Caner KUTLU
Modern kölelik
Emek ve ittihad-21
Heat (1995) filminde şöyle bir söz söylenmişti: “Bir banka soymak bir banka açmaktan daha büyük bir suç değildir.” Gotham dizisinde de şehrin zenginleri “arazi önemlidir, arazi çok önemlidir” diyordu. Ardından olaylar başlıyordu.
Elias Canetti İnsanın Taşrası'nda durumu şöyle tarif ediyor: “Zafer kazananın tokluğu, aşırı tıkınmışlığı, memnuniyeti, uzun sindirim keyfi. İnsan bazı şeyleri olmamalı, zafer kazanmış kişi olmak ise, asla olmaması gereken şey. Ancak insan, iyi tanıdığı ve ardından hayatta kaldığı herkes karşısında zafer kazanan konumunda. Zafer kazanmak, hayatta kalmak demek. Yaşamayı sürdürmek, ama buna karşın zafer kazanan olmamak -nasıl başarılabilir bu?- Çemberin dönüştüğü ahlâkî kare.”
Tarih süreci uzun süredir böyle işliyor: Modern doyumsuzluğa karşılık modern kölelik. Modern kölelik tabiri, tehdit, şiddet, zorlama, hile, gücün suistimal edilmesi gibi nedenlerle kişilerin istismar edildikleri duruma karşı koyamaması ve mevcut durumlarını terk edemediği koşulları tanımlamak için kullanılıyor.
Günümüzde dünyada modern kölelik birçok alanda oldukça yaygın. Tayland'da balıkçılık sektörü, Kuzey Kore'de kömür madenciliği, Fildişi Sahili'nde kakao üretimi, Brezilya'da sığır otlaklarının yanı sıra Avustralya'da bazı diplomatların evlerinde ve İngiltere'de araba yıkama sektöründe rastlamak mümkün. Türkiye’de olduğu gibi, göçmen işçiler de dikkate değer modern kölelik örnekliği oluşturuyor.
Küresel Kölelik Endeksi 2018 raporuna göre, dünya genelinde 40 milyondan fazla "modern köle" bulunuyor. Dünyada her bin kişiden 5'i modern kölelik kurbanı. Modern köleliğin yoğun olduğu bölgeler "zorla çalıştırılma" ve "zorla evlendirilme" gibi farklı kategorilerde farklılık gösteriyor.
Köleliğe dair elde edilmiş verilerin bütünü dikkate alındığında Afrika'da her bin kişiden 7,6'sı, Asya Pasifik'te 6,1'i, Avrupa ve Orta Asya'da 3,9'u modern köle. Bu bölgeleri her bin kişiden 3,3'ünün modern köle olduğu Arap ülkeleri ve her bin kişiden 1,9'unun modern köle olduğu Kuzey ve Güney Amerika izliyor.
Bu durumun tarifini Bediüzzaman açıkça ortaya koyuyor: “Dünyaca havas tanınan insanlardaki meziyet, sebeb-i tevazu' ve mahviyet iken; tahakküm ve tekebbüre sebeb olmuştur. Fukaranın aczi, avamın fakrı sebeb-i merhamet ve ihsan iken; esaret ve mahkûmiyetlerine müncer olmuştur.” (Hutbe-i Şamiye)
Bediüzzaman, problemi ortaya koyarken içindeki çözüm de kendini gösteriyor aslında. Üstad’ın yaklaşım biçimi bunu gerektiriyor: Problem var, çözüm var; ümitsizlik yok, gayret var. Şerif Mardin de “Modern dünyanın asıl kökeni, açık müzakere, serbest siyasi sistem ve bilimsel faaliyettir” diyerek bir tür sorunu çözüm için kullanmayı hatırlatıyor.
