Nur KABADAYI DEMİR
Mümin Yalan Söylemez
Dünyaya imtihan edilmek üzere geldik. İnsan denilen varlığa nefis yüklendi. Neden bize “insan” denildi merak ettik mi hiç? İnsandık, çünkü insanın aslı nisyandan gelir. Hem unutkan hem isyankârdık.
Nefis vardı insanda. Ama nefsi hep kötü bildik. Nefissiz insan olamazdık aslında. İnsanlık mertebelerini çıkabilmek için nefis olması lazımdı. Yoksa melek hükmünde olup hep melekler makamında yaşardık. Ne yükseliş ne de alçalış olurdu o zaman. Oysaki âlemlerin Rabbi bizi kendine muhatap etti. Bizi nefisle terbiye etmeyi istedi. Ve her şeyin içine nefis lezzetler yükledi.
Nefis vardı insanda. Alay-ı iliyyine çıkaracak ve esfel-i sefiline düşürecek nefis. Ama her insanda nefis farklı şeyler yapıyordu ve herkesin nefse bakış açısı da farklıydı.
Kimi insanlar için Allah’a yaklaşmak için bir vesileydi. Nefisten kaçarken Allah’ı bulacaktı.
“Hüda-yı Kur'anî der ki: "Ey insan! Senin elinde bulunan nefis ve malın senin mülkün değil, belki sana emanettir. O emanetin Mâliki, her şeye kadîr, her şeyi bilir bir Rahîm-i Kerim'dir. O senin yanındaki mülkünü senden satın almak istiyor. Tâ senin için muhafaza etsin, zayi' olmasın. İleride mühim bir fiyat sana verecek. Sen muvazzaf ve memur bir askersin. Onun namıyla çalış ve hesabıyla amel et. Odur ki, muhtaç olduğun şeyleri sana rızık olarak gönderiyor ve senin tâkatın yetmediği şeylerden seni muhafaza eder. Senin şu hayatının gayesi, neticesi; o Mâlik'in esmasına ve şuunatına bir mazhariyettir.” Lem'alar
Kimileri içinse Allah’tan uzaklaşıp onun nefsin bitmek bilmeyen istekleri arasında tutsak kalmaktı. Kimileriyse nefsi daha tam manasıyla tanıyamamıştı.
Nefis tutkunu, insanlara boyun eğmek olmadığı gibi, zulme razı olmakta değildi. Nefisin diğer adı da egoizmdi. Egoistler dünyanın kendi etraflarında dönmesini isteyenler veya başka dünya görmediklerinden sadece kendi dünyası olduklarını zannedenlere deniliyordu. Bunu bilemediğimiz için zamanla; kimseye zarar vermeden yaşamak isteyenlerle, egoistleri karıştırır olmaya başladık. Ve her şey karmakarışık olurken insanlar imtihanın doruk noktasına çıkmaya başladılar.
İşte burada nefis mücadelesi başladı. Kaybetme ve kazanma düşüncesi içinde kimi insanlar doğru olmayan sözler ortaya atarak hem nefsine zulmetmiş hem de nefsinin kötü arzularına uymuş oluyordu. Bilselerdi ki iftira ne kötü bir haslettir. Hadis-i Şerifte: “Bir kimse, bir mümin hakkında olmayan bir şey söylerse, iftiraya uğrayan kimse, onu affedinceye kadar, Allah-u teâla onu cehenneme sokar.” buyrulmuştur.
Nefis vardır insanda. Allah nefse binerek kendisini bulmamızı ister. Nefsin yaratılış gayesi budur zaten. Gayeyi aşarak nefsin yönünü başka şeylere çevirdiğimizde kendi hayatımızın dışında başka hayatlara da müdahale etmeye başlamışız demektir.
Bazen insanlar nefis ve kalbi şeyleri karıştırabilirler. Örneğin nefsin arzusuna uyarak insanlar hakkında yalan şeyler söyleyerek dedikodu yapmakla, bireylerin kendi haklarını savunmak için sadece kendi yaşadıklarını anlatmasını karıştırabilirler. İkisi aynı şey değildir. Eğer bir insan haksızlığa uğruyorsa ve bunu çözüm aramak için anlatıyorsa bu dedidoku değildir. Zulme razı olmakta zulümdür. Hem zulüm sadece birilerinin birilerini silahla öldürmesi değildir. Ama hiç unutmamak gerek ki bir insanın yapmadığı bir şeyi, yapmış gibi anlatılması hem dedikodu hem de iftiradır.
Sakın korkmayın. Nefsiniz sizi bu durumlardan dolayı da asla üzmesin. Çünkü toplumun çoğunda bu ve buna benzer vakıalar yaşanıyor ve yaşanacaktır. Buraya imtihan edilmek üzere geldik. Önemli olan insanlara boyun eğmeden, Allah’a boyun eğerek ve tevazudan ödün vermeden bu imtihanı kazanabilmektir.
Sakın korkmayın. Vicdanınız size hep doğruları gösterir. Ve bu doğrular şahısların kendi menfaatleri üzerine doğrular değil; Allah’ın ve peygamberinin öğrettiği doğrulardır. Siz doğrudan asla vazgeçmeyin. Çünkü Allah’ın hükmü bir gün tahakkuk edecektir. Ayrıca unutulmaması gerekir ki yalanın beyazı pembesi de olmaz. Allah renge değil; hakikate bakacaktır.
Peygamberimiz bir mümini çok güzel tanımlıyor:
Bir gün sahabe efendilerimiz Rasulullah s.a.v’e,
– Mümin korkak olabilir mi, diye sordular. Efendimiz s.a.v.,
– Evet, olabilir, diye cevap verdi.
– Mümin cimri olabilir mi, diye sordular. Efendimiz s.a.v.,
– Evet, olabilir, diye cevap verdi.
– Mümin yalancı olabilir mi, diye sordular. Efendimiz s.a.v. bu sefer,
– Hayır, mümin yalancı olamaz, buyurdu. (Muvatta)
Ya Rabbi! Bizim her halimizi Senden başka gören yok. Her şey sana âşikar. Yusuf as. gibi çıkamadığımız kuyulardan bizi ancak Sen çıkarırsın.
amin.amin.amin
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.