Muharrem Ayı/ Âşûre ve düşündürdükleri

16 Aralık 2010 10 Muharrem 1432. Yılın Âşûre Gününü karşılıyoruz. Âlem-i İslâm için hayır ve bereketler ile  İttihad-ı İslâm’ın muştusunu beraberinde getirsin inşâallah… Bu kutsal Muharrem ayının Müslümanlar için önemi ve değeri oldukça dikkate değer bir aydır.

 

İçinde barındırdığı olaylar ve zamanımıza kadar İslâm Ümmetinin ciğerini dağlayan Hz. Hüseyin (r.a) Efendimizin hunharca şehîd edilmesi gibi tarihî vakalara kaynaklık yapması açısından da önem arz etmektedir.

 

O, Hicrî takvimin ilk ayı ve Allah’ın (c.c) Tevbe sûresinde bahsetmiş olduğu dört kutsal aydan  birisidir. (1)

“Şehrullahi’l-Muharrem” olarak meşhur olan, yani “Allah’ın (c.c.) ayı Muharrem” diye bilinen Muharrem ayı, İlâhî bereket, bağış ve feyzin, Rabbânî ihsan, cömertlik ve keremin coştuğu, zulüm, vahşet ve dehşetin dünyayı sardığı, mazlûmiyet ve mağduriyetin kol gezdiği bir atmosferde, rahmetin bollaştığı bir aydır.

Bütün zaman ve mekân Allah’a aittir ve Rahmeti de ezelden ebede her yeri kuşatmıştır. Ancak Allah Teâla’nın rahmetine ermenin önemli bir fırsatı olduğu için Peygamberimiz tarafından bu şekilde ifade edilmiştir.

 

Âşûre Günü ise Muharrem’in 10. günüdür. Âşure Gününün Allah (c.c.) katında ayrı bir yeri ve değeri vardır. Bu önemli günde Cenâb-ı Hak  peygamberlerine  çeşit çeşit   nimet ve ikramda bulunmuş ve bu günün kudsiyetine değer atfetmiştir. Bu günlerde oruç tutmak çok faziletli ve sevaptır. Bir gün öncesi veya sonrasıyla tutulursa daha iyi olur.

 

Bugüne “Âşûra” denmesinin sebebi, Muharrem ayının onuncu gününe denk geldiği içindir.  Cenâb-ı Hakk’ın bu günde bol ikramı vardır. Bu ikramların aşağıdaki hususlardan kaynaklandığı  belirtilmektedir:

 

1.Allah, Hz. Musa’ya (a.s.) Âşûre Gününde bir mucize ihsan etmiş, denizi yararak Firavunun takibinden O’nu ve inananları kurtarmış, düşmanını  sulara gömmüştür.
2. Hz. Nuh (a.s.)’ın  gemisi Cûdi Dağının üzerine Âşûre Gününde demirlemiştir.
3. Hz. Yunus (a.s.)’ın  balığın karnından kurtuluşu Âşûre Günü gerçekleşmiştir.
4. Hz. Âdem’in (a.s.) tevbesi Âşûre  Günü kabul edilmiştir.
5. Hz. Yusuf (a.s),kardeşleri tarafından  atılmış olduğu kuyudan Âşure Günü   çıkarılmıştır.
6. Hz. İsa (a-s.) o günde  dünyaya gelmiş ve o gün semâya yükseltilmiştir.
7. Hz. Davud’un (a.s.) tevbesi o gün kabul edilmiştir.
8. Hz. İbrahim’in (a.s.) oğlu Hz. İsmail o gün doğmuştur.
9. Hz. Yakub’un (a.s.),  hasretinden dolayı kapanan gözleri o gün görmeye başlamıştır.
10. Hz. Eyyûb (a.s.) hastalığından o gün şifaya kavuşmuştur.(2)

11. Ayrıca,Hz. İbrahim’in  bugünde ateşten kurtulduğu

12. Hz. Yakub'un, oğlu Hz. Yusuf'a bugünde kavuştuğu kaynaklarda kaydedilen rivayetler arasındadır. 

 

İşte bu kadar anlamlı ve kudsî hâdiselerin yıldönümü olan bu mübarek gün ve gece, Saâdet Asrından beri Müslümanlarca hep güzel bir tarzda değerlendirilmiş ve kutlana gelmiştir. Bugünlerde ibadet cihetiyle daha çok yoğun mesai harcamışlar, daha müteyakkız ve şuurlu bir hayat geçirmeye, derûnî alemlerini zenginleştirmeye daha çok gayret sarfetmişler, hasenat hanelerini zenginleştirmeyi bir mânevi kazanç olarak görmüşlerdir. Daha çok tefekkür, tezekkür, müzakere, okuma/anlama gibi faaliyetlerini artırmışlardır. Çünkü, Cenab-ı Hakk’ın bu günlerde yapılan ibadetleri,  edilen tevbeleri kabul edeceğine dair hadisler ve rivayetler mevcuttur.

 

Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm Medine’ye hicret buyurduktan sonra orada yaşayan Yahudilerin oruçlu olduklarını öğrendi.

“Bu ne orucudur?” diye sordu.