Üstad şöyle diyor:
"Ehl-i dünyanın ve maddî tarihin nazarıyla, nev-i beşerin hayat-ı içtimâiyesi noktasında bakılsa, görülüyor ki hayat-ı içtimâiye-i siyâsiye itibariyle beşer birkaç devri geçirmiş: Birinci devri vahşet ve bedevîlik devri, İkinci devri memlûkiyet devri, Üçüncü devri esir devri, Dördüncüsü ecir devri; Beşincisi mâlikiyet ve serbestiyet devridir. Vahşet devri dinlerle, hükûmetlerle tebdil edilmiş, nim-medeniyet devri açılmış. Fakat nev-i beşerin zekileri ve kavîleri, insanların bir kısmını abd ve memlûk ittihaz edip hayvan derecesine indirmişler. Sonra bu memlûklar dahi bir intibâha düşüp gayrete gelerek o devri esir devrine çevirmişler; yani, memlûkiyetten kurtulup fakat el-hükmü li’l-ğâlib olan zâlim düsturuyla yine insanların kavîleri zayıflarına esir muâmelesi yapmışlar. Sonra, İhtilâl-i Kebîr gibi çok inkılâplarla o devir de ecîr devrine inkılâp etmiş. Yani, zenginler olan havas tabakası, avâmı ve fukarayı ücret mukabilinde hizmetkâr ittihaz etmesi, yani sermaye sahipleri ehl-i sa’yi ve ameleyi küçük bir ücrete mukabil istihdam etmeleridir. Bu devirde sû-i istimâlât o dereceye vardı ki, bir sermayedar, kendi yerinde oturup, bankalar vâsıtasıyla bir günde bir milyon kazandığı halde; bir biçare amele, sabahtan akşama kadar, tahte’l-arz madenlerde çalışıp, kut-u lâyemût derecesinde, on kuruşluk bir ücret kazanıyor. Şu hal, müthiş bir kin, bir iğbirar verdi ki, avâm tabakası havâssa ilân-ı isyan etti. Şu asrın tâbiriyle, sosyalistlik, bolşeviklik sûretinde, evvel Rusya’yı zîr ü zeber edip geçen Harb-i Umumîden istifade ederek, her yerde kök saldılar. Şu bolşevizmin perdesi altındaki kıyâm-ı avâm, havâssa karşı bir kin ve bir tezyif fikrini verdiğinden, büyüklere ve havâssa âit medâr-ı şeref her şeyi kırmak için bir cesaret vermiş."
Bu noktadan, Bediüzzaman’ın meseleyi insanlığın gelişimi içinde ele alması, fikrî kalkınmanın lokomotif olabileceği gelecek için doğru bir tarih okumasını zorunlu görmüştü. Sonrası için Bediüzzaman’ın vardığı sonuç: “İnsan esir olmak istemediği gibi ecir olmak da istemez.” O halde?
Tasarım dahisi kabul edilen Oliviero Toscani:
“Fakir olarak doğmak büyük bir şans! Aslında sorun çok açık... Sorun şu: Bizler Türk, İtalyan, Amerikalı, Fransız, siyah ya da beyaz olarak doğmuyoruz. Bizler fakir ya da zengin olarak doğuyoruz! Temel sorunumuz bu! Göçmenler sorun çünkü onlar fakir! Eğer özel jetleri ile gelselerdi kimse onları suçlamayacaktı. Anlıyorsunuz değil mi? Bu kadar net: Zengin ve fakir...” diyor.
Halbuki tarihte Müslümanlar Avrupa’ya galip ve zengin olarak gelmişler. Endülüs devlet-i İslamiyesi ile Avrupa medeniyetine üstadlık etmişlerdi. Toscani, bu tarihî tekerrüre atıf yapıyor. O halde?
Bu bağlamda, Romer’ın kalkınma iktisadına yaptığı en önemli katkı bir ‘fikrin’ bir toplumu kalkındırabileceği tezini test etmiş olması. Endojen Kalkınma Kuramı olarak da bilinen bu yaklaşıma göre eğer bir ülke Ar-Ge, inovasyon ve beceri bazlı eğitime yatırım yaparsa o ülke kendi iç dinamikleriyle zenginleşebilir. Romer’a göre eski ekonomide emek, toprak ya da sermaye kalkınmanın lokomotifi ise, yeni ekonomide de fikir kalkınmanın lokomotifi.
Bu bağlamda Romer’a göre Türkiye gibi dışarıdan kaynak girişi olmazsa kendi finansal kaynaklarıyla kalkınmasını sağlayamayacak olan ülkeler, eğer fikri zenginliği yeşertecek politikaları hayata geçirirse kendileri ‘içeriden’ bir kalkınma dinamiği yakalayabilir!
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.