
Muhammed Emin ŞÜKRÎ
Uykudan değil rüyaya uyan
Âşık, ey âşık, ey sinesi rüyasına uyandırılmış kişi. Ne mutlu sana. Ne güzel oldun. Ama, unutma, âgâh kılındığın ancak rüyadır. Karıştırma. Uykunsa devam ediyor. Esbap yorganı üstünde kat kat duruyor. Seksenbin perdeden birini ancak kaldırabildin. Yahut kaldıramadın da yalnız perdeyi bildin. Uyanmak bu dünyada değil çünkü. Fakat rüyaya uyanmak bu dünyada. Zaten imtihanın da sırrıdır o: Kişi uykuda olacak ama rüyasını da rüya görecek. Hem gören olacak hem tabirin edecek. Göğsü gözüne kanmayacak. Lakin onu da kör görmeyecek. Evet. Uykuyu uyanıklık sandın, fena, eyvah, aman, Allah kurtarsın seni. Çünkü 'Rüyayı hakikatten sandın' demektir bu. Rüyayı hakikatten sanrılayan bir cehl-i mürekkep içindedir. Bilmez, bilmediğini de bilmez, o yüzden bilmezliğini bilirlik sanır. Ona bildirmek çok güçtür. Âşkın başını da 'Bilmiyorum' saymış bu yüzden erenler. Cahilliğin erdemidir aşk denilen hayret. Hüda buyurdu ya: "İnsan, çok zalim, çok cahildir!" Âşıkânın tılsımı da yazılıdır sanki bu mealde.
Cemalin kalbine ettiği zulümden aşk çıkıyor. Oy! Mâşukun zulmetmesiyle sahib-i aşk oldun hem. Eğer o gaddarlığı etmeyeydi, keyfin yerindeydi, kararsızlık hissetmeyecektin hiç. Fakat, anahtarını kilidine soktu, bir acip güzellikten haberdar etti, samanlığına ateşini attı. Eline geçirtmedi. Bildin. Evet. Bildin. Neye hayret edilirmiş bildin. Nice hayret edilirmiş bildin. Bildin. Senin olmadı. Şimdi bilmek de bir hasrete dönüştü. Yani bilmek aslında yokluğunu bilmekti. Zaten her bilmenin nihayeti hasrettir. Bilmek özlemektir. Özlemekse bilmektir. Gözün süveydası beyzasından ayrılmaz. Ayna sırsız olmaz. Öyle. Fanilik âleminde her neyi bildin, aslında, yokluğunu bildin. Yokluğunu bilmenin başlangıcıdır tatmak, tanışmak, karşılaşmak, bilmek. Kalmayacağı bildin. Durmayacağını bildin. Gideceği bildin. Dokunmaları vuslat sanma. Sahiden vuslat olsalardı ayrılık çekmeyecektin. Her ne ki firâkını bir 'Âh'a sarıp kayboluyor, o halde senin olmuyor, emanetçiydin sadece, bu yüzden 'çok zalim'lik ediyor sana. Fakat, sen de kendine zulmetmiş oluyorsun, yağmur damlalarında şems aramakla. Kalbin elması ancak içeriden kırılır. Sokmasaydın derûnuna bu feryâdı ettiremezlerdi. Zulmetin bahsi burada hitâm buldu.
Gelelim cahilliğine... Cahilliğin de sende bir aşka kalboldu. 'Bilmiyorum' ile 'Bildim' arasındaki mesafeden aşk doğdu. Önce rengi hayretti. Sonra merak galebe etti. Sonra da devamına iştiyak hasıl oldu. Sonra sonra iştiyakın muhabbete dönüştü. Nihayet muhabbetinin şiddeti onu aşka kalbetti. Hani demiş ya Zamanın Bedii: "Muzaaf ihtiyaç, iştiyaktır. Muzaaf iştiyak, muhabbettir. Muzaaf muhabbet dahi aşktır." Sen de ihtiyaç duydun ona işte. 'Bilmiyorum'u 'Bildim'e kalbetmek senin için bir ihtiyaçtı. Çünkü "Hayvanın vazife-i asliyesi taallümle tekemmül etmek değildir." Fakat sen, inşaallah, hayvan değilsin. İnsan şu âleme hayrete aç gelmiştir. Bilmeye aç gelmiştir. Öğrenmeye gelmiştir. Güzellikse nazik öğretmendir. Bakınca ebediyeti düşleten bir öğretmen. O muallimin dersinden hissedar olduğunun delilidir aşk. Eğer kalbinde aşk olmasaydı, hayvan olacaktın, taş olacaktın, öğrenmesi olmayanlara kalbolacaktın. Ancak aşk kalıbını tuttu. Seni senden ötesiyle irtibatlı eyledi. Sen artık 'yalnız sen' kalamadın. Uyandırıldın. Uykudan uyandırılmadın, yanlış anlama sakın, uykuya uyandırıldın. Artık rüyayı hem görür hem tabir edersin. Hem yaşar hem faniliğini tanırsın. Hem şahit olur hem gaybına iman edersin. Cehaletin bilmenin kapılarını açtı böylece sana. Eğer hayretin olmasaydı aşkın da olmayacaktı. Hatta denecekti sana: "Ey kendini insan bilen insan! Kendini oku. Yoksa hayvan ve câmid hükmünde insan olmak ihtimali var."
"İnsanlar uykudadır, ölünce uyanırlar..." buyuran Mücessem Rahmet aleyhissalatuvesselam elbette uykuyu-uyanıklığı hepimizden iyi biliyordu. O yüzden böyle diyordu. Evet. Onun daveti 'uyandırmak' üzerine değildi. Hayır. Onun daveti 'rüyaya uyandırmak' üzerine idi. Uykudaki adam 'uykusundan uyanmadan' uykuyu uyku bilirse, hem uykunun nimetlerinden faydalanır, hem de zararlarından korunur. Ve Fatiha bize öğretir ki: Kime ibadet ediliyorsa ancak Ondan yardım dilenir. Yahut öğretir ki yine: Kimden yardım dileniyorsa ibadet ancak Ona yapılır. Veya öğretiyor ki: İbadet uyanıklığınızdır. Yardım rüyanızdır. Veyahut söylüyor ki: Uykunuza şirk sokmayın. Kime ibadet ediyorsanız yardımı da Ondan bilin. Keza, müslüman, ikilik barındırmayan bir ahlaktadır. İtikadı tevhid üzere olduğu gibi ameli de tevhidi gözetir şekilde olur. Esbap yorganı ne kadar kalın olursa olsun, rüyayı rüya bildikten sonra, dönüp ona hakikat muamelesi yapmaz. Rüya bir duadır. Tamam. Ama yaratmak ancak uykudan münezzeh olanın kudretindedir. Ey herşeyin uykusunu uykudan münezzehiyetiyle kuşatan el-Muhît! Rüyalarımızın bizi boğmasına izin verme. İbadetimiz ile istianemizin arasını ayırtma. Medet Sendendir.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.