Yahudiler, “Bugün Allah’ın Musa’yı düşmanlarından kurtardığı, Firavun’u boğdurduğu gündür. Hz. Musa (a.s.) şükür olarak bugün oruç tutmuştur” dediler.

Bunun üzerine Resûlullah Aleyhissalâtü Vesselam da, “Biz, Musa’nın sünnetini ihyaya sizden daha çok yakın ve hak sahibiyiz” buyurdu ve o gün oruç tuttu, tutulmasını da emretti.(3)                                                                                                                                     

 

Tirmizî’de de geçen bir hadiste Peygamberimiz şöyle buyurmuşlardır:

“Âşure Gününde tutulan orucun Allah katında, o günden önce bir senenin günahlarına keffaret olacağını kuvvetle ümit ediyorum.”(4) 

 

İslâm bilginleri aşûre orucunun vacip değil, sünnet olduğunda görüş birliği etmişlerdir. Yalnız İslâm'ın başlangıcındaki hükmü konusunda, Ebû Hanîfe vacip derken, İmam Şâfiî müekked bir sünnet olduğunu söylemiştir. Ramazan orucu farz kılındıktan sonra, bu oruç müstehap olmuştur. Ayrıca Yahudiler'e benzememek için Muharrem'in 9,10 ve 11'nci günlerinde oruç tutmak güzel görülmüştür.

 

Bu mânâdaki bir hadisi İbni Abbas rivayet etmektedir. Bunun için, müstehap olan, aşure gününü ortalayarak, bir gün önce veya bir gün sonra oruç tutmaktır.

Bu günler bize bir de Musa (a.s)’ın Firavun’a karşı mücadelesinin hikâyesini hatırlatıyor. (5)  Ve yaşanılan Zamanın Firavunlarıyla, süfyânî cereyanlarla mücadele yollarını gösteriyor.

 

Yine Allah (c.c) bize Firavun’un nasıl insanlara zulmettiğini, insanları baskıyla küçük gruplara böldüğünü, insanların yeni doğmuş erkek evlatlarını öldürdüğünü , insanlara nasıl baskı uyguladığını, inanç hakkı tanımadığını, zorbalık ve zulümle tek adam rolü oynayarak  hükmettiğini anlatmaktadır. Her devirde o devrin mütegallibeleri tarafından Tevhîd ehline uygulanabilecek  işkence, zulüm, sürgün, hapis ve entrikaların zındıka komitasıyla işbirliği içinde ve Hamanların desteğiyle  yapılacağına işaret edilmektedir.

“…Çünkü Firavun o ülkede son derece despot (ululuk taslıyan) ve çok aşırı gidenlerdendi”(6) âyetiyle nice diktatörleri  feci ve acı âkibetlerin beklediğini vurgulamaktadır.

 

Günümüzde de bir çok modern Firavunlar, müsrifler/haddi aşanlar,hak/hukuk tanımayan zalimlerle karşı karşıyayız. Süfyanizmin kalıntıları ve O’nun tahribatını/saltanatını, bid’akârâne rejimini  koruma çabaları, entrika ve baskılara dönüşerek  nice mazlumların göz yaşlarını sel haline getirmiştir.

 

Bugün dünyanın küstah ve kibirli Firavunları ve süper zalimleri Musa’ları yok etmek, nurlu nefesleri kesmek, diriliş muştularını söndürmek için  Müslümanların vatanları üzerinde gaddarâne ve orantısız bir  güç  kullanmaktadırlar.

Rabbânî kafilelerin, nur kervanının seyr u seferini, firavunvârî engeller durduramıyacaktır inşallah…

 

Musa (a.s) İsrailoğullarını Firavun’dan kurtardı. Hak’da sebat edenler de inşaallah Muhammed (s.a.v)  Ümmetini ve tüm insanlığı şirkten, sanemperestlikten, izmlerden, küfür ve delâletin dehşetinden, Kapitalizmin sömürü düzeninden, ahlâksızlıktan, ebedî idam ve yokluktan, ihtilaf, cehâlet ve fakirlikten kurtarıp huzura, nura, ilme/ümrana, hakiki medeniyete, ebedî saâdet ve dirilişe kavuşturmak zorundadır.

Firavun’un saltanatı,  tüm güçlerin elinde olduğuna inandığı halde feci bir şekilde son buldu. İnşaallah devrimizin Firavunları, süfyan ve deccal ruhlu karanlık mihrakları  da  zaman gelecek ki, Müslüman dünyasında akıttıkları kan gölünde ve kustukları küfür deryalarında Muharrem ve âşûre hürmetine, aynı Firavun ve adamlarının okyanusta boğulduğu gibi boğulacaklardır.

Tıpkı bu günkü siyonist ve terörist İsrail’in işbirlikçileri ve yandaşlarıyla birlikte mazlumların “ah” larında boğulacağı gibi.

 

Dipnotlar:

1-Tevbe: 9/36

2-Sahih-i Müslim Şerhi, 6:140

3-İbn  Mâce, Siyam: 31.

4-Tirmizî, Savm, 47.

5-Kasas: 28/1-6

6-Yunus: 10/83

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum