Mevlana ile Bediüzzaman'da hikâye ve temsil geleneği
Hikâye ve temsil yoluyla anlatım hem Kur’an’ın hem de diğer semavi kitapların ve suhufların
Hikâye ve temsil yoluyla anlatım hem Kur’an’ın hem de diğer semavi kitapların ve suhufların örfünde var olan ve çokça kullanılan bir anlatım biçimidir. Bu kutsal kaynaklarda geçen hikâyelerin çoğusu peygamberlerin, bazen bir Allah dostunun, bazen de sıradan bir insanın başından geçen ilginç kıssalardır. Kur’an-ı Kerim münafıkların iman karşısındaki iki yüzlüklerini, ehl-i kitab âlimlerinin Kur’an’a karşı inatçı tavırlarını ve müşriklerin akılsızlıklarını birer temsil ile anlatır. Özellikle zülcenaheyn olan, yani hem âlim hem mürşit olan İslam âlimleri de kitaplarında bu metodu kullanmışlardır. Bunu anlamak zor değildir. Çünkü hikâye ve temsil yoluyla anlatım hem hakikatin anlaşılmasını kolaylaştırıyor hem de, o hakikatin uzun süre akılda kalmasını, hatta akılda yerleşmesini sağlıyor.
Hz. Mevlana ve Temsil
Hz. Mevlana Celalüddin Rumî (KS), Mesnevî’de çok sayıda temsil ve hikâyelere yer vermektedir. Ancak hiç kuşkusuz ki amacı okuyucuyu eğlendirmek değildir. Hz. Mevlana’nın amacı Allah’ın sıfatlarını veya itikadî bir meseleyi, peygamberler ya da velilerle ilgili bir konuyu, hayattan seçtiği temsillerle açıklamak ve bu yolla müritlerine Kur’an’ının mesajını ve hakikatleri iletmektir. Denilebilir ki, Mesnevi hikâyelerinin büyük bir kısmı ayetlere veya hadislere dayanmaktadır. Ancak Mesnevî hikâyeleri genellikle uzuncadır. Hz. Mevlana bu hikâyeleri bölümlere ayırır, bazen hikâyenin henüz başında iken, bazen de ortasında iken mesajlarını temsil yoluyla verir. Bazen vermek istediği mesajı vecizeler ve küllî kaideler halinde vermeye çalışır. Bazen de bir hikâye henüz bitmeden kinci bir hikâyeye başlar. Sonra bu hikâyeyi bitirir ve eski hikâyesine tekrar döner, kaldığı yerden devam eder. Hikâyelerin uzatılmasından maksat, mesajın tekrar tekrar ve güçlü bir şekilde verilmesidir.
Bediüzzaman’da Temsil
Üstad Bediüzzaman tıpkı “Üstatlarımdan biridir” dediği Hz. Mevlana Celaleddin Rumî gibi temsil ve hikâye yoluyla anlatıma çok önem veriyor. Ona göre temsil, i’câz-ı Kur’ân’ın en parlak bir aynasıdır. Hatta haşre dair onuncu sözün başında temsili bir hikâye anlatır ve 12 suretle haşrin ve kıyametin varlığını isbat eder. Daha sonra bu 12 suretlere karşı 12 hakikat ile meseleyi canlandırır. Risalenin başında şöyle der: “İhtar: Şu risalelerde teşbih ve temsilleri hikâyeler suretinde yazdığımın sebebi, hem teshil, hem hakàik-ı İslâmiye ne kadar makul, mütenasip, muhkem, mütesanit olduğunu göstermektir. Hikâyelerin manaları, sonlarındaki hakikatlerdir. Kinâiyât kabilinden yalnız onlara delâlet ederler. Demek, hayalî hikâyeler değil, doğru hakikatlerdir.”
Buradan anlıyoruz ki, Bediüzzaman’ın anlattığı hikâyeler hayali ve eğlencelik hikâyeler değildir. Belki, hakikatlere delalet eden suretlerdir. Ancak Üstad genellikle çok uzun ve iç içe girmiş hikâyeler anlatmayı tercih etmez. Sadece 24. Sözün ikinci dalında, Hz. Mevlana’ya benzer bir tarzda, ehl-i fikir, ehl-i velayet ve ehl-i nübüvvetin gaybî hakikatleri anlama kabiliyetlerinin anlatıldığı, hakikatle karışık uzun bir temsile yer vermektedir. Temsilin sonunda, diğer temsilî hikâyelerde yaptığını yapmaz ve hakikati anlatma kısmına geçmez. Şöyle der: “Şimdi şu temsil, hem bir derece hakikati ihsas ettiğinden, hem hakikat çok geniş ve çok derin olduğundan, biz dahi temsil ile iktifa ediyoruz. Haddimizin ve takatimizin fevkinde olan esrara girişmeyeceğiz.”
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.