Meral Afacan Bayrak:Yürümeyi kendini kollayarak öğreneceksin
Güler Çengel, Meral Afacan Bayrak ile kısa süre önce yayımlanan öykü kitabı üzerine konuştu.
Meral Afacan Bayrak, ilk öykü kitabınız; “Tarçın Çıkmazı”, Mühür Kitaplığı’ndan okura “merhaba” dedi. Kısaca bize kendinizi tanıtır mısınız?
İşçi emeklisi bir anne, memur emeklisi bir babanın ilk çocuğuyum. Çanakkale’liyim. Yazmaya ve yazdıklarımı yayımlatmaya lise yıllarımda başladım. Aynı zamanda sıkı bir okurdum. Hep taşradaydım. Hala sürüyor bu. Amatör bir ruhla “yazma eylemi” peşimi bırakmadı nedense. Bende yazmayı bırakmadım. Mesleğim seramik teknikerliği, bir süre özel bir şirkette çalıştım. 2001 krizinde kendi isteğimle işimden ayrıldım. Şu an, evliyim bir oğlum var ve Balıkesir’de yaşıyorum. Bunun dışında okuyup, yazıyorum. Hayatın içindeki rollerimin hakkını vermeye çalışıyorum.
Kitabınızı keyifle okudum. “Yürümeyi kendini kollayarak öğreneceksin.'' demişsiniz bir öykünüzde. Sizin için yazmak bir çeşit “kendini kollamak” mıdır? Yürüyüş nasıl gidiyor?
Kadın ya da erkek olmanın ötesinde, bu hız çağında insanın duruşunu, yürüyüşünü bozmadan sürdürebilmesi hayli zor. Kendimize dair, yaptığımız her işte, değerlerimizi, hedeflerimizi unutmadan başımızı dik tutarak yürümektir kastettiğim. Yürüyüşüme gelince; bütün kırılma anlarımın, sevinçlerimin, beklemelerimin, umutlarımın birdenbire öyküye dönüşüverdiğine tanık oldum. Sonra bir baktım ki, kitap kadar olmuşlar. Yaklaşık on yıllık bir birikimime dayanarak zamanı gelmiştir deyip, kitap için adımımı atmış oldum. Çoğu süreli edebiyat dergilerinde yayımlanmış, öykülerdir bunlar.
Öykücü olunca algıları değişiyor, insanın sanki üçüncü bir gözü var gibi. Bu göze sahip olmak sizi yormuyor mu?
Öyküde gözlem gücü ve duyarlılık önemlidir. Hayatı bir yandan yaşayıp, bir yandan hayalgücümüzü besleyen, bizi büyüten farkındalığı ön plana çıkarmak, ısrarla bir şeylere karşı koymak, yazmak yazmak…Tatlı bir yorgunluk, evet, bir o kadar da güzel sonuçları olan bir sahiplik hissi bu. Başkalarının hayatına değerken, kendimize dersler çıkarmak kolay bir iş değil. Sonra bambaşka bir formda bunu okura sunmak hem keyifli, hem de meşakkatli bir süreçtir.
Öykülerinizi yazarken durduğuz bir “yer” var herhalde. Orayı nasıl tanımlarsınız?
Birdenbire ya da günlerce zihnimde bir yük gibi taşımaya çalıştığım, tasarladığım, kağıda aktardığım satırların bir “ dur” noktası var elbette. Yazdıklarımın bir “eylem” olduğunu düşünerek ve “bizi nereye sürükler” noktasında durup nefes aldığım olur. Sorumluluğumun farkında biri olarak iyiye güzele ve mutlak doğruya hizmet etmesini arzulayarak kaleme sarılırım.
Yazarken insan aslında kendine doğru bir yolculuk yapıyor. Bu yürüyüşte sizi en cok zorlayan şey nedir desem neler söylersiniz?
Yani beni durmadan meşgul eden bir yanı var öykünün. İnsanı uykusuz bırakan, rahatsız eden, “ illa beni yaz” diyen ısrarcı bir yanı var, onu keşfettim. Başka işlerle uğraşırken, kendimi öyküye kayırdığımı farkettim. Sonra öykü yazmayı çok önemser “hal”e geldim. Şimdi de, bu hali çoğaltmaya başladım.
Kelimelerden ve öykülerden kendinize kule mi yaptınız bu sizin sessizliğiniz, sığınağız mı?
Kelimeler gizemli bir dünyaya açılan kapının anahtarı gibi geliyor bana. Elbette sessizliğimizin kuledeki yansıması gibi bir yandan. Kurguladıklarımızı bir kalıba dökmemizden ibarettir öykü. Sırtını değiştiremeyeceğiniz gerçekliğe/gerçeklere dayamış, ufku geniş bir alan düşünün. Sessiz kalmaktan başka verecek tepkiniz yoksa yazıyorsunuz elbette.
Karakterlerinizin, duyarsız çoğunluğa rağmen, düşünebildiklerini, sorgulayabildiklerini, ağlayabildiklerini, dua edebildiklerini, pişman olabildiklerini, sayısız gelgitlerini görüyoruz öykülerinizde. Bu minvalde bize son olarak neler söylemek istersiniz?
Sözü Albert Camus’la bağlamak isterim müsaadenizle. “Çünkü edebiyat olan her yerde umut vardır.” O yüzden edebiyattan vazgeçmeden, ciddi bir okur -yazar olmak lazımdır, diyorum bende. Öykü okumaktan vazgeçmeyelim. Hala geleceğe dair umut var.
Söyleşi için Mühür Dergisi adına çok teşekkür ederiz Meral Hanım.
Ben teşekkür ederim.