Mükafatımız gazilik ve şehitlik oldu
Günün Risale-i Nur dersi...
Bismillahirrahmanirrahim
Biri sordu:
"Musibet, cinayetin neticesi, mükafatın mukaddemesidir. Hangi fiiliniz ile kadere fetva verdirdiniz ki, şu musibetle hükmetti. Musîbet-i amme ekseriyetin hatasına terettüb eder. Hazırda mükafatınız nedir?"
Dedim:
"Mukaddemesi üç mühim erkan-ı İslamiyedeki ihmalimizdir: salat, savm, zekat. Zîra, yirmi dört saatten yalnız bir saati, beş namaz için Halık Teala bizden istedi; tenbellik ettik. Beş sene, yirmi dört saat talim, meşakkat, tahrik ile, bir nevî namaz kıldırdı. Hem, senede yalnız bir ay oruç için nefsimizden istedi; nefsimize acıdık. Keffareten, beş sene oruç tutturdu. "On’dan, ya "kırk"tan yalnız biri, ihsan ettiği maldan zekat istedi; buhl ettik, zulmettik; O da bizden müterakim zekatı aldı. El cezâu mincinsi’l-amel…
"Mükafat-ı hazıramız ise; fasık, günahkar bir milletten, hums olan dört milyonu velayet derecesine çıkardı; gazilik, şehadetlik verdi. Müşterek hatadan neş’et eden müşterek musîbet, mazi günahını sildi."
Yine biri dedi:
"Bir amir hata ile felakete atmış ise?.."
Dedim:
Musîbetzede mükafat ister; ya amir-i hatadarın hasenatı verilecektir-o ise hiç hükmünde-veya hazîne-i gayb verecektir. Hazîne-i gaybda böyle işlerdeki mükafatı ise, derece-i şehadet ve gaziliktir."
Baktım, meclis istihsan etti. Heyecanımdan uyandım; terli, el pençe yatakta oturmuş kendimi buldum. O gece böyle geçti... (Tarihçe-i Hayat)
Bediüzzaman Said Nursi
SÖZLÜK:
âmir : emreden, yönetici
âmir-i hatâdar : hâtâlı idareci, yönetici
buhl etme : cimrilik yapma
derece-i şehadet : şehitlik derecesi
ekseriyet : çoğunluk
El cezâu mincinsi’l-amel : “mükâfat veya ceza, yapılan iş cinsindendir.”
erkân-ı İslâmiye : İslâmın esasları, şartları
fâsık : günahkâr
fehmetme : anlama
hakikat : gerçek, doğru, esas
Hâlık Teâlâ : herşeyi var eden, yüce yaratıcı, Allah
hasenat : sevaplar, güzellikler, iyilikler
hazine-i gayb : gayb hazinesi; görünmeyen âlemdeki hazine
hums : beşte bir
ihmal : boş verme, önem vermeme
ihsan etmek : ikram etmek, bağışlamak
istihsan etmek : beğeniyi dile getirmek, güzel bulduğunu ifade etmek
kefâreten : günahın bağışlanmasına vesile olarak, bedel olarak
libas : elbise
mâzi : geçmiş
mesâil : meseleler, konular
meşakkat : güçlük, sıkıntı
mukaddeme : başlangıç
musibet : belâ, büyük sıkıntı
musibet-i âmme : genel felâket, geneli içine alan felâket
musibetzede : belâya, sıkıntıya düşmüş olan kimse
mükâfat : ödül
mükâfat-ı hâzıra : mevcut olan mükâfat, şu anki mükâfat
müşterek : ortak
müterakim : birikmiş, biriken
nakletme : aktarma
nefs : kişinin kendisi; insanı daima kötülüğe, hazır zevk ve isteklere sevk eden duygu
neşet eden : doğan, kaynaklanan
nevi : tür, çeşit
salât : namaz
savm : oruç
şehadet : şehitlik; Allah rızası yolunda hayatını feda etmek
tağyir etme : değiştirme
tahrik : harekete geçirme
talim : eğitim ve öğretim
tecrid etme : soyutlama, sıyırma
terettüp etmek : sonuç olarak ortaya çıkmak, neticelenmek
velâyet : velilik
zekât : belli bir mal varlığına sahip olan Müslümanın, her yıl şeriat tarafından belirlenen miktarını tayin edilen yerlere vermesi