
Muhammed Numan ÖZEL
Maneviyata Yabancılaşan Gençlikle Bir Hasbihal
Uzakta Değil, Unutulmuş Sadece...
Bugünün gençliğine baktığımızda teknolojinin parıltısında, hız ve haz asrında zamanın girdabında savrulan bir nesil görüyoruz. Bilişsel ve davranışsal olarak önümüzde çok absürt tablo görüyoruz maalesef. Ama unutulmamalı ki bu nesil yerden soğan gibi bitmedi, gökten taş olarak düşmedi.
Bu nesil bizim eserimiz.
Gençlerimizin çoğunun her şeyi var, ama bir şey eksik: huzur. Sessizliğe tahammülsüz, derinliğe uzak, sabra düşman olmuş bir çağdayız. Çünkü hız ve haz asrındayız. Maneviyat ise, artık yalnızca yaşlıların dilinde, cami duvarlarında kalan bir “eski zaman” kelimesi gibi duruyor.
Halbuki unuttukları bir hakikat var:
“Kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.”1
Maneviyat, sadece tesbih çekmekten, dualar ezberlemekten ibaret değil. Asıl olan, bir amacın olması, bir yöne doğru yürümen, sabah uyandığında neden yaşadığını hatırlaman. Bu da ancak ruhu besleyerek, vicdanı diri tutarak olur.
Unutulmamalı ki “Gaye-i hayal olmazsa veyahut nisyan veya tenasi edilse; ezhan enelere dönüp etrafında gezerler.”2
Yani insan bir gaye uğurunda adım atmazsa ömrü telef olur. Huzursuzluk, psikolojik rahatsızlıklar ve anksiyeteyi kendimiz bizzat davet etmiş oluruz.
Bugün ekranlar öğretmenimiz, influencerlar rehberimiz oldu. Ama kimse ruhun açlığından bahsetmiyor. Zihin dolu ama gönül boş… Toplum mühendisliğine soyunanlar ve soyundurulanlar toplumda olumsuz rehberlik ve mimarlık yapıyorlar. Peki, bununla bunlarla nereye kadar?
Efendimiz (asv) buyuruyor ki:
“Kalpte bir et parçası vardır; o iyi olursa bütün beden iyi olur. O bozulursa bütün beden bozulur. Dikkat edin, o kalptir.”3
Bu Hadis-i Şerif’i Bediüzzaman Hazretleri şöyle izah etmektedir ki,
“Kalbden maksad; sanevberî (çam kozalağı gibi) bir et parçası değildir. Ancak bir latife-i Rabbaniyedir ki, mazhar-ı hissiyatı, vicdan; ma'kes-i efkârı, dimağdır.
Binaenaleyh o latife-i Rabbaniyeyi tazammun eden o et parçasına kalp tabirinden şöyle bir letafet çıkıyor ki; o latife-i Rabbaniyenin insanın maneviyatına yaptığı hizmet, cism-i sanevberînin cesede yaptığı hizmet gibidir.
Evet nasılki bütün aktar-ı bedene mâ-ül hayatı neşreden o cism-i sanevberî bir makine-i hayattır ve maddî hayat onun işlemesi ile kaimdir. Sekteye uğradığı zaman cesed de sukuta uğrar. Kezalik o latife-i Rabbaniye, âmâl ve ahval ve maneviyatın heyet-i mecmuasını hakikî bir nur-u hayat ile canlandırır, ışıklandırır; nur-u imanın sönmesiyle mahiyeti, meyyit-i gayr-ı müteharrik gibi bir heykelden ibaret kalır.”4
Şimdi sor kendine: Kalbinin sesini en son ne zaman ve ne kadar dinledin kardeşim?
Gençler artık maneviyata “yabancı” değil, “unutmuş” durumda. Onlara ulaşan dil ya çok sert ya çok uzak ya da çok klişe. Oysa bir genç, en çok şunu duymaya muhtaç:
“Sen değerlisin. Allah seni boşuna yaratmadı.”
Değerli olduğunu hatırlamak, görmek ve bilmek istiyor gençlerimiz.
Tüm manevi hizmetlerde ve özelinde bunun farkında olmak gereklidir. Sohbetlere gelen insanlar değerli hissettirildiklerinde derslere bağlanmaktadır. Yoksa bugün bilgiye ulaşma sorunu yok insanlarda. İlgiye, sevgiye, alakaya ihtiyaçları var insanların. Kaba ve sert bir üslupla mütekebbir ve müstebid edasıyla yapılan vaaz ve sohbetler faydadan çok zarar getirmektedir.
Kimi oluşumların sayısal olarak kalabalık olmasının sebebi işte bu bahsettiğim şeyi yapabilmesindendir.
Bakın, Bediüzzaman ne diyor:
“Güzel gören, güzel düşünür. Güzel düşünen, hayatından lezzet alır.”5
Bu söz, sadece bir aforizma değil. Bu, hayatın pusulasıdır. Güzelliği görmek, ancak temiz bir kalple mümkündür. Kalp temizse, hayat da berrak olur.
Bunu gene Bediüzzaman şöyle izah etmektedir.
“Güzel ahlâklı olduğundan güzel şeyleri düşünür, güzel hülyalar eder. Kendi kendine ünsiyet eder.”6
“Güzel ahlâklı güzel düşünür. Güzel düşünen, güzel levhaları görür. Fena ahlâklı fena düşündüğünden, fena levhaları görür.”7
Peki Çözüm ne?
· Kalbine biraz sessizlik bırak.
· Sosyal medyadan bir gün uzak kal.
· Kur’an’dan bir ayet oku tefsirine ve mealine de bak.
· Efendimiz’in (asv) hayatına, siyerine 5 dakika göz at.
· Dua et, sadece konuş. Zorla değil, içten ol.
Unutma, manevi açlık doyurulmadan hiçbir haz seni tatmin etmeyecek. Zaten görüyorsun bir çok hazzın peşinde koştun eline geçti huzur buldun mu? Ve maneviyat, senin dışındaki bir şey değil; senin özündeki cevher. Uzakta değil sadece hatırlanmayı bekliyor. Dön kendine bir bak ve cevherini hatırla, tozunu al, parlat onu.
“Sakın kendini küçük görme! Sen Allah’ın nakş-ı azamısın bunu da unutma.”
Buraya Nakş-ı Azamla ilgili bir yazımın da linkini bırakıyorum buna da bir bak.
https://www.risalehaber.com/naks-i-azami-israf-etme-21626yy.htm
1 Ra’d s. (13/28)
2 Mektubat (472)
3 Buhârî, İmân, (39)
4 İşarat-ül İ'caz (77) Bu kısmı başka bir yazıda izah etmek nasip olur inşallah.
5 Mektubat (473)
6 Sözler (35)
7 Mektubat (349)
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.