Şahin DOĞAN
Mucizeler ve Modernlik
Kuran-ı Kerim’de geçen ve bütün ümmet nezdinde artık bir mütearife haline gelmiş bazı mucizeleri modern zamanların ilcaatına göre aklileştirmek/rasyonelleştirmek Müslüman modernistlerin vasf-ı mümeyyizi gibi. Kuran’ı, modernliğin parametreleri doğrultusunda te’vil etmek daha doğrusu konuşturmak, bir asrı aşkındır yaşadığımız en büyük düşünsel felaketlerden biri. Böyle yaparak güya Kur’an Mesajını Batılı akla ‘inanılabilir’, güzel ve şirin gösterecek, onların gözünde -haşa- abes olan bazı unsurlar Kurandan arındırılmış olacak ve bu sayede Kuran'ı “asrın idrakine söyletmiş” olacaklardı. Ama aradan geçen bir buçuk asır bize, bu temenninin tam aksinin vuku bulduğunu gösterdi. Yapıla gelen bütün bu ‘şirin’ gösterme çabalarına rağmen Batılı akıl, hiçbir zaman tatmin olmadı ve öyle görünüyor ki bu gidişle hiçbir zaman da tatmin olmayacak. Kendi adıma, bu teşebbüslerin Kuran’a hizmet gibi iyi bir niyetten kaynaklandığını düşünüyorum. Ama şunu da kesin olarak biliyorum ki: tarihte ortaya çıkmış hiçbir mezhep, meslek ve meşrep başlangıçta kötü niyetli değil. Hepsinin kendince Kuran’a hizmet gibi bir amaçları vardı. Demek önemli olan iyi niyet değil ulaşılan sonuçtur. İşte Hz. İsa’nın (a.s) beşikte konuşması bu iyi niyete kurban edilen mucizelerden sadece biri:
“…Daha sonra Meryem çocuğunu kucağına alıp halkının yanına getirdi. Halk, “Ey Meryem! Sen ne çirkin bir iş yaptın böyle?!” Ey Harun’un kız kardeşi! Senin baban kötü bir adam değildi annen de iffetsiz bir kadın değildi. Meryem de onlara çocuğu işaret etti. Onlar, biz beşikteki bir çocukla nasıl konuşabiliriz ki?1” dediler. Ve derken beşikteki çocuk (İsa) konuşmaya başladı… (Meryem Suresi, 27-28-29-30)
Beşikte konuşma, hem Hıristiyanlarca hem Müslümanlarca ihtilafsız kabul edilen Hz. İsa’nın (a.s) en büyük mucizelerinden birisidir. Olayın hissi bir mucize olduğu hususunda Müslüman alimler ile Hıristiyan bilginler arasında görüş birliği vardır. Aklileştirmeye en mütemayil olan Mu’tezile mabeyninde bile bahse konu ayetlerde anlatılanlar, apaçık bir mucizeden başka bir şey değil. Buna rağmen, bu apaçık mucizeyi modernliğin parametleri doğrultusunda izah edebilmek amacıyla Müslüman modernistler hayli tekellüflü tevillere tevessül etmişler, maalesef.
Mesela bu eğilimdeki biri şöyle diyor:
“…Hz. İsa’nın beşikte iken konuşmadığının gerekçesi şudur: 22. ayet Meryem’in gebe kaldıktan sonra gözlerden uzak ve tenha bir yere gittiğinden söz eder. Bu da İsa’nın insanlarla konuşma olayının doğumdan hemen sonra gerçekleşmediğini gösterir. Meryem 29. ayette geçen ve genellikle “Kundaktaki bir bebekle nasıl konuşabiliriz?!” şeklinde çevrilen “keyfe nükellimü men kane fi’l mehdi sabiyya ibaresine gelince, bu ibare, kundaktaki bebekle konuşmanın imkansızlığına atıfta bulunan bir hayrete değil, yaşlı Yahudi alimlerin gözlerinin önünde doğup büyüyen genç yaştaki bir insanı kendilerine muhatap kabul etmeyeceklerine, dolayısıyla kibirli ve küstah bir tavırla, “Biz daha dünkü çocukla nasıl konuşabiliriz.” Anlamına gelen, kibirli ve hor görücü bir tavra işaret eder. (Muhammed Ali Lahori, The Holy Qur’an s. 617-618,619)
Bir diğerinin açıklamaları ise şöyle:
“…Bir sonraki ayette kendisine peygamberlik verildiğini söyleyen Hz. İsa’nın henüz düşünme melekeleri tekamül etmemiş ve hayat tecrübesi oluşmamış bir “beşik bebesi” olması düşünülemez. Bu yüzden ibarede geçen “beşik bebesi” lafzi değil kinai olarak anlaşılmalıdır. Kaldı ki 31. ayette salat ve zekatla emrolunduğunu ve zorba kılınmadığını söyler. Bütün bunların beşik bebesinin değil, erişkin birinin yapabileceği şeyler olduğu açıktır. Belli ki genç yaşta peygamberlik verilen Hz. İsa, onların gözünde ‘ağzı süt kokan dünkücük’ olarak görülmektedir. Yaşını başını almış Yahudilerin genç bir insanın kendilerine ebedi hakikatleri hatırlatmasını onur meselesi yaptıkları açıktır.”(Mustafa İslamoğlu, Hayat Kitabı Kuran, Düşün y. s.584)
Görüldüğü gibi her iki meal-tefsir yazarının da ilgili ayetlere getirdiği izahlar tıpatıp aynı. “Allah, koyduğu yasanın mahkumu değil hakimi” olduğuna göre güneş gibi apaçık hissi bir mucizeyi olmadık tevillerle modernliğin parametlerine kurban edip tahrif etmenin ne anlamı var? Haydi, bu açıklamaları bir parça makul kabul edelim ama karşımızda dağ gibi muhkem duran şu ayeti kerimeye ne diyeceğiz: “O, (İsa) insanlarla hem beşikte iken, hem de yetişkin bir adam olarak konuşacak; salihlerden olacak. (Al-i İmran, 46) Bu ayet-i kerime açık ve net bir şekilde söz konusu yorumların isabetsizliğini haykırmıyor mu? Öyledir ama te’vilin canı sağ olsun! Üstelik soruyoruz, mezkur ayet-i kerimelere bu feci muameleyi yapmakla kaç tane Batılı aklı ikna edebildiniz? Daha doğrusu hangi Batılı dimağın Kuran’a ve Hz. peygamberimize olan ön-yargısını kırabildiniz? Kuran’ın revnakını Batılı akıllara anlatabilmek “iyi niyeti” hatırana Kuran’ın apaçık ayetlerini tahrif etmek… İyi niyet ile varılan sonuca bakar mısınız lütfen! Kaş yapayım derken göz çıkarmak bu olsa gerek.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.