Mezar taşınıza ne yazılsın istersiniz?

Göğsü yarıldı yeryüzünün.
Toprağın bağrından bahar çıkageldi, ölümün ellerinden tutarak. Tüm yeryüzü yeniden dirilirken. Derin bir uykunun içinden yaşama uyanırken. Yeşeren yapraklara ölümün kokusu sinik.

Hayatın nefesinde fanilik; yeşilin içinde pusuya yatmış sarı. Varlığın başında dikili bekleyen ayrılık.

Sonsuzluğa açılan kapının rayihası uç veriyor çiçeklerde, börtü böcekte.

Baharı temaşa ederken aklım ölüme kayıverince, gözlerimin önüne mezarlıklar geldi ve elbette baharı selamlayan servilerin arasındaki mezar taşları.

Mezar taşları, dünyayla ahiret arasındaki berzah âleminin dikili taşlarıydı. Bir yandan dünyevi bir yanıyla da uhrevi mutlak bir sessizlikle öylece dikiliyorlardı.

Birden aklıma düştü soru: "Ölünce mezar taşına ne yazılsın istersin?"

Bir an bu sorudan korktum, kalbim çarptı, yüreğim titredi. İçim sızım sızım sızladı.

Sonra sorunun üstüne gittim. İnsanın yaşadığı hayatın ona ne ifade ettiğini anlamasının bir yolu da mezar taşına yazdırmak istediği sözlerdi. Bu sözler hayatla ilişkisini ele verecekti. Zihnimde bembeyaz bir mermer hayal ettim.

O pürüzsüz beyazlığa, önce ismim yazılsın istedim.

Ardından soyadım.

Bir de doğum tarihim, elbette bir de ölüm günüm.

Bu çok sıradan ama dedim, kendi kendime. Bir o kadar da yetersiz.

Ne yaşamı anlatıyor, ne ölümü bu kelimeler. Ölümden dem vurmayan tüm sözler, hayat karşısında sus pus kalıyor. Ölüm kadar hayattan da bahis açmıyor bu sözler.

Ne yazdırmalı o zaman mezar taşına?

Hangi sözcüklerdir bizi biz yapan?

Hangi sıfatlarla anılmak isteriz, hangi sıfatlarımızı yanımızda götürürüz ölünce bile? Ölsek de hangi cümle bizi terk etmez, toprağın bağrında? Bir hayatı hangi söz, hangi cümle, hangi kelime sırtlayıp ebediyete taşıyabilir? Hangi söz yaşanmış bir hayatın iyi, değerli, anlamlı ve güzel yaşanmış olduğunu gösterir?

Hangi söz bir mezar taşında silinip gitmez, mezar taşının önünde boyun eğip çarpıp yere düşmez?

İyi yaşadı ve öldü. Bilmem ne işini yapardı. Beşiktaşlıydı, Galatasaraylı, Fenerliydi, şuydu buydu. İyi bir babaydı, iyi bir anneydi, evliydi, bekârdı, iyi bir işi vardı, boş gezenin boş kalfasıydı, tanınmış biriydi, onu sadece kendi tanırdı, öfkeliydi, sakindi, duyguluydu, coşkuluydu, duygularını saklardı, az konuşurdu, çok gevezeydi, zengindi, fakirdi, dik kafalıydı, uysaldı.

Böyle şeyler mi yazdırmalı? İş güç, statü, mevki, makam adları mı kazıtmalı mermerin yüzeyine?

Neyi kazıtmalı ki yaşanan bir hayatı anlamlı kılsın? Boşa geçmemiş olsun tüm yaşam? Koca bir ömrü özetlesin, hiçliğin pençelerinden kurtarsın.

Ölsek de yanımızda ne yer alır? Ürkütücü sessizliklerden kim korur? Hangi emel bizi biz yapar? Baharın kokusu ne işe yarar ölünce? Hayallerimizin içindeki imgeler midir mezar taşına yazılacak olan? Endişeler mi, vehim ve vesveseler mi? Ya kötü şeyler başıma gelirse diye diye ödümüzü patlatan kaygılar mı? Tüm endişeler mi yazılsın bir mezar taşına? Tüm korkularımızı mı kaydetsinler oraya?

Oraya ne yazsınlar bizi biz yapan? Üstümüzde ıslak narin eğrelti otları yeşermişken, kemiklerimizi misafir eden toprağın altında yatarken, mezarımızın kapıcısının başında hangi söz bize arkadaşlık etsin?

Öyle bir söz yazdırmalı ki hiç silinmemeli, bir hayatı sırtlayıp ebediyete taşımalı.

Zaman
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.