Kadir AYTAR
Muhakemat müzakereleri-1
Risale Akademi bu günlerde güzel bir program icra ediyor. Bediüzzaman Hazretlerinin ilk dönem eserlerinden olan ve âlî bir üslupla yazmış olduğu Muhakemat kitabındaki konuları anlamaya ve anlatmaya çalışıyor.
Kitabın başında “Mariz Bir Asrın, Hasta Bir Unsurun, Alil Bir Uzvun Reçetesi veyahut Saykalü’l-İslamiyet veyahut Bediüzzaman’ın Muhakematı” isminin konması oldukça anlamlıdır.
Muhakemat bilindiği üzere üç bölümden/makaleden oluşmaktadır.
Bediüzzaman Birinci Makalede “hakikatin unsurları”nı ortaya koyuyor, İslamiyete karışmış olan, israiliyatı, hurafeleri ve birtakım meselelerde yapılmış olan ifrat ve tefriti tesbit ederek onları ayıklayıp İslamiyetin yeniden parlatarak işe başlıyor.
İkinci makalede “belagatın unsurları”nı ortaya koyuyor. Bediüzzaman, “Ulûm ve fünûnun en parlağı olan belâgat ve cezâlet, bütün envâıyla âhir zamanda en mergub bir sûret alacaktır. Hattâ, insanlar kendi fikirlerini birbirlerine kabul ettirmek ve hükümlerini birbirine icrâ ettirmek için, en keskin silâhını; cezâlet-i beyândan ve en mukâvemetsûz kuvvetini,belâgat-ı edâdan alacaktır." (Sözler, s. 240) demektedir. Görüldüğü üzere bu zamanın en rağbet gören metaı olan belagatı göz ardı etmiyor. Belagatın unsurlarını keşfederek Üçüncü Makale olan, iman, haşir ve nübüvvet gibi konuları ihtiva eden “Unsuru’l-Akide”ye süslü, güzel, insana kolaylık ve ferahlık veren otoban gibi geniş bir yol açıyor. Yüce bir davanın, yüksek bir hakikatin elbette en beliğ bir şekilde anlatılması, insanları en cezb ve ikna edici bir şekilde anlatılması gerektiğini vurguluyor.
İkinci Makalenin Yedinci ve Sekizinci meselelerini Risale Akademi’de bir kısım müzakereci arkadaşlar ile gözden geçirme fırsatı bulmuş oldum. Anladıklarımı paylaşmak istiyorum.
Sekizinci Mesele üzerine
Güzel söz söylemenin hayat düğümü, diğer bir tabirle beyanın felsefesi veyahut şiirin hikmeti hariçteki kanunları ve ölçülerini göstermektir. Yani görünen dünyadaki kanunları temsili kıyaslarla sürekli değişim yoluyla vehmi de işin içine karıştırarak şairane olan maneviyat ve hallerde yerleştirmektir. Ayna gibi dışarıdan yansıyan hakikatin ışınlarını göstermektir.
Beyanın felsefesi kişiye göre değişen bir şeydir. İnsanın dünya görüşü ne ise ya da hayatta kalpten meşgul olduğu şeyler ne ise beyanın felsefesi de ona göre değişmektedir. Siyasetle ilgilenen bir kimsenin beyanda kullandığı kelimeler de siyasi olacaktır. Tamamen dinden uzak yetişmiş bir kimsenin kullandığı kelimeler de dinden uzak yani seküler bir yapıya sahip olacaktır. Bu nedenle insanın dış dünyayı algılarken, onlardan örnekler alırken, ölçüler çıkarırken bu felsefe hep öne çıkacaktır.
Tabiatta yani harici kanunlarda hiçbir şey sabit değildir. Her şey deveran etmekte, sürekli değişim görülmektedir. Gece gündüze, yaz kışa dönmektedir. Bu deveranın her bir anı ayrı bir güzellik ve hayret verici sahneleri ihtiva eder. Özellikle şairlerin şiirlerinin ilham kaynağıdır. Edebiyatçılar tabiattaki bu güzellikleri tasvir ederken edebi sanatlarla da süslemek suretiyle daha cazip hale getirirler ve bir nevi hariçteki kanunlar aynalarda başka bir surette yansır. İnsanlar kendi duygularını, tabiattaki sahneleri örnek vererek görünür hale getirirler. Mesela öfke, yanardağ veya fırtınalı deniz ile anlatılmak istenir veya “gözleri ateş saçıyordu” denir. İşte söz bu şekilde güçlendirilir.
Bir sözde hakikat yoksa, güçsüzse, zayıfsa, en azından benzerlerinden medet umarak ve onların danesi üzerinden bir şeyler üretmek gerekir. Fakat her danenin kendine mahsus sünbülü vardır. Bir buğday bir ağaç kadar sünbül vermez. Yani mevzu küçükse ve birkaç kelam ile anlatmak yetiyorsa, fazla uzatarak işin tadını kaçırmamak gerekir. “Bunun sünbülü bu kadardır” deyip bırakmak lazım. Anlatımlarda beyanın felsefesi nazara alınmazsa belagat dediğimiz şey hurafelerle hayaletlerle dolar ve dinleyenlere de hayret etmekten başka bir şey kazandırmaz. Gereksiz yere mübalağa edilmiş olur.
Beyanın felsefesinde olduğu gibi dildeki cümle yapısının da bir felsefesi vardır. O felsefe onu koyanın hikmetini beyan eder. Cümlede bazı edatlar, bazı kelimeleri etkiler ve cezp eder. Mesela Arapça’de hel/mi soru edatı nerede olursa olsun fiille birlikte kullanılmaktadır. Nerede fiili görse sabredemez hemen gider ona kavuşur. Bu bakımdan kâinatta cari olan kanunların akisleri dilde de görülmektedir.
Bu gramer ve cümle yapısındaki münasebetin hikmeti, beyan felsefesi kadar olmasa da pek büyük bir kıymeti vardır. Çünkü delilleri toplamak suretiyle sabit olan Kur’an ve Hadis gibi naklî ilimleri, aklî ilimlerin suretlerine çeviriyor. Mantık silsilesiyle temsillerle dürbün gibi akla yaklaştırarak insanların kolaylıkla anlamalarını sağlıyor.
Devam edecek…
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.