve aynı kitaba iman eden insanlardır, Ya Rab ben onlara hakkımı helal ediyorum sen onları da affet.”

Yatsıdan sonra müezzin mahfili altında Lem’alardan ders yapan kardeşlere dahil oldum. Mevzu İhlas risalesiydi. Nur talebelerinin vefatları halinde günah cihetinden öldüklerini ve günah defterlerinin kapandığını ancak iştirak-ı emvali uhreviye sırrı ile sevap defterinin kapanmadığı ve kıyamete kadar yapılan tüm hizmetlerin manevi ecir ve mükafatına ortak oldukları müjdesi, ruhlarımıza mai zemzem gibi gelmişti.

8 Ağustos Pazar. Gece 3.30’da Mescid-i Harama yöneliyorum. Her zamankinden biraz daha fazla kalabalık var. Umreye yeni gelen gurupların olduğu ihramlıların çokluğundan anlaşılıyor. Safa ve Merve arası insan seline maruz. Her seferinde olduğu gibi Beytullah’ı görür görmez  dualara başlıyorum. Kendimin, ailemin, akaribimin, cemaatımın ve dostlarımın af ve mağfiretini, kemal-i imanı kazanmamızı, ihlas ve uhuvveti tamme muvaffakiyetimizi, hizmet-i Kur’aniyede ölünceye kadar devam etmemizi niyaz ediyorum.
Kâbe bütün güzelliği ve ihtişamı ile karşımda. Onu seyrederken insan her şeyi unutuyor.

Bir ara düşündüm, Beytullahın binler hikmetlerinden bir iki hikmet hatırıma geldi. Mescit ve mabetlerin ilki olan şu Kabe olmazsa, Sultan-ı Kainatın Azamet-i Rububiyyetine ve külli ihsanat ve rahmetine, külli ve umumi ubudiyetle mukabelede  bulunması lazım gelen ehli iman, bunu aktarı arz ve semavata nasıl ve ne ile gösterip ilan edecekti?
O azamet ve şevket-i Rububiyyete karşı, külli celalli ve cemalli ve kemalli nasıl bir ubudiyetle mukabele edecekti?
Demek Kâbe gibi mübarek nişanlar, beldeler, yerler, şevket ve Azameti Rububiyyete karşı ehli imanın, nizam-ı ubudiyetini ve ubudiyetin esası olan külli bir teslimiyetin tezahürünü gösteren, ifade eden mekânlar olarak İrade-i İlahiyece murat edilmiş ve hikmet-i kutsiyece tahsis edilmiş ve Kur’anın’da göstermiş.

Elhak Kâbe ve çevresindeki Mescid-i Haram ve Mescidi Nebevi ve sırasıyla diğer mescitler; ehli imanın, hem kalp, hem fikir olduğunu, bütün insanlığın aradığı ittihat ve tesanüdün tahakkuk ettiği, ubudiyetin ve abdiyyetin cemalini ve nev’i beşer içinde yekvücut olarak omuz omuza muhabbetinin kemaliyle tecelli etiği yerler.

Evet, saadet-i ebediye yolcusu olan ve onun tedariki için bu dünyaya gönderilen ehli imana, beşeriyet muktezası olarak işlediği hata ve isyanlarını itiraf edeceği, nedamet duyup af ve mağfiret dileyeceği ve gözyaşlarıyla cehennemden azadı ile saadet-i ebediyyeyi isteyeceği ve ruhen günah kirlerinden temizlenip tasaffi edeceği yerler lazım. İşte kalp ve ruhları ihtizaza getiren, en katı kalpleri bile yumuşatan ve nefsin firavuniyetini ve bir insan olarak hiçliğini ve bir zerre gibi küçüklüğünü ve ihrama girerek bütün dünya kazuratından sıyrılarak dünya ve içindekilerin fenasını, gözünden girip kalbinin ta derinliklerine işletecek, nakşedecek Hac ve Umre’den başka ne olabilir? Hac ve umredeki milyonlara varan insan seli içinde, insanın zerre gibi küçük bir şey ve bir hiç olduğunu, bir gün bağlandığı bütün sevdiklerinden sıyrılıp, soyunup ihram gibi kefenine sarılıp hakka tek başına yürüyeceğini insana en güzel ifham eden herhalde Hac ve umre ibadetidir.

8 Ağustos Pazar günü kafilece bir umre yapmaya karar verdik. Kırk kişilik ekibimiz ikindi namazını müteakiben otelde ihramlarımızı giydik ve umreye başlangıç yeri mikat mahalli olan Cirane mescidine vardık. Umreye niyetimizi yaptık, iki rekât sünnet namazımızı kıldık. Bu arada bazı bayanların ellerinde telefon ve kameralarla otelden çıkışımızdan itibaren adım adım kafilemizi kaydetmesinden sıkıldığımı ve kamerasını alıp yere atasım geldiğini belirtmek isterim.

Hakikaten bir kısım insanda suretperestlik damarı olduğunu insan bu gibi yerlerde hissediyor. Hac ve umre ibadeti, Kâbe ve Mescid-i Haram gibi insanın fevkalade ciddiyet ve samimiyete bürünerek kalben, halen, lisanen dualar hüzmesine dönüştüğü bu gibi yerlerde kamera ve makinelerle o atmosferden çıkıp, dikkati dağıtıp olur olmaz her şeyi, suretleri kaydetmenin telaşına ve havasına girmek kalbin kabulleneceği bir hareket değil. Bence o işi hastalık derecesinde yapanlara kayıp olarak bu yeter. Dostların burada dikkat etmelerini tavsiye ederim.

Bundan beş yıl evvel Hacca gelmeyi Cenab-ı Hak nasip etmişti. O zaman görevliler Mescid-i Haramda ve Mescidi Nebevide (ASM) avluda, dışarıdan bile fotoğraf ve kameralara, cep telefonlarıyla kayıt almaya izin vermiyorlardı. Bu defa baktım ki her şey serbest. Kâbe’nin yanında bile istediğin fotoğrafı çekebiliyor ve alabiliyorsun. Eskideki katılık ne idi şimdiki bu umursamazlık niye buna ben şahsen bir anlam veremedim. Her ne ise.

Mikat mahallinden otobüsle Mescid-i Harama yöneldik. Akşam namazına yarım saat vardı ve ben umre tavafına başladım. Üçüncü şavtta akşam ezanı okunmaya başladı. Latif bir tevafuk ben bu hatırayı ertesi gün kaleme alırken ezan kelimesini yazarken öğle ezanı okunmaya başladı. “Allahuekber, Allahuekber…”

Akşam ezanı okununca, namaz için askerlerin Kâbe’ye yakın olanları namaza oturmaları için sıkıştırması ve oturanların çoğalması ve tavaf edenlerin bir hayli azalması üzerine, ayağımın ağrıması nedeniyle güzel bir fırsat doğmuştu. Cenab-ı Hak’kın izniyle geriye kalan dört şaftımı kolaylıkla ve kısa zamanda yaptım. Son şaftta müezzin akşam namazı için kamet getirmeye başladı. Farz namaza Kâbe’nin hemen yakınında Hacerül Esvet hizasında durduk.

Hacerül Esvedi çok izdiham olması nedeniyle öpmem hiç nasip olmadı. Kimseye eziyet etmemek ve eziyete maruz kalıp kimseyi günaha sokmamak için yaklaşmıyor Resulullah’ın (ASM) tavsiye ettiği üzere uzaktan selamlamakla kanaat ediyordum. Nasip oldu ki, Hacerül Evsedin 7–8 metre tam karşısında namaza durduk. Rükû ve secdelerde doya doya Kâbe’yi ve Hacer-ül esvedi seyretme imkânı bulmuştum.

Farzdan sonra sünnetimi kılmış ve tesbihattan sonra kendime, aileme çocuklarıma tek tek tüm akrabalarıma ve dava arkadaşlarıma ve tüm ehli imana hatırıma kim gelirse ona ve bütün insanlığa uzun uzun dua etmiştim. Şaftımı bitirmiş iki rekât tavaf namazımı kılmış ve Fahri Âlem’in tavaftan sonra “kana kana zemzem için” emri ve sünneti üzerine doya doya zemzem içerek safa tepesine say için yönelmiştim.

Sa’ya niyet edip yürümeye başlamıştım. Hakikaten Safa ve Merve tepeleri arasındaki sa’y hayat yolculuğuna benziyor. Uzun ince bir yol, gece ve gündüz yürüyenler, durmadan yürüyenler. “Şu kâinat emri Rabbani seyyaledir.” Kainat dahi yürüyor ve akıyor. Takdir edilen yere kadar. Sayin son bulması gibi, ömür seferi de, mevcudatın da seyrü seferi ve kainatın da yürümesi bir gün takdir olunan zamanda ve yerde bitecek. Cenab-ı Hak, hepimize hayat seferini istikametle ve dolu dolu hizmetlerle  geçirmekle hüsnü hatime ihsan eylesin.Amin.

Tavafta olduğu gibi Sa’yim esnasında da yatsı ezanı okunmuştu. Yatsı ezanını müteakiben sünnetlerimi kılmış yine geniş bir zaman diliminde duadan sonra sayimi bitirmiş ve başımın üst kısımlarından saçımı üç beş yerden makasla keserek umremi bitirmiştim. Denizden ve balığın karnından çıkan Yunus (AS) misali, tavafı ve sa’yini bitiren hemen her umre yapan mümin gibi, ben de yorgunluktan sırılsıklam olan ihramın altında, umreyi bitirmenin tatlı yorgunluğu içinde Merve tepesinin bir kenarında oturup, sa’yine devam eden müminler kalabalığını izleyip umre yapmayı nasip eden lütfü Rabbaniyeyi şükürle mukabeleye çalışıyordum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